Türkiye 2001 yılında önemli bir kriz geçirmiş, erken seçim kararı sonucu AK Parti’nin 2002 yılında tek başına iktidar olmasıyla sağlanan siyasi istikrar, sosyal barış ve güven ortamında önemli yapısal reformlar, idari kararlar ve gerçekçi önlemlerle ekonomimiz krizden çıkmış, böylece iflas etmiş ekonomimiz gelişerek ülkemiz cazibe yatırım merkezi dönemine girmişti. Ne yazık ki 2007 yılından sonra partiler arasında bozulmaya başlayan siyasi istikrar ve 2008 yılı sonundan itibaren dünyada başlayan global kriz giderek ülkemizi de etkisi altına almaya başlamış, alınan önlemlerle krizi az hasarla atlatsak bile piyasalarımız olumsuz etkilenmiştir. Son yıllarda dünyada ve çevremizdeki sıkıntılı gelişmeler sonucu ekonomideki durgunluk ve beklentiler ekonomi üzerindeki baskıları sürdürmektedir. Büyüme hızını; 2013’te % 4,2, 2014’te % 3 ve 2015’te % 4 olarak kapatan ekonomimizde büyüme beklenenin üzerinde gerçekleşse de memnuniyetimizi belirtirken yeterli olmadığının altını çizmek durumundayız. Zira büyümenin ağırlıklı olarak iç talebe (kamu ve özel tüketim ve yatırım harcamalarına) dayalı olduğu görülmektedir. Örnek olarak; 2014 yılında ihracatın büyümeye katkısı % 1,9 iken, 2015’te % -0,2’ye gerilemiş sektörler arası dengelerde bozulma eğilimine girmiştir. Daha önce de yazdığımız gibi ekonomimizin yumuşak karnından biri olan (ithalat ve diğer döviz giderleri ile ihracat ve diğer döviz gelirlerinin arasında ki açığı ifade eden) cari açık geçmiş yıllarda 70 milyar dolarlarla, aylık olarak ortalama 6 milyar dolarlara tırmanmışken Şubat 2016’da 1 milyar 785 milyon dolara, yıllık olarak da yaklaşık 30 milyar dolara gerilemiştir. İlk nazarda sevindirici görülmekle birlikte bununda sağlıklı olmadığı görülmektedir. Alınmış olan yararlı tedbirler yanı sıra kurdaki artışlar ve diğer etkenleri birlikte değerlendirmeniz gerekir. Başta petrol fiyatlarındaki düşüşün etkisi ile ithalat giderlerimiz azalırken ihracatta rekabet gücü elde edebilmek için maliyet açısından ara malı ve hammadde ithalatının da azaldığı izlenmektedir. Buna bağlı olarak ihracat gelirlerimizde de kayda değer bir azalma yaşanmaktadır. Kaldı ki yatırımlarda da bekleme dönemi girilmiş olup, son günlerde giriş kaynağı sağlıklı olmayan üç milyar dolar civarındaki döviz girdisinin piyasadaki olumlu katkısını göz ardı etmesek de, küresel sermaye akışındaki daralma nedeniyle portföy yatırımlarındaki gerilemenin finansal kaynakları daraltacağını dikkate almalıyız.

2016 fırsat yılı olabilir
2016’ya baktığımızda; petrol fiyatlarında yeniden bir tırmanış bekleyişi havası sezilirken ekonomileri doğrudan etkileyen FED faiz politikalarında aceleci davranma eğiliminde olmasa bile alacağı kararların faiz olayını hareketleneceği beklentisi devam etmektedir. Merkez Bankası’nda yaşanan görev değişikliği sonucu yeni yönetimin davranış etkilerinin nasıl olabileceği beklentisi de piyasalarda önemli rol oynayacaktır. Sanayi üretiminde ve parkende satış endekslerinde 2010 yılı baz alındığına Ocak – Şubat aylarında gözlenen artışla bir canlılık yaşanması, üzücü kahredici terörün getirdiği karamsar havayı kırmakta ve piyasalarda sevindirici bahar havası esmesini sağlamaktadır. Dış piyasalarda gelişmeler az da olsa olumlu seyrederken 2016 yılı büyümemize dış etkenlerin baskısı giderek artmaktadır. Rusya, Suriye ve Ortadoğu’da yaşanan gerginlikler belirsizliğini devam ettirmektedir. Şubat ayından itibaren gelişmekte olan ülkelere sermaye akışının tekrar canlanma eğiliminde olacağı izleniyor. Ancak ülkemiz şu anda geçmişte 2006-2007 yıllarındaki doğrudan yatırım cazibe seviyesine kavuşmuş değil. Güvenin yeniden sağlanması önem taşıyor. Zira sırada çığ gibi büyümeye meyyal sığınmacılık olayıyla desteklenecek sosyal sorunlar ve işsizlik büyük bunalımları beraberinde getirebilecektir. Oysaki akıllı davranabilinirse 2016 bizim için fırsat yılı olabilir. Dünya nitelikli eleman yetiştirerek 4. sanayi devrimine geçmeye hazırlanırken Türkiye hızla siyasi gerginliklerden kurtulup güven ortamı sağlamalı ve yatırım – üretim – ihracat seferberliği yeniden başlatılmalıdır. Aksi takdirde ummadığımız ambargoları ve krizleri elimizle davet etmiş oluruz.