Franz Beckenbauer... Bu ismi futbolla ilgilenmeseniz dahi duymuşsunuzdur. Meşhur bir Türk filmi sahnesimde de adı geçer hatta: "İngiltere kralı, rahmetli başkan Kennedy, taçsız kral Pele, Beckenbauer..."

Tanımayanlar için kısaca anlatmak gerekirse Alman futbolunun yetmişli yıllardaki efsane ismidir Beckenbauer.

Yakışıklı, başarılara doymayan, kazanmadık kupa bırakmamış futbolun profesörü bir adam...

Erken evlenmiş, üç çocuğu olmuştur.

Oğlu Stefan büyümüş, babasının izinden giderek futbolcu olmuştur.

Ancak babası kupalar kaldırmaktan stada gelip oğlunun maçını izleyememekte, onu alkışlayamamaktadır. 

Herkesin babası stadda olur ama Stefan'ın babası yoktur. 

Stephan 29 yaşında futbolculuk kariyerini sonlandırır ve altyapıda hocalık yapmaya başlar. Sakatlık nedeniyle bırakmış olsa da babasıyla sürekli kıyaslanmış, futbolculukta başarısı hep aşağı çekilmiştir.

Baba Beckenbauer jübilesini yapınca Alman futbolunun başına geçer ve yüksek başarılarına devam eder. Dünya şampiyonlukları ve daha bir sürü başarı kazanırlar. 

Kırklı yaşlarını geçince Beckenbauer; o başarılı adam artık futboldan ayrılıp evine dönmeye karar verir. 

Stefan, babasının kokusunu ilk defa 42 yaşına geldiğinde hissedebilir. Artık çok mutludur.

Ailesiyle mutlu yaşamayı hayal eden Franz Beckenbauer kısa bir zaman sonra oğlu Stefan'ın kanser olduğu haberiyle sarsılır.

Amerika'dan Avrupa'ya bütün dostlarının sahiplenmesiyle oğlunu muayene ettirmediği doktor kalmaz.

En son Fransa'da bir hastane merdivenlerini çıkarken Stefan merdivenlerde biraz bitkin, merdivenlere yığılır. 

Kendisini tutup kaldırmak isteyen babası Stefan'ın ağzından dökülen şu sözlerle sarsılır:

Stefan, babasına; "Baba, biliyor musun, senin kazandığın kupaları biz hiç seyretmedik. Sen maçları kazanıp kupa kaldıracağın zaman annem televizyonun açık olduğunu fark ederse televizyonu kapatırdı. Biz senin kupalarını hiç sevmedik baba" der. 

Dünya futbolunun yıldızı, bir sözü iki edilmeyen koskoca Beckenbauer Fransa'da bir hastane merdiveninde oğlundan duyduğu bu sözler üzerine hüngür hüngür ağlamaya başlar.

Aradan geçen üç ay zarfında oğlu Stefan'ı kaybeder Beckenbauer.

O günlerde kimselerle görüşmek istemez futbolun devi. Kendisiyle konuşma fırsatı bulanlara şunu söyler; 

"Kazandığım bütün kupalarımı alın, bana Stefan'a sarılabileceğim iki dakika verin..."


Ne dersiniz?
    Sevdiklerinize sarılmayı ertelediniz mi?
    Sevginin varlığı zaten bir zafer mi?..