Sabah Gazetesi yazarı Faruk Erdem, Haziran sayısında Ekovitrin okurları için bir yazı kaleme aldı. İşte Erdem'in yazısı:

Üniversite yıllarımda en sevdiğim derslerden birisi Çalışma Ekonomisi idi. Merhum Prof. Sabahattin Zaim hocamızın kitabının katkısı, dersimize giren hocalarımın yakınlığının da etkisi büyüktür. Bir de vergi derslerini çok severdim. Daha sonra gazetecilik hayatımın büyük bölümü ekonomi sayfalarını yönetmekle geçti. Çalışma ekonomisi ve vergi konuları hep ayrıcalıklı bir yer aldı benim için. Bunlara bir de tüketici haklarını ekledim sonralarda. Bu üç konunun hemen herkesi ilgilendiriyor olması benim için cazibesini de artırıyor. Size, bana hepimize dokunan konular.

Özellikle de çalışma hayatı ve sosyal güvenlik… İşçiyi, memuru, emekliyi, askeri, polisi, ev kadınını, işsizi, anneyi… Kim aklınıza geliyorsa ilgilendiren bir yönü var. Bir bakıma vergi de öyle. Ne iş yaparsak yapalım birer tüketici olduğumuz için, bu alan da önemli. Gazete yazılarımda ve TV programlarımda binlerce soruyla karşılaşıyorum. Bunların hepsi de basit temel kurallardan oluşuyor. Yani haklarımızı çok bilmiyoruz. Bilinen çok fazla da yanlış var. Bir de bu alanda mevzuat çok sık değişiyor. Sürekli yasalar çıkıyor, ihtiyaca göre yönetmelikler yayınlanıyor ve kurallar yenileniyor. Çalışanların bunları da takip edebilmeleri zorlaşıyor. Takip etseler bile, kanun dilinin ağırlığı meseleyi anlamayı önlüyor. Ayrıca sosyal güvenlik konularının kişiden kişiye değişen bir durumu da var. O yüzden de ince hesapları gerektiriyor.

GENEL ANLAMDA GÖRDÜĞÜM MANZARA ŞU…

Türkiye’de çalışanların hemen hepsinin iki konuda kaygıları ve hayalleri bulunuyor. Birincisi; “Kıdem tazminatım ne kadar ve nasıl alabilirim?”, ikincisi ise, “Ne zaman ve hangi şartlarda emekli olabilirim?” Buna ilaveten ne kadar emekli maaşı alınacağı da merak edilen konular arasında. İşyerinde, toplu taşıma aracında, evde, kahvehanede hep konuşulan konudur emeklilik. Hangimiz arada bir iç çekip, “Ah bir emekli olsam” diye aklımızdan geçirmiyoruz? Hangimiz emeklilik hayatımızla ilgili türlü hayaller kurmuyoruz? “Şöyle bir kıyı kasabasına taşınsam, akşama kadar balık tutup, doğayla iç içe olsam, torunlarımı sevsem” demiyoruz.

Ya da “Ev alsam, araba alsam, teknem olsa, tatile çıksam, dünyayı gezsem” diye planlar yapmıyoruz. Kaynaklar kıt olsa da, hayallerde sınır yok. Bu aralar kime rastlasam yanıma gelip, “Ne zaman emekli olurum?” diye soruyor. Hatta henüz çalışma hayatının başında olanlar bile, “Şu benim emekliliği bir hesaplasak” diye elde kağıt kalem dolaşıyor. Ortaya çıkacak tarihe karşı büyük bir merak var. İster yakın ister uzak.

Herkes o tarihi bilmek istiyor. Çalışmayı sevmediğimizden değil aslında. Bir güvenceye ihtiyaç duyduğumuz için emekliliği önemsediğimizi düşünüyorum. Yoksa hepimiz biliyoruz ki, “Kıyı kasabasında balık tutmak, tekne ile dünya turuna çıkmak” her emekliye nasip olacak bir hayal değil. Türkiye’de emeklilerin azımsanmayacak bölümü zaten çalışmaya devam ediyor ve mevcut hayatında çok büyük bir değişiklik yapamıyor. Ama sabit bir maaş güvencesine kavuşuyor. Varsa çalıştığı son işyerinde birikmiş tazminatını alıyor.

BİR İHTİYAÇTAN DOĞDU

Özellikle emeklilik hayali çok geniş kitleleri ilgilendiriyor. Çünkü çalışan, çalışmayan, evde oturan herkes bir gün emekli olup sabit bir maaşa kavuşmak istiyor. Türkiye şartlarında aslında emeklilik, çok büyük getirisi olmamasına rağmen bir güvence olarak görülüyor. Belli bir yaşa gelmiş olanlar çalışmaya devam etseler bile sabit bir maaş güvencesi ile kendilerini sağlama almaya çalışıyor. Emekli maaşı, ölümden sonra da kalan eş ve çocuklara ödenmeye devam ettiği için, aslında sadece bir kişinin değil, ailenin bütünü için bir güvence haline geliyor. Dul ve yetim maaşı sistemi belli şartlar dahilinde emekli ücretinin ödenmesini devam ettiriyor. Böylece başta kız çocuklar olmak üzere çocuklar ve eşler bu maaşı almayı sürdürüyor.

Böylece ölüm sonrası geride kalanların hayatlarını sürdürmeleri noktasında bir katkı sağlanıyor. Özel sektörde alternatif emeklilik sistemleri bulunsa da en geçerlisi yine devlet garantisi. Bu yüzden herkes şartlarını zorluyor ve özellikle sağlanan avantajlardan yararlanmaya çalışıyor. “Ah Bir Emekli Olsam” isimli eserimizle başlayıp bir seri halinde devam edecek olan çalışmalarımız biraz da bu ihtiyaçtan doğdu. Son birkaç yılda çıkartılan torba kanunlarla sosyal güvenlik uygulamaları ve mevzuatımız çok fazla değişiklik gösterdi. Yeni kurallar ve haklar geldi.

Gazete yazılarımda da, TV programlarında da izlediğim bir yöntem var. Kanunların ağır dilinden uzaklaşarak anlaşılır örneklerle konuları anlatmak. Bunu yaparken konuyu önce kendime anlatıyorum. Anladığım şekliyle de aktarmaya çalışıyorum. Ah Bir Emekli Olsam’da da bu yolu izledim. Yasaları elbette hatırlattım ama en basit anlatımla bunları yorumlamaya çalıştım. Böylece ihtiyaç duyan okurlarımız en azından nasıl hareket etmeleri gerektiği ve hakları konusunda temel bilgiye sahibi olacak. Tabi bazı kişiye özel durumlarda uygulamalar değişebilir. Ama temel haklar konusunda bilgi sahibi olunması bu işlemleri kolaylaştıracaktır. Bu kitapta ağırlıklı olarak emeklilik mevzuatını anlatıp okuyan herkesin “Ne zaman ve nasıl emekli olurum?” sorusunun cevabını kimseye ihtiyaç duymadan bulabilmelerini sağlamaya çalıştım. Bunun yanında yasalarımızda yer alan ama çok bilinmeyen erken emeklilik avantajlarını da yine örneklerle anlatmaya çalıştım. Küçük hikayeler, bol örnekler ve tablolar okuyanların işlerini kolaylaştırıyor. Faydalı olabilirsek ne mutlu bize…