Türkiye için yeni bir seferberlik başlatılabilir mi? Dışarıdan ve içeriden yürütülen kötülük bulutları dağıtılıp, yeni bir coşku, yeni bir dalga, yeni bir toplumsal ve siyasal enerji oluşturulabilir mi? Zihinlerimizde ve duygularımızdaki aşınmanın üstesinden gelip iyiliğe ve güzelliğe doğru milyonların yürüyüşü sağlanabilir mi?Türkiye eksenli; vatan, millet ve değerler öncelikli, kişisel hesap ve kindarlıktan uzak, 2023’te bütün vesayet bağlarından kurtarılan bir ülke için, büyük tarihi mücadeleyi yürütenlere güç verilebilir mi? Böyle bir eksen daha da yaygınlaştırılıp bir üst kimliğe, idrake dönüştürülebilir mi?Elbette bu yapılabilir. Yapılıyor da. Yüzyılların dönüşü için inanılmaz bir mücadele veriliyor da. İmparatorluklar aklını bugünkü Türkiye’ye ve dünyaya taşımak için, bütün hesapların sıfırlandığı bir çağda büyük bir hesabı yeniden kurmak için, ödenebilecek bütün bedeller ödeniyor da.

Çılgınlıklar çağında ayakta kalmak: Bir üst akıl, düşünce, hareket, iddia!

Önde yürüyenler; tarihin, coğrafyanın, dünyanın yeni halini okudular. Bütün büyük güçlerin yeni bir başlangıca hazırlandığını gördüler. İnsanlık tarihinin hiç tanık olmadığı bir değişim ve dönüşümün, olağanüstü bir hızla yaklaştığını farkettiler.

Çılgınlıklar çağında ayakta kalmanın yolunu keşfettiler. 21. yüzyılın yokluklarını da, yok oluşa giden yollarını da, muhteşem bir fırsatın önümüze serdiğini de, birçok büyük gücün çökeceğini de, yeni yıldız ülkelerin yükseleceğini de bildiler.

Bütün günlük iç tartışmaların, çıkar ve iktidar hesaplarının ötesinde, kişisel beklentilerin ötesinde bir üst akıl, düşünce, hareket, iddia ortaya koydular. Yüzyılların ve bugünün hesabını birleştirdiler. Türkiye için yeni bir çağın kapısını açtılar. Bu yolu yürümek için bir çağrı ortaya koydular.

Bir imdat çığlığı, bir akıl, bir yol gösterici yine peşimizden yetişti.

Çünkü bu akıl; aksi takdirde bir gelecek olamayacağını, zayıf kalanın lime lime edileceği bir dünyaya açıldığımızı, Türkiye’nin kendisini dar alanlara hapseden bütün engelleri aşıp büyük bir yükseliş tarihi başlatmasının tek yol olduğunu, aksinin küçülmek, parçalanmak olduğunu bildi.

Bu akıl; en zor zamanda, en kritik tercihler aşamasında harekete geçti. Yüzyılların tarihi içinde, bütün büyük çöküşlerden sonra, bütün büyük buhranlardan sonra, büyük çatışmalardan ve büyük değişimlerden sonra nasıl koşup geldiyse bir kez daha peşimizden yetişti.

Bir imdat çığlığı, bir kapı, bir yol gösterici olarak önümüze düştü.

Yüreklerimizi karartan kötülük duygularını ülke sevgisine dönüştürmek.

Bulunduğunuz cephelerin, savunduğunuz siyasi çevrelerin, dar iktidar alanlarının, zihinlerimizi felç eden kişisel hesaplaşmaların, yüreklerimizi karartan kötülük duygularının, ülke sevgisinin bile üstüne yerleştirdiğimiz zaaflarımızın ötesine geçip, şöyle geri çekilip Türkiye ve dünyaya bir bakın.

Doğu’dan Batı’ya, Avrupa’dan Asya’ya, Afrika’dan Rusya’ya, içinde bulunduğumuz dünyanın merkez coğrafyasına, geçmişten geleceğe bir bakın.

İster medeniyet ölçekli, ister ekonomik ölçekli, ister jeopolitik ölçekli, ister korkunç bir hızla yaşadığımız güç kaymaları ölçekli, ister vatan/millet ölçekli, ister küreselleşme ölçekli..

Nasıl bakarsanız bakın ama mutlaka bakın. İnsanlık hiçbir zaman bugünkü kadar aklın ve bilginin sınırlarını zorlamadı. Hiçbir zaman bu kadar korkunç bir hıza ulaşmadı. Hiçbir zaman bu kadar çılgınlığı göze alacak bir noktaya varmadı.

Bu fırtına düzenleri yıkar. O zaman yeni ve güçlü bir başlangıç yapmamız şart.

Bu fırtına yeryüzünde kurulu bütün düzenleri yıkacak. Bütün geleneksel yapıları değiştirecek. Bütün zihinleri yeniden formatlayacak. Yeni ülke, yeni toplum, yeni insan ilişkileri, yeni iktidar alanları inşa edecek.

Böyle bir çağda kim, hangi ülke, nasıl varolacak? Kim nasıl gelecek kuracak? Nasıl bir Türkiye, nasıl bir savunma kalkanı, nasıl bir yeni kuruluş, nasıl bir kitlesel bilinç oluşturulacak?

Böyle bir çağda Türkiye, varolanı koruma çabasıyla riske mi girecek? Bu şartların açtığı geniş hareket alanını kullanarak yeni ve güçlü bir başlangıç mı yapacak?

Varolanı korumak imkansız! Bu asla olmayacak. Olamayacak. Biz ikinci seçeneğe yöneldik. Daha güçlü, daha büyük, daha zengin, daha etkin olmaya ayarlandık.

Peki biz ne yapmalıyız?

İşte Türkiye’nin, kötülük duygularıyla kuşatılmış bu ülkenin, yeni bir iyilik, güçlü bir inisiyatif, toplumsal bir dayanışma ve hepsinin “büyük ülke” idealine yönelmesi için çok şey yapılabilir.

1. Türkiye eksenli güçlü ve yeni bir siyaset dili üretilmeli. Türkiye eksenli iç politikanın, bölge siyasetinin, küresel söylemin dili yenilenmeli. Dünyanın genel buhranı iyi işlenmeli, bütün tartışmalar yoğun biçimde içeriye taşınmalı. Ülkemizdeki sıkıntıların bize özgü olmadığı, dolayısıyla bizim yetersizliklerimiz olmadığı anlatılmalı.

2. Pandemi öncesi ve sonrası, dünyadaki negatif değişim, Türkiye’deki pozitif atılımlar kıyaslanıp kamuoyuna çok iyi anlatılmalı. Birçok ülke çökerken Türkiye gibi bazı ülkelerin bu halde nasıl yükselebildiği örnekleriyle sergilenmeli.

Herkes Türkiye öncelikli dayanışmaya çağrılmalı..

3. Türkiye eksenine karşı oluşturulan iç cephe, “içeriden müdahale” görüntüsü veren yapılanma, dışarıdan bu çevrelere verilen yoğun destek sorgulanmalı, izlenmeli, bağlantıları deşifre edilmeli ve kamuoyunun önüne serilmeli.

4. Bu cephenin içinde bulunan, kasıtlı olmayan kişi ve çevreler Türkiye ölçekli dayanışmaya çağrılmalı. Daha önce yaşanmışlıkların zihnimizi köreltmesine, gözlerimizi karartmasına izin verilmemeli. Hangi siyasi çevrede olursa olsun, dindar, vatansever, milliyetçi, Türkiye’nin iyiliğini önceleyen herkes bu seferberliğe davet edilmeli.

5. STK’ların yerliliği esas alınmalı. Aşınmış, hantallaşmış yapılar yerine yeni STK örnekleri şekillendirilmeli ve bunların toplumun kılcal damarlarına kadar işlemesi için ortam hazırlanmalı. Kendi içine gömülen bu yapıların, iktidar hesapları gütmek yerine, sivil alanlara yoğunlaşması sağlanmalı. Ve etkin bir şekilde bu sürece dahil edilmeli.

Medyanın dili değişmeli. Medya ve STK üzerinden yeni sivil dil inşa edilmeli.

6. Medyanın dili değişmeli. Tepeden bakan, toplumdan kopmuş, elit görüntü veren medya yerine heyecanı öne alan, bireysel ve toplumsal duyarlılığa odaklanmış, Türkiye’nin büyük mücadelesini içeride ve dışarıda anlatmaya ayarlanmış medya yapıları güç kazanmalı. Daha seri, daha etkin, daha üretken bir medya dili inşa edilmeli.

7. Medyanın ve STK’ların “sivil” bir dil, söylem üretmesi ve kullanması gerekiyor. Kalıplaşmış, eski ezberlerle yeni sosyoloji üzerinden etkinlik kurmak artık mümkün değil.

8. Bütün bunların devlet diliyle değil, sivil bir dille anlatılması esastır. Devlet zaten bunu yapıyor. Zayıf olan sivil alandır. STK’dır, medyadır, entelektüel çevrelerdir, kültür çevreleridir.

Anadolu’nun en ücra köşelerine ulaşacak kalıcı direnç adaları…

9. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu sorunların, içeriden ve dışarıdan müdahalelerin, ekonomi ve savunma mücadelesinin, dünyanın yeni geleceğine hazırlıkların sadece devletin, hükümetin değil, sivillerin da sorumluluğu altında olduğu iyi işlenmeli.

10. İşe buradan başlanabilir. Buradan bir dalga, hareket, bilinç, mücadele alanı oluşturulabilir. Anadolu’nun en ücra köşelerine, büyükşehirlerin bütün sokaklarına ulaşacak, yeni bir sinir sistemi, yeni bir bilinç ağı oluşturulmalı. Kalıcı direnç adaları oluşturulmalı. Seferberlikten kastım budur.