MÜSİAD, 30. kuruluş yıldönümünü kutluyor. Günümüze kadar Türkiye iş dünyası için önemli hizmetlere imza atan MÜSİAD’ın kuruluşundan bugüne kadar kaydettiği aşamaları ana hatlarıyla anlatır mısınız?

MÜSİAD, 1990 yılında dönemin Türkiye’sinde süregelen sermaye anlayışının çok ötesinde bir şuurla, sermayenin milli bir hareketi ve Anadolu ahilik geleneğinin kurumsal bir anlayış içinde ve tek çatı altında toplanması hedefi ile kuruldu. Bizler bu hedefin itici motivasyonunu her zaman şöyle tanımlıyoruz: “Memleket sevdalısı bir avuç genç, hevesli ve cesur insanın bu ülkedeki sermaye anlayışını yeniden tanımlaması”. Böylesi büyük bir harekete vesile ve önder oldukları için Allah hepsinden razı olsun. Tarihi Hacı Abdullah Lokantası’nda kurulan bu hareketin ilk genel merkezi İstanbul Mecidiyeköy’de idi. Bugün geldiğimiz noktada aynı şuur ve sevda ile tekrarlıyoruz: “Meselesi memleketi olan herkes ile beraber yürümek”.

Bizler MÜSİAD’ı aslında bir öze dönüş hareketi olarak tanımladık. Değerlerimizden ve kurucu ilkelerimizden asla ödün vermeden ancak çağın gerekleri ve zamanın ruhuna da uyum sağlayarak sürekli yenilenmek ve tazelenmek; ilk günkü heves ve heyecanımızı kaybetmeden, kırmızı çizgilerimize hürmet ederek nesiller arası bir köprü olmayı hedefledik. MÜSİAD’ı, Anadolu’nun kadim medeniyetlerinden aldığı mana ve ruhla, kendi değerleriyle hareket eden, kendi değerlerini savunan ve Müslümanlar arasında “Medine Pazarı” anlayışının yeniden mukim kılınması amacıyla kurulan kutlu bir yürüyüş olarak gördük ve bu inançla omuz omuza yürüdük. MÜSİAD, 2018 yılında şimdiki genel merkez binasına taşındı. 2017 yılında hazırlıklarına başlayıp 2018’de entegrasyon sürecini gerçekleştirdiğimiz kurumsal yapılanma hareketimize “tazelenme” adını verdik.

2018 yılında Türkiye Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeline geçerken aslında devlet de değişen dünyanın paradigmalarına uyumlu ve ülkemize özgün bir yapılanma içine girdi. Bizler de bu yeni paradigmal dönüşümün takipçisi olarak kendi içimizdeki tazelenme süreçlerini kurumsallaştırdık. Bilgi ve değer üretimi, operasyonel yönetim ve sahada nüfuz alanı geliştirme şeklinde üç boyutlu bir düşünce sistematiği içinde proje odaklı, tematik ve ülkemizin planlama stratejileriyle uyumlu komiteler tasarladık. Bilgi ve değer üretiminin gerçekleştiği kısma MÜSİAD MECLİS adını verdik. Örgütsel yaygınlık ve nüfuz sathımızı ise MÜSİAD SAHA adı altında topladık. Bu iki ana ayrımı Planlama ve Operasyon; yani iş geliştirme ve iş ortamı geliştirme şeklinde tanımladık.

Meclis, MÜSİAD’ın iş geliştirme organı şeklinde kurgulandı ve çok daha fazla üyenin merkezi yönetimde aktif bir şekilde varlık göstererek komiteler nezdinde buluşmasını sağladı. Tazelenme hareketinin çıkış noktası zaten, üyelerimiz başta olmak üzere hem paydaşlarımız hem de meselesi memleketi olan her bir iş insanımız için üretim-ticaret-yatırım senkronizasyonu adına kendi sermaye güçlerini geliştirecekleri ve milli çıktıya optimum şekilde hizmet verecekleri bir ağ ekonomisi tasarlamaktı. Çünkü biz kendi yapısal tazelenme sürecimize başlarken hep şunu dile getirdik: Dünya büyük bir dönüşümün eşiğindeyken ve bilhassa devlet yönetim mekanizmamız bu değişime uyumlu özgün bir yapısal dönüşüm geçirirken, sahada etkin bizler gibi kuruluşların da bu değişime uyumlu bir şekilde hazır olmaları gerekiyor.

Bugün 30. yaşını kutlayan MÜSİAD, yurtiçinde 89, yurtdışında 95 ülke 225 farklı irtibat noktasında hizmet veriyor. 11 bin üyemiz, 1 milyon 800 bini aşkın istihdam kapasitemiz ile 60 binden fazla firmayı temsil ediyoruz.

“DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR ANLAYIŞINI SAVUNUYORUZ”

Türkiye’yi ve tüm dünyayı etkisi altına alan Yeni Tip Koronavirüs (COVID-19) salgını gerek Türkiye gerekse dünya ekonomisini nasıl etkiledi? Salgın bittikten sonra ekonomiyi nasıl bir gelecek bekliyor?

Öncelikli COVID sürecini sadece bir küresel salgın olarak görmemek gerekiyor. Korona ile başlayan süreç aslında sıkışan dünya sosyo-ekonomik mimarisinin bir patlama noktası haline geldi. Bizler bu aşamada basın ile paylaştığımız raporlarımızda da dile getirdik; Dünya finansal ve ekonomik mimarisi, geleneksel kapitalist davranışları nedeniyle oligarşik, insanı ve çevreyi ikinci ve hatta üçüncü planda gören, üretimden ziyade para ve finans ekseninde paranın bir emtia olarak algılandığı bir kısır döngü içinde boğulmaya başlamıştı.

Biz Türkiye olarak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde “Dünya Beşten Büyüktür” anlayışı ile aslında çoktan beridir paylaşımcı, insanı esas alan, üretimi ve güveni destekleyen, oligarşik iktisadi sistemleri reddeden bir yapıyı savunuyoruz. Bu süreçte maalesef dünya ekonomileri ve süper güçler gözle görülmeyen bir virüsün kendi iktisadi mekanizmaları ve sistemleri üzerindeki yıkıcı etkisi ile baş edemez durumlara düştüler ve uluslararası sistemde güven ve işbirliğinin aslında olmadığını gördük. Sınırlar kapandı ve herkes kendi gemisini kurtarma derdine düştü. Oysa dünyada hepimiz aslında aynı gemideyiz. Türkiye bu süreçte paylaşma ve işbirliği açısından oldukça etkili bir süreç yönetimi ile hem başarılı bir sınav verdi hem de tüm dünyaya yeni sistemin karşılıklı işbirliği ve güven üzerine kurulması gerektiği hususunda bir ders verdi ve veriyor. Sözün özü yeni bir süreci eski kavramlarla tanımlamak ve yöntemlerle çözmek mümkün görünmüyor.   

COVID-19 salgını başlamadan önce Türkiye ekonomisiyle salgın sonrası Türkiye ekonomisi arasında ne gibi farklar öngörüyorsunuz? Sizce ekonomide salgın sonrası öncelikli olarak hangi ekonomik stratejilere ağırlık verilmeli?

Her kriz kendi içinde hem riskleri hem de fırsatları barındırır. Kriz dönemleri aslında iyi birer imtihan ve kendini test etme ve tefekkür etme dönemleri gibi de algılanmalı. Covid-19 ile başlayan süreçte aslında herkes biraz durdu ve düşündü.

Bizler defaten aynı değerlendirmede ısrar etmekteyiz: tedarik zincirlerimizi tasarlarken yerli ve milli üretim ve milli sermayeyi esas alan ve lojistik ağlarımızı çeşitlendirirken kendi jeopolitik konumumuzun, yeni dünya düzeninde nasıl bir kilit unsur olduğunu hatırlayan bir sistematiği ön plana koymalıyız.

 “ALINAN TEDBİRLER VE SAĞLANAN TEŞVİKLERİ MEMNUNİYETLE TAKİP EDİYORUZ”

Hükümet koronavirüse karşı zamanında aldığı tedbirlerle sağlık alanında olduğu gibi ekonomi alanında da iyi bir sınav verdi. Ekonomi alanında alınan tedbirler ve verilen teşvikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye bu süreçte kadim bir medeniyetin ve devlet geleneğinin mirasçısı olarak dünya çapında eşine nadir rastlanır bir kriz ve süreç yönetimi örneği sergiliyor. Güvenin ve paylaşımın ortadan kalktığı bir süreçte ülkemiz hem elindeki kaynakları etkin kullanmayı hem de diğer dünya devletlerinin yanında olmayı başarmıştır. İş dünyasının temsilcileri olarak bizler de bu süreçte devletimizin hizmetinde ve milletimizin yanında bir tutum sergiledik. Ülkemizi ciddi bir şekilde etkisi altına alan bu krizin, hem üretici hem de tüketicilerimiz tarafından en az hasarla atlatılması için yoğun bir mesai harcıyoruz. Bu kapsamda ekonomi yönetimince alınan tedbirler ve sağlanan teşvikleri memnuniyetle takip ediyoruz. Mayıs ayı ortası itibariyle 250 milyar TL’ye yaklaşan bu destek ve teşviklerin piyasalara olan olumlu etkilerinin süreç içinde daha da belirginleşeceğini düşünüyoruz.

“KOBİ’LERİN SIRTINDAKİ YÜK HAFİFLETİLMELİ”

Türkiye ekonomisinin belkemiğini oluşturan KOBİ’lere yönelik neler söylemek istersiniz?

Sıklıkla ifade ettiğimiz gibi; Türkiye’de toplumsal huzurun ve ekonomik refahın korunabilmesi için atılacak ilk adımın, istihdamın yüzde 75’ini sağlayan, cironun yüzde 64’ünü, ihracatın yüzde 56’sını, ithalatın yüzde %36’sını kapsayan KOBİ’lerin desteklenmesi olduğunu düşünüyoruz. Bu kapsamda Ekonomik İstikrar Kalkanı paketi ile Kredi Garanti Fonu’nun kefalet kapasitesinin iki katına çıkarılması ve KOBİ’lere öncelik verilmesinin yanı sıra kamu bankaları öncülüğünde açıklanan İş’e Devam Kredi Desteğini memnuniyetle karşılıyoruz. Bununla birlikte, KOBİ’lerin sırtındaki yükün çok daha hafifletilmesi ve odak noktamızın her daim burası olması gerektiğine inanıyoruz.

“SOFRANIZA KOYDUĞUNUZ LOKMAYI KENDİNİZ ÜRETMELİSİNİZ”

Pandemi sürecinde tarım ve gıda sektörlerinin ne kadar önemli olduğunu tüm dünya gördü. Dünya ekonomisine yön veren güçlü ülkelerin bile gıda krizine girdiğini gördük. Sizce tarım ve gıda sektörleri Türkiye’nin geleceğine yön verecek sektörler olabilir mi?

Pandemi sonrası süreçte karşı karşıya kalacağımız iki kavram var: gıda güvenliği ve biyo-güvenlik. Cumhurbaşkanımızın da defaten dile getirdiği gibi sofranıza koyduğunuz lokmayı kendiniz üretmelisiniz. Bu nedenle bilhassa tarım-hayvancılık ve gıda sektörlerinde Türkiye’nin güçlü bir poızitif algıya ve potansiyele sahip olduğunu düşünmekteyiz. Kriz sonrası dönemde ortaya çıkacağına inandığımız fırsat ortamının, ilk bakışta tıbbi malzeme ve hizmetler, gıda üretimi ve perakende, bilgi ve iletişim teknolojileri ve e-ticaret sektörleri için büyük avantaj sağlama potansiyeli taşıdığını söyleyebiliriz. Ancak gıda güvenliği ve milli tohum üretme öncelikli çalışma alanlarımız olacak. Nitekim yaşanan son gelişmeler; küresel ölçekte tarımsal üretimin verimli olmasının beklendiği 2020 yılında, virüs salgınına yönelik alınan tedbirler nedeniyle, bazı ülkelerde gıda sektörüne yönelik ciddi sıkıntılar yaşanabileceğini gösteriyor. Gıda ürünlerine yönelik yaşanabilecek küresel tedarik sorununa ilişkin, ülkemizin ciddi anlamda avantajlı bir konuma sahip olacağını ifade edebiliriz.

“MİLLİ DAYANIŞMA KAMPANYASI’NA DESTEK VERDİK”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 aylık maaşını bağışlayarak ‘Biz Bize Yeteriz Türkiyem’ milli dayanışma kampanyasını başlattı. Türkiye iş dünyası kampanyaya yaptığı yardımlarla adeta kenetlenerek tek vücut oldu. MÜSİAD olarak kampanya ile ilgili görüşleriniz ve destekleriniz konusunda neler söylemek istersiniz?

Biz MÜSİAD olarak ilk vakanın açıklanmasının hemen ardından 16 Mart tarihinde kurduğumuz Kriz Yönetim Merkezimiz vasıtasıyla üyelerimiz başta olmak üzere kriz süresince devlet destek ve teşviklerinin tabanda anlaşılması ve yaygınlaşmasını sağlamak adına saha gücümüzü devreye aldık. Aynı şekilde tabandan gelen tüm öneri, şikâyet ya da talepleri düzenli raporlar halinde ilgili makamlara ileterek etkin bir iletişim mekanizması çalıştırmayı hedefledik. MÜSİAD saha yaygınlığını bu süreçte de milletimizin menfaatleri için işlettik.

Pandeminin ekonomimiz üzerinde oluşturacağı artçı sarsıntıları bertaraf edebilmek amacıyla Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde uygulamaya koyulan “Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketi kapsamında çalışmalarımıza hız kazandırdık.  Başta üyelerimiz olmak üzere, iş dünyasına istihdamı koruma çağrısında bulunduk. Böylece istihdamın korunması ve üretim dengesinin sağlanması adına önemli bir adım daha atılmış oldu.

MÜSİAD olarak salgının dünyadaki ülkelerde de yaygınlaşmasının ardından buralarda eğitim gören öğrencilerimizin, tır şoförlerinin ve yaşamlarını sürdüren vatandaşlarımızın da yardımına koştuk. Kriz merkezimize gelen talepler doğrultusunda İrlanda, İngiltere, Cezayir ve Fransa’da, Dış İşleri Bakanlığı ve THY ile iş birliği yaparak buradaki vatandaşlarımızın ülkemize getirilmesinde ve yurtlarda karantinaya alınmasında etkin rol oynadık. Yurt dışındaki üyelerimiz ve vatandaşlarımızın ihtiyaç talep tespitinde MÜSİAD GLOBAL markamızı seferber ettik.

Bu çalışmalara ek olarak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde başlatılan Milli Dayanışma Kampanyası’na da destek verdik.  MÜSİAD YEREL markamızın öncülüğünde Yurt içi teşkilat ağımızla kampanyaya yoğun bir katılım gösterdik. Tüm Türkiye ve şubelerimizin bulunduğu ülkelerde erzak yardım kolileri hazırladık. 80 bin koli yardımı yapıldı. Bu kolileri yurt içinde Vefa Destek Grupları, yurt dışında ise Kızılay üzerinden ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaya devam ediyoruz. 120 milyonun üzerinde “Biz Bize Yeteriz” bağışı, 500 bin TL civarında sağlık çalışanlarına özel ikramlar sağladık. Zimmem Defteri uygulamamız artık bir MÜSİAD klasiği olarak katlanarak devam etti 90 binin üzerinde Karz-ı Hasen Bağışı gerçekleştirildi.

Ayrıca MÜSİAD Yerel Üst Kurulu öncülüğünde Genç MÜSİAD’ın da destekleriyle başta İstanbul olmak üzere yurt içinde “Evde Kal” kampanyası kapsamında evlerinde ikamet eden ve dışarı çıkmaları yasak olan 65 yaş üstü vatandaşlarımız için erzak yardımı çalışmaları yaptık.

 Bu süreçte en büyük emeği veren ve kahramanca mücadele eden sağlık çalışanlarımıza da unutmadık. Maske, koruyucu elbise, dezenfenktan ürünleri ve birçok sağlık ürününü, sağlık kuruluşları ve kamu kuruluşlarına dağıtarak vatandaşlarımızın istifadesine sunduk.

“TURİZMDE KARAR AYI; HAZİRAN”

MÜSİAD olarak İHATO işbirliğinde COVID-19 sonrası iç turizm raporu hazırladınız. Raporda turizm ile ilgili hangi sonuçlar ortaya çıktı? Bu yaz turizm sektörünü nasıl bir sezon bekliyor?

MÜSİAD Yeni Turizm Kaynakları Geliştirme Komitemiz, Uluslararası Helal Turizm Derneği (IHATO) iş birliğinde “Covid-19’un İç Turizm Talebine Etkileri” başlıklı bir rapor hazırladı.

Akdeniz Üniversitesi ve Kastamonu Üniversitesi’nden alanında uzman akademisyenlerin destekleriyle yayınladığımız rapor, 23-30 Nisan tarihleri arasında, Türkiye’nin 61 şehrinde ikamet eden, 31-40 yaşları arasında, yıllık ortalama tatil bütçesi 5 bin TL’den az 789 katılımcının görüşlerinden elde edilen veriler doğrultusunda hazırlandı.

Rapora göre, halkımızın tatil konusundaki yaklaşımı genel olarak iyi durumda. Bu durum salgın sonrası büyük bir yara alan turizm sektörü için sevindirici bir gelişme. Türkiye ekonomisinin temel yapı taşlarından biri olan turizm sektörünün bu salgından en az hasarla çıkması, ülke ekonomimiz için önemli bir durum teşkil ediyor.

Kararsızların ikna edilmesi durumunda oteller için talep daralmasının yüzde 33 düzeylerinde gerçekleşeceğini öngörüyoruz. Sıcak denizlere inme konusunda her 100 kişiden 80’inin olumlu tavır sergilediğini de belirtmek isteriz. Tabi bu noktada “endişeli istekliler” göze çarpıyor. Turizm konusunda alınacak tedbirler, hijyen önlemleri ve sertifika çalışmaları çekimser kalan vatandaşlarımızın kararının şekillenmesinde önemli rol oynayacak. Yine rapora göz attığımızda bu bağlamda, halkımızın Haziran ayında yaşanacak gelişmelere ve salgının azalmasına göre hareket edeceğini görüyoruz. Bu noktada karar ayı olarak Haziran ayı ön plana çıkıyor.

MÜSİAD olarak 30. kuruluş yılınızda hangi çalışmalara ve hizmetlere imza atmayı hedefliyorsunuz? Hedeflerinizi öğrenebilir miyiz?

MÜSİAD aslında korona öncesinde 2017’den itibaren kendi stratejik yol haritasını tazelenme sürecinde belirledi. Bizler verileri doğru okuma ve önceden aksiyon alma bilinci ile kendi yapısal ve kurumsal yenilenmemizi yeni sürecin şartlarına adapte bir şekilde kurguladı.

Bu bağlamda geliştirdiğimiz yönetim modeli zaten atıl bir bürokrasi yerine dinamik ve proje bazlı bir çalışma sistematiğine sahip. Komitelerimizden çok sayıda projenin yapılandırılması tamamlandı. Şimdi öncelik ve bitiş sırasına göre bunları kamuya açma dönemindeyiz. Bir yandan GABORAS, SENYAP gibi devam eden projelerimizi de geliştirmekte öte yandan yeni ve dinamik kadromuz ile bilhassa stratejik sektörlerde yeni iş modelleri ve yatırım sahaları geliştiriyoruz. Kısa bir süre içinde MÜSİAD INNOVA markamız ile dijital dönüşüm ve değer üretme konularında çok daha aktif ve sahada bir MÜSİAD göreceksiniz.

Bilginin ulusal güç unsuru olduğu bir süreçte biz, sadece akademik bilginin değil, akademi-kamu-sanayi ortaklığının üreteceği değer zincirini tesis etmek adına yepyeni bir oluşumu yine bir MÜSİAD MARKASI olarak kamuya duyurmayı hedefliyoruz.

Bu noktada yeri gelmişten Orta Ölçekli Sanayi Projemiz üzerinde detaylı bilgi vermek isterim. Malumunuz Koranavirüs sürecinin ardından dünyadaki bütün normlar değişmeye başladı. Bu noktada “yeni normale” adapte olmak durumundayız. MÜSİAD olarak bizler de bu hususu göz önüne alarak bu projemizi “MÜSİAD Üretim ve Yatırım Üsleri” şeklinde yeniden kurguladık.

Koranavirüs salgının etkilerinin giderilmesi ve olası yeni salgın ve afetler karşısında üretim ve ticaret sisteminin sekteye uğramaması, tedarik ve yatırım hatlarının güçlendirilmesi ve sürdürülebilir bir sistemin kurulabilmesi amacıyla projemizi yeni normalin gerekliliklerine uygun şekilde revize ettik.

Proje kapsamında lojistik sisteminde sanitasyon kökenli tıkanmaların önüne geçilmesi amacıyla hem lojistik merkezi hem de dışarıdan gelen ekipler için konaklama tesislerinin kurulması planlandı. Ayrıca, 14 günlük karantinalar da dâhil olmak üzere her türlü izolasyonun sağlık tedbirleri alınarak, konuk evlerinde sağlanacağı bir üretim ve taşıma hattı da kurgulandı. Site içinde kurulan gümrüklü antrepo ile ihracat işlemleri kolay ve hızlı hale gelecek. Ek olarak paketleme ve yükleme sırasında maksimum ürün güvenliği ve sanitasyon uygulanabilecek. Ayrıca ticarette güvenilirlik ve itibar yönetimin sağlanması amacıyla sipariş sahibi firmaların bağlı oldukları ülkelerden gelecek denetçiler tarafından işlemler sanitasyon ve sair denetimler için de açık olacak.

Oluşturulması planlanan tesislerde üretim ve ticaretin sağlıklı bir şekilde devam etmesini sağlayacak üreticiler ve işgücü için yaşam kalitelerini düşürmeden çalışabilecekleri ortamı hazırlayan her türlü mağaza yer alacak. Ayrıca, banka, kargo, PTT, yedek parça dükkanları, ıtriyat satış̧, market restoran gibi işletmelerin salgın ve afet dönemlerinde bu yapılar içinde devamlı çalışmasını sağlayacak.

MÜSİAD MECLİS çatısı altında Üretim ve Ticaret Planlama Üst Kurulumuz öncülüğünde geliştirdiğimiz bu projeyi hızlı bir şekilde ülke sathına yaymayı hedefliyoruz.