Şu anda yaşadığımız kriz, 1929 ve 2008’den sonra görülen en büyük ekonomik krizdir. İlk ikisi de iktisadi krizdi.

Birincisinin iktisadi ve mali tarafı vardı. İkincisi ise mali krizdi. Yani mortgage krizi. Aslında ikisini de Amerikan ekonomisi üretti. ABD, 1950-80 arasında dünya ekonomisinin yüzde 61’ne, tek başına sahipti ve kendi ihtiyacının çok daha fazlasını üretiyordu. Bu fazla üretimin diğer ülkelere satılması lazımdı.

Durgunluk dönemlerinde ABD ürettiklerini satamadı ve mallar elinde kaldı. Fabrikalar durdu, stoklar arttı ve işsizlik hızla yükseldi. ABD’de tasarrufların yüzde 70- 80’ni borsaya yönlendirildiği için borsa da çöktü. 1929 buhranının temel nedeniydi bu süreç.

2008’de de aynısı oldu. Tek bir farkla; 2008’deki krizi, ABD bilinçli olarak kendi yarattı. 2008’de mortgage krizi deyip Çinli firmaların, İran, Körfez ülkelerinin, Rusların, Suudi Arabistan’ın Amerikan bankalarındaki paraları bir gecede buharlaştırdı. Çinlilerin sadece ABD bankalarında 1 trilyon dolara yakın parası gitti.

ABD bankalar battı dedi paraların üstüne yattı. ABD bunu bilerek yaptı ve 2 trilyon dolara yakın parayı iç etti ve dış ticaret açığını 10 yıl için kapatmış oldu. Şu anda aynı durum devam ediyor. ABD-Çin ticaret savaşı, laboratuvarda yapılmış virüs ile çıkarılmak istenen bir ticaret savaşı mı? Sorusunu akıllara getiriyor. Virüs, Ocak 2020’de ilk olarak ABD’nin “Askeri Savaşta” olduğu İran’da ve ‘Ticaret Savaşı” yürüttüğü Çin’de yayıldı. Bu doğru mu değil mi tam olarak bilmiyoruz ama mantıksız da değil.

Ama bir gerçek var ki bu salgın dünya ekonomisini ve sağlık sektörünü berbat etti. Ticaret durdu, üretim durdu.

Salgının başlangıcını 10 Mart olarak düşündüğümüzde ve hesapladığımızda dünya ticaretinde 2 veya 2 buçuk trilyon dolarlık bir gerileme olmuştur. Varsayımlara göre hareket ederek varsayalım Temmuz ayında bu salgın bitti. Temmuz’dan sonra ne olacak asıl soru bu? Bir kere dünya ticareti yüzde 60 civarında gerilemiş olacak.

Normalde sadece ABD’nin GSMH 17 trilyon dolardır yani çok büyük çapta bir gerileme olacaktır.

Dış ticarette korumacılık, gümrük duvarlarının yükseltilmesi, ithalat yasakları ve miktar kısıtlamaları (kotalar) gibi uluslararası ticareti kısıtlayan önlemler yeniden gündeme gelecek, dünyada mal ve hizmet ticaretinin hacmi en az 10 yıl kadar geriye gidecektir. Biz ülke olarak bunu şu anda daha az hissediyoruz.

Çünkü AB ile Gümrük Birliğimiz var, Çin, Rusya ve Orta-Doğu ülkeleri ile ticaretimiz devam ediyor. Ancak iç piyasa açısından çok ciddi ekonomik ve sosyal problemler çıkabilir. Bu hem dünya genelinde hem de Türkiye’de ortaya çıkabilecek olası sorunlardandır ve bundan kaçınmak da mümkün değildir.

Temmuzdan itibaren işsizlik oranı ve kapanan işyeri sayısı çok büyük oranda artacaktır. Dolayısıyla çok daha fakir bir dünya bizi beklemektedir.

Bu durumu öngörerek gerçekçi, sağlam temellere dayanan, geniş halk kitlelerinin desteğini alacak köklü yüksek teknolojiye dayanan (High Tech) rekabetçi, inovatif (yenilikçi), sürdürülebilir, girişimci stratejilere dayalı tedbirlerin hemen vakit geçirmeden alınarak uygulamaya sokulması gerekmektedir.”