“Korona sonrasında ekonomide normalleşme süreci hem dünyada, hem de Türkiye’de Ekim sonrasını bulacak. Tam da bu noktada Türkiye’de dahil yapılması gereken, dünyada bir ‘yatırım’ süreci. Tasarruftan ziyade, ülkelerin korona krizinden çıkaracakları derslerle, doğayla bütünleşik, yeni yatırım araçlarını devreye sokması gerekiyor.”

Dünyayı derinden etkileyen ve insanlığı evlere hapseden, devletleri ve hükümetleri çaresiz bırakan, insanlığın ortak dayanışma duygularını öldüren, direncin kırılmasına sebep olan bir virüs (Covid-19), tümüyle bizleri değiştirecek duruma getirmiştir. İnsanlık on haftadır evlerinde karantinada, dünyamız ise bizler için açık cezaevine döndü. Milyonlar salgın hastalığa (pandemi) yakalandı ve on binlerce insan öldü. Bilimsel çalışmaların devam ediyor olmasına rağmen, virüslere karşı genel bir aşı henüz bulunmadı. Araştırmalar devam ediyor. Aşının bulunması yılsonunu bulacağı tahmin ediliyor. Salgın hastalıklarla her zaman uğraşan insanlık, bu defa can kayıplarını azaltmak için, çareyi eve kapanmakta arıyor. Üretim neredeyse durdu. Gıda, sağlık, lojistik sektörleri dışında, ihtiyaçlar sınırlandırıldı. Ekonomik faaliyetler açısından durum oldukça vahim görünüyor. Küresel ekonomik sistem çökmek üzere, trilyon dolarları bulan kayıpların telafisi nasıl mümkün olacak bilinmiyor. ABD’nin Çin’i salgına sebep olarak suçlaması ve uluslararası dava açması, hükümetlerin salgında zamanında ve yeterli önlemleri almamasından dolayı, yerel davalara maruz kalması gibi pek çok süreç, ekonomik görünümün bizlere ne getireceğini bilinmeze sürüklüyor. Üretim olmayınca, petrol fiyatları eksiye düştü. Petro-dolar ne olacak? Petro-kripto süreci mi başlayacak? Salgın hastalıklar devam edecek mi? Bu hastalıklar doğadan mı geliyor, yoksa suni mi? Hastalıkları önceden tespit eden cipler, insan vücuduna mı yerleştirilecek? Artırılmış gerçekliklerle, insanın beynini ele geçiren sistem, acaba insan vücudunu da mı ele geçirek? Yapay zekaların egemenliği ile yarı organik, yarı metalik insan prototipi mi var olacak? Ve daha pek çok soru! Her ne kadar onlarca soruya cevap ararken, gerçeğimiz şu: ekonomi ne olacak? 2020 yılının küresel ekonomi için kaybedilmiş bir yıl olduğunu kabul etmeliyiz. Ekonomide bir çeyrek (1/4) dönem neredeyse sıfır üretim olarak kayıtlara geçecek. Ayrıca ülkelerin, bu dönemde yüz milyar dolarla ifade edilen toplumsal destek paketlerinin ve merkez bankalarının bastığı karşılıksız paraların, çarpan etkisi, global ekonomiye nasıl yansıyacak henüz değerlendirilmedi. Korona virüs karantinasının Mayıs ayını da içine alacak şekilde devam etmesi, Mart-Nisan-Mayıs dönemi için makro ekonomiye eksi küçülme olarak yansıyacak. Bu durum Türkiye için de geçerli. Küresel ekonomideki dalgalanmanın hızı aslında Çin ile doğru orantılıdır. Zira Çin’in dünya ekonomisine etkisi çok yüksektir. Pek çok şirket üretimlerini Çin’de yapmakta veya Çin’den tedarik etmektedir. Çin’i dünyanın üretim üssü olarak düşünürsek, Çin’deki durum, küresel ekonomiyi doğrudan etkileyecektir. Ayrıca başta ABD olmak üzere, Fransa ve Almanya’nın Çin’i pandemiyi (salgın hastalığı) dünyaya geç duyurmasından dolayı suçlaması, Çin’in gelecekteki eknomik görünümünü etkileyip etkilemeyeceği de belirsizleştiriyor. Örneğin ABD ve AB alacağı bir kararla; ABD’li ve AB’li şirketlere, Çin’deki üretimlerinizi kademeli olarak, başka ülkelere kaydıracaksınız derse? Bu durumda, Çin’in önlenemez yükselişi frenlenir mi? İpek Yolu Projesi (bir kuşak, bir yol) rafa kalkar mı? En önemlisi, jeo ekonomik, jeo stratejik alanda, dünyanın merkezinde olan Türkiye, korona sonrası, dünyanın yeni üretim üssü olabilir mi? Korona sonrasında ekonomide normalleşme süreci hem dünyada, hem de Türkiye’de Ekim sonrasını bulacaktır. Tam da bu noktada Türkiye’de dahil yapılması gereken, dünyada bir “yatırım” sürecidir. Tasarruftan ziyade, ülkelerin korono krizinden çıkaracakları derslerle, doğayla bütünleşik, yeni yatırım araçlarını devreye sokması gerekir. Eğitim, sağlık, gıda, tarım-hayvancılık, fosil yakıtsız yenilenebilir enerji dönüşümü ve lojistik/tedarik en kritik ve stratejik yatırım araçları olmalıdır. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ekonomik ve sosyal şok, bu kadar derinden hissedilmemişti. Korona dünyayı yeniden düşünmeye zorluyor. Tarih ise bize aslında birşeyler fısıldıyor, önemli olan da tarihin fısıltısını duymak. Yolumuzu yeniden bulmaktır.