8. Cumhurbaşkanı Merhum Turgut Özal,1993 yılı 15-22 Şubat tarihleri arasında Balkan ülkelerine geziye çıktılar.
O tarihhte Sırp kasabı katiller Boşnaklara soykrım uyguluyorlardı.

Hem gazeteci, hem de Çankayadan inip kuracağı partinin Ege bölgesi teşkilatlanmadan sorumlu olarak çalışmalar hakkında bilgi arz etmek üzere geziye ben de katıldım.
Bu iki nedenle hem balkan hemde aynı yıl Nisan ayında yapılan Orta Asya gezilerinde bulundum.

O tarihte 20 Ekim 1991 Seçimlerinin galibi Başbakan Süleyman Demirel, Başbakan Yardımsı Erdal İnönü. Balkanlarda oluk gibi kan akarken, onlarda Özal’ı Çankaya’ya gömme lafları ediyorlardı. Yani,(yalnızlaştırmak) için politik baskı uyguluyorlardı.
İcraat ve çözüm üreten değişimci Özal, Çankaya’da oldukça sıkılmıştı.

Aynı tarihlerde Bosna'da Miloseviç çeteleri, Sırp katilleri, sözümona uygar batının gözleri önünde birazda müsamahası ile insan aklının alamayacağı hiç bir vicdanın taşıyamayacağı akılları durduran vahşet kelimesinin bile anlatmaya yetmediği soykırım yapılıyor ve yaşanıyordu.
Türkiye’den ve dünya ülkelerinden etkisiz diplomatik kınamalar yapılıyordu.

Özal, Çankaya’da ızdırap içerisinde bir çok dünya liderleriyle ve bölge kanaat önderleriyle temaslar sürdürüyordu. Bosna’dan her kesimden bilgi almaya çalışıyordu.

Bunların arasında Özal'ın isimsiz danışmanlarından dostum, Süleyman Gündüz bölgeden sağlam ve doğru bilgilerle Özal'ın çözüm üretmesine katkılar sağladı. Özal, o günkü sisteme göre hükümete tavsiyeden ileri icraat olarak yapabileceği pek fazla bir şeyi yoktu. Özal bu. Boş duramaz, içi boş hamasi nutuklar atamazdı. Bir şeyler yapılmalıydı. İşte Balkan ülkeleri ziyaretini tam bu anlayışla planlamıştı.

Mesajı oldukça yüksek, dünya liderlerini, ABD, BM ve NATO’yu karar almağa zorlayacak önemli bir gezidir bu.

Gezi; Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk ve Hırvatistan'ı kapsıyordu. Sofya’ya akşama yıkın bir saatte indik. Meçhul asker anıtına çelenk koyma merasiminden sonra ilginç haberler yayılmağa başlamıştı. Bulgar gazetelerinin haber mutfakları ve dünya haber ajansları “Türkiye, Bulgaristan üzerinden Bosnaya asker gönderecekmiş” haberleriyle çalkalanmaya başlamıştı. Dünyayı uyandıracak mesaj başlamıştı bile...

ABD, BM ve NATO da “acaba!?” demişlerdir herhalde.

O zamana kadar Bulgaristan Resmi Politikası,Türkiye’nin Bosna politikasıyla örtüşmüyordu. Özal ve Bulgar Devlet Başkanı Jelev resmi görüşmelerden sonra Özal’ın ikna etmesiyle Bulgaristan politikası Türkiye ile paralel hale geldi. Ancak; Bulgar heyetinin Özal’dan bir ricası oldu; “ Her nekadar Sovyetler birliği çökmüş olsada Rusya bize hala abilik yapıyor, siz Rusya ile de bir görüşseniz teklifi” yapıldı. Özal, Karadeniz ekonomik işbirliği teşkilatını bu nedenle kurmuştu. Orta Asya gezisini de Rusya’yı politik olarak kuşatmak amacı ile düzenlemişti. Bizim koalisyon hükümeti pek anlayamamıştı.

Balkan gezisinin ikinci durağı Makedonya. Resmi görüşmelerden sonra Turgut Özal, Makedon meclisinde Türk tezini ve Bosna faciasını anlatmak üzere bir konuşma yapacak.

Biz, meclis önünde gazeteci arkadaşlarla Özal’ın gelmesini bekliyoruz. Özal geldi.. O günkü şartlarda bile İletişim teknolojisini iyi kullanan, yazıları okunan ve dikkate alınan gazeteci Fehmi Koru, Özal'ın sağında, bende solunda meclis salonuna doğru yürüyoruz.
Koru Özal'a "Ankara’da elim bir askeri uçak kazası olmuş. Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis paşa ölmüş” haberini verdi. Özal'ın vücut kimyası bozuldu, yüzü asıldı. Yürüyüşü değişti. Çok titrek bir sesle; “Paşa ölmüş mü?" diye sordu. Evet cevabını alınca çok üzüldü.

Özal, Bitlis paşayla çok özel bir planla, PKK ve Güneydoğu problemini kökünden bitirme planı üzerinde çalışmışlardı.
Paşa ölünce o plan akim kalmış oldu. Paşanın ölümüde, tartışılan bir kaza olarak da tarihe geçti.

Özal ve heyet geceyi Ohri kasabasında geçirdik. Ertesi gün Özal ilk ziyaretini İsa Aleyhisselamın havarilerinden birisinin yaptırdığı küçük bir kiliseyi ziyaret etti. Oradan Haydari tekkesine geçildi.

O heyette dışişlerinden büyükelçi Sn. Özden Samberk ve dışişleri bürokratları , Genelkurmay ikinci başkanı Org. Sn, Fikret Küpeli ve heyeti, Devlet Bakanı sn.Şerif Ercan ve gazeteciler var.

O gün hava oldukça kuru soğuktu. Tekkeye girdik. Soğuktan geldiğimiz için çay çok hoştu.
Özal ve herkes bağdaş kurup oturdu. İlahiler dinlendi.
Tekkenin şeyhi tekkenin geliş tarihçesini anlattı.
Özal, Şeyhin konuşmasından sonra iki düzeltme yaptı.
Sonra Org. Fikret Küpeli’ye hitaben kadife gibi yumuşak sesiyle ve güler yüzüyle; “Paşa, tekke dedikleri işte bu, bundan başka bir şey değil. Çaylarımızı içtik ilahileri dinledik"dediler.

Özal'ın o iki düzeltmesi; Osmanlı, yalın kılıç, saldırgan gibi gösteriliyor. Oysa bu doğru değil. Osmanlı, askerî harekattan önce kralların, despot yöneticilerin, diktatörlerin, emirleri altında inim inim inleyen insanları rahatlatmak için pek çok yere insani tebliğ vazifesi ifa eden gönül erlerini gönderirdi. Bu tekkelerde bu bölgede bir yöntemdi. Buna rağmen zulüm işkenceler devam ederse askeri harekat yapılırdı. "Benim bildiğim kadarıyla balkanlarda 450 civarında tekke olması lazım, öyle değil mi Fevzi” deyiverdi..

Ben de sayıyı geçekten bilmiyordum. "Öyledir efendim" diyerek ilk ve son defa dalkavukluk yaptım. Ama bilene yaptım..

Sakın bilmeyene dalkavukluk yapmayın! “Cahile dalkavukluk cehenneme götürür.” sözü meşhurdur.

Tekkeden çıkıldı.

Özal, Tekke şeyhine bu tekkeyi 450 yıl önce buraya getiren şeyhin kabrini sordu. O arada Cumhurbaşkanı yaveri kurmay albay(bence manidar bir tavırla)saatine bakarak; “Sayın Cumhurbaşkanım dışarıda bekleyenler var, program çok sarktı”dedi. Özal; “Sarkarsa sarksın canım, benden başka gezecek Cumhurbaşkanımı var” diye anlamlı bir cevap verdi. Tekkeyi kuran şeyhin kabrine yürüdüler.

Fotoğrafta görülen şeyhin kabrine girdik. Dualarımızı okuduk. Sonra Özal Şeyhe: "Burada Osmanlı Sancağı olması lazım, nerede?”diye sordu. Şeyh; yan tarafta çürümüş bir dolaptan, diktatör Tito zamanında dolaba kilitlenmiş ve lime lime olmuş, Osmanlı Sancağını çıkardı.

Çok yüksek duygusal bir ortam olmuştu. Özal ağlıyordu. Benimde gözlerimdem yaş akıyor, Özal'a bakamıyordum. Tozlu ve resimde görüldüğü gibi lime lime olmuş bir Osmanlı sancağı Özal'ın elindeydi, gözlüklerinı çıkardığını gördüm ve dayanamadım dışarı çıktım. Sancağı yüzüne gözüne sürmüş.

Bilgili ve ihlaslı olmak bambaşka bir manevi haz veriyor insana.

Bende ilk defa bir Osmanlı sancağı gördüm.

"Heryerde, samimiyetsiz cahillerden, mutlak uzak durmalı,
Bunlar, politik çıkar için Osmanlıyı slogana indirerek istismar ederler”
Buna karşılık samimi olanları, gerçek sevenlerin hakkını da teslim edelim.

Bu bir vefa ve insani ve tarihi bir borçtur.

Özal, bilgili, ihlaslı ve istismardan uzak tarihini iyi bilen, dünya yı iyi tanıyan, ecdadının yolunda, ülkesine çağ atlatan büyük bir devlet ve gerçek bir millet adamıydı.
Mekanın cennet olsun büyük adam.

Tarih ve millet hayatı bugün başlamadı. Dünü unutmayalım, unutturmayalım. Asil insanlar vefalı olurlar. Böylece Tarih de doğru yazılır. Egoist, komleksli ve cahil tipler herşeyin kendileriyle başladığını sanırlar. Yalanla, yanlışla, doğru bulunamaz.”

Ertesi gün ülkemiz de yayınlanan gazete maketleri geldi.
Yakından tanıdığım meslektaşım Ertuğrul Özkök'ün o gün başında bulunduğu Hürriyet’in manşeti çok dikkatimi çekmişti.

Manşet sanki bir yerlere mesaj veriyordu. Manşet; "Özal Paşaları tekkeye soktu." diye yazıyordu. Bir şeyler hatırlatıyor gibiydi.

“Tekke ve zaviler kanunu hala yürürlükte”

Özal gibi güçlü, bilgili ve dünyayı iyi okuyan hoşgörülü bir lideri görmüş olan Özkök, şimdi o manşet için ne düşünüyor acaba merak ediyorum. Özal'ın muhafazakarlığına keşke diyor mu bilemem.