“Türkiye’nin dünyada global bir oyuncu olması gerektiğine” ilişkin yazılar yazdım. Bunun nedeni olarak da üçüncü bin yıla girerken, dünyada dengelerin değişmesi ve kurulan yenidünya düzenin de Türkiye’nin rol model olmasını gösterdim.

Gerçekten de Türkiye, gerek Ortadoğu’da gerekse Orta Asya’da güçlü bir oyuncu olmak zorundadır. Bu “tarihsel bir zorunluluktur”. Bunun için de güçlü devlet geleneği, tarihi birikimi yeterlidir. Üstelik bin yıldan fazla zamandır da bu bölgeye hükmetmiştir. Ayrıca Türkiye din bağlarıyla Ortadoğu’ya, kan bağları ile Orta Asya’ya göbeğinden bağlıdır.

ABD Başkanı Bill Clinton 1999 Kasım’ın da Türkiye’yi ziyareti sırasında yaptığı çeşitli konuşmalarda; “20. yüzyılı Osmanlı Devletinin parçalanması şekillendirdi, 21. Yüzyılı ise Türkiye’nin geleceği belirleyecek” demişti.   

Gerçekten de Türkiye kendi geleceğini doğru biçimlendirirse ve dış dünyayı doğru algılar ve tanımlarsa, bu metaformozlar (değişim), yeni yüzyılda Türkiye’yi lider ülke yapabilir. Üstelik Türkiye’nin elinde bu bölgede kullanabileceği iki önemli kart vardır: İslam ve Türklük.

Ancak bu iki kartı yerinde ve zamanında doğru oynamak gerekir. Zira yapılacak muhtemel hatalar, çözülmeyi ve düşmanlığı beraberinde getirecektir.

21. YÜZYILA GİRERKEN TÜRKİYE’NİN GELDİĞİ DURUMA KISA BİR BAKIŞ

Türkiye Lozan Antlaşması sonrası tam bağımsız bir ülke konumunda iken, 1940’dan itibaren Batı yanlısı bir tavır takınmış ve Batı’nın önemli kurumlarına (NATO, Avrupa Konseyi, OECD gibi) üye olmuştur. Bu konumlandırma esasında, küresel komünizmden ve Sovyetler Birliği’nin olası işgalinden duyulan kaygıdan kaynaklanıyordu. Yükselen yeni değer de ABD idi. 

Türkiye bir yandan tavrını Batı’dan yana koyarken, bir yandan da İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan Soğuk Savaş döneminde, Batı’nın uç karakolluğunu üstlenmiştir. ABD’nin “çevirme politikası”nda da önemli misyonlar üstlenmiştir. 1990’larda soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte, dünya dengeleri değişmiş, globalleşme hız kazanmıştı.

Globalleşme ile birlikte, artan küresel güç kavgası, beraberinde yeni bir soğuk savaş konseptini ortaya çıkarmıştır. Global ekonominin ağırlığının iyiden iyiye hissedildiği böyle bir ortamda, dünyadaki güç olgusu, Doğu’ya doğru (Atlantik’ten Pasifik’e) kaymaya başlamış, Çin, Rusya büyüyen ekonomik güç olmaya ve dünya siyasetinde dengeleri değiştirmeye başlamıştır. Üstelik küreselleşmenin bir üst boyutu, dijital çağ dönemidir ve siber savaşlar, yapay zekalar, nesnelerin interneti geleceğimizi, bambaşka yere taşımaktadır.

GÜÇLÜ TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL ROLÜ

Türkiye, uzun bir uykudan uyanmıştır. Batı yanlısı ve Batı’nın her istediğine evet diyen ve Ortadoğu, Orta Asya ve Akdeniz’de olanları sadece izleyen Türkiye, son dönemde stratejik derinliği olan bölgesel oyuncu olmaya namzettir. Türkiye’nin geliştirdiği yeni politika konsepti, tarihin akışını normalleştirme sürecidir. İlginç bir süreç yaşıyoruz.

Osmanlı’nın parçalanışı ve genç Cumhuriyetin doğuş süreci sonrası, tarihe yeniden dönmemizi ve rol model olmamızı gerektiriyor. Kısacası tarihin normalleşme sürecine katkıda bulunmalıyız. Bugün Türkiye; Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Ortadoğu, Orta Asya, Kuzey Afrika, Akdeniz ve Avrupa’da olan bir devlettir. 100 yıl öncesinden başlayarak, Osmanlı Devleti’nden, ulus devlete gidişin izlerini görmek mümkündür. Soğuk Savaş sonrası büyük bölünmeler ortadan kalktı. Şimdi dünya dengeleri yeniden kuruluyor. Türkiye yenidünya düzeninde pasifist (karışmazlık) olamaz.

BÖLGEDEKİ GÜÇ DENGESİ VE BİLEK GÜREŞİ

Özellikle “Arap Baharı” denilen ve Batı’nın dünyayı yeniden şekillendirmesi olarak düşünülen gelişmeler karşısında suskun ve statik kalmak Türkiye’nin zararınadır. Tunus, Libya, Mısır’da düzen yeniden kuruldu. Sıra Suriye’de. Geçmiş senelerde Ukrayna’daki Turuncu Devrim, Gürcistan’daki Kadife Devrim gibi süreçlerde bu oyunun parçalarındandır.

Rusya ve Çin hem ekonomik, hem de siyasi alanda güçleniyor. ABD’nin bu dönemde zayıflaması, Rusya ve Çin’in ABD’nin bölgedeki oyununu bozmak için bir fırsat olarak görülüyor. Suudi Arabistan, Ürdün, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ABD yanlısı politika izlerken, Suriye ve İran, Rusya ve Çin’in yanında yer almaktadır.

SONUÇ

Türkiye hızla büyüyor, dünyadaki enerji kaynaklarının tam merkezinde bulunuyor. Jeostratejik ve jeopolitik olarak, Batı’nın bu bölgede tek başına cirit atmasına izleyici kalamaz, kadükleşemez.

Nasıl ki diplomasi masa başında mutlak çıkarların, paylaşım savaşı ise masada olmak da o denli önemlidir. Türkiye Bölgede gücünü ve otoritesini pekiştirmek için ciddi adımlar atıyor. Buna süratle devam etmelidir.

Türkiye’nin ekonomik alanda güçlenmesi, makro ekonomik göstergeleri yukarı grafiğe doğru yükseltmesi, günlük politikalarla değil, yıllara sarih ve geleceğe matuf süreçlerle söz konusu olacaktır. Sanayi ötesi toplumlardan ve dijital ekonomiden bahsederken, hala katma değeri düşük ürünlerin ihracatı ile uğraşmak Türkiye’ye bir şey kazandırmaz. İnsan ve bilgi kaynağımız, çok daha ileridir. Yeter ki bu kaynakları ve finansal kaynakları doğru konumlandıralım.

20. yüzyılın Hasta Adamı’ndan, 21. yüzyılın bölgesel, hatta global güç ülkesine doğru gidiyoruz. Ekonomik ve siyasi gelişmelerin rekabete dönüştüğü bu oyunda yer almaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Nasıl ki 20. yüzyılı Osmanlı’nın çöküşü belirlediyse, 21. yüzyılı da Osmanlı’nın yeni Cumhuriyet çocukları şekillendirecektir.