Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı tarafından 2021 yılı fitre miktarı açıklandı. Din İşleri Yüksek Kurulu 2021 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2022 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan süre için fitre miktarının 28 TL olarak belirlendiğini açıkladı.

28 LİRA OLARAK BELİRLENDİ

Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından karar sonrasında yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"Din İşleri Yüksek Kurulumuzca, 2021 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2022 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan süre için Fitre miktarı 28 TL olarak belirlenmiştir.

GÜNLÜK GIDA İHTİYACI

Fitre miktarının belirlenmesinde, İslam dininin temel kaynaklarında zikredilen deliller ve günümüz şartlarında bir kişinin günlük gıda ihtiyacının ortalaması esas alınmıştır. Belirtilen meblağ, nakdî olarak verilebileceği gibi gıda vb. maddelerden aynî olarak da verilebilir.

Belirlenen bu miktar aynı zamanda, günlük fidye miktarıdır.

Bununla birlikte her bir mükellef (fitre veren kişi) bir günlük kendi gıda harcamasına denk düşecek meblağı ya da daha fazlasını fitre/fidye olarak da verebilir."

ORUÇ FİDYESİ NE DEMEK?

Fidye, bazı ibadetlerin yapılamaması ve bir takım kusurların işlenmesi halinde ödenen dini-mali yükümlülük olduğunu ifade etti. İbadetlerle ilgili fidye, oruç ve hac da söz konusu olarak nitelendirildi.

İhtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan ve daha sonra da kaza etmesi mümkün olmayan kimsenin, oruç tutamadığı her güne karşılık bir fidye ödemesi öngörülüyor. Kuran-ı Kerim'de Bakara Suresi'nde, "Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir fakir doyumu kadar fidye öder" denilirken, fidyenin bir kişiyi 1 gün için doyuracak yiyecek veya karşılığı para olan 'sadaka-i fıtır' miktarı olduğu hatırlatıldı.

Fidye vermek durumunda olan fakat buna ekonomik durumu uygun olmayanların Allah'tan af dilemesi gerektiği vurgulandı.

KİMLER VEREBİLİR?

Günler uzun olduğu için oruç tutamayan hasta ya da yaşlıların, kısa günlerde oruç tutabilirlerse tutamadıkları orucu kısa günlerde kaza etmeleri gerektiğine dikkat çekildi. Bu durumdaki kimselerin vermiş oldukları fidyelerin sadaka yerine geçtiği, oruç fidyelerinin, Ramazan ayının başı veya sonunda toptan, ayrıca bu kutsal ay içinde günlük olarak verilebileceği ifade edildi.

FİDYE NEDİR, HANGİ DURUMLARDA GEREKİR?

Fidye, bir kimseyi bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için ödenen bedel demektir. Dinî bir terim olarak ise, oruç ibadetinin eda edilememesi sebebiyle veya hac ibadetinin edası sırasında işlenen birtakım kusurların giderilmesi için ödenen maddi bedeli ifade eder.

Kur'an-ı Kerim'de, "Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir yoksul doyumu fidye öder." (Bakara, 2/184) buyrulmaktadır. Buna göre ihtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan kimse, daha sonra bu oruçları kaza etme imkânı bulamazsa, her gününe karşılık bir fidye öder (Serahsî, el-Mebsût, III, 100; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 395-397).

Öte yandan Şâfiîlere göre Ramazan ayının kaza borcu herhangi bir mazeret olmaksızın yerine getirilmeden, öteki Ramazan gelecek olursa, kaza borcuna ilaveten bir de fidye ödeme yükümlülüğü ortaya çıkar (Nevevî, el-Mecmû', VI, 364; Şirbînî, Muğni'l-muhtâc, I, 645).

Şâfiî mezhebinde fidye ödeme yükümlüğünün ortaya çıktığı bir diğer mesele de gebe ve emzikli kadınlarla ilgilidir. Emzirme ve hamilelik sebebiyle çocuğunun sağlığı hakkında endişe duyan annelerin, oruç tutamadıkları günleri hem kaza etmeleri hem de fidye vermeleri gerekir. Fakat çocuk hakkında değil de kendileri hakkında endişe ederlerse o zaman sadece kaza gerekir (Nevevî, el-Mecmû', VI, 267).

Hac ve umre ile ilgili görevler yerine getirilirken meydana gelen bazı eksiklikler için uygulanması gereken maddi yaptırım da fidye kapsamına girer (Bakara, 2/196).

ORUÇ TUTMAMAYI MUBAH KILAN MAZERETLER NELERDİR?

İslam dini, ilke olarak kişileri güçleri nispetinde sorumlu tutmuş, güçlerini aşan veya sıkıntıya yol açan durumlarda kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Bu genel ilke uyarınca farz olan Ramazan orucu ibadetini belli şartlara bağlı olarak erteleme konusunda bazı ruhsatlar getirilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur:

İslam âlimleri bu ayet-i kerime ve ilgili hadislere dayanarak Ramazan orucunu tutmamayı mubah kılan mazeretleri şöylece sıralamışlardır:

a) Yolculuk: Ramazan'da sefer mesafesi (en az doksan km.) bir yere gitmek için yola çıkacak olan kimse, geceden oruca niyet etmeyebilir. Fakat niyet ettikten sonra gündüzün yolculuğa çıksa bu yolculuk esnasında meşru başka bir mazereti bulunmazsa orucunu bozmamalıdır. Başlanan bir ibadetin mazeret yoksa tamamlanması gerekir. Sefer bir mazeret olduğu için, eğer orucunu seferîliği başladıktan sonra bozarsa kendisine keffâret gerekmez, sadece kaza gerekir (İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, III, 402-405).

b) Hastalık: Oruç tuttuğu zaman, hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edilen kimse ile hastalığı sebebiyle oruç tutmakta zorlanan kişiler için, iyileştikten sonra kaza etmek üzere Ramazan ayında oruç tutmamalarına ruhsat tanınmıştır. Oruç tutması hâlinde hasta olacağı doktor tarafından bildirilen kimse de hasta hükmündedir.

c) Yaşlılık: Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler, oruç tutmayıp yerine fidye verebilirler. Bakara sûresinin 184. âyetinde, bu şekilde olup da oruca güç yetiremeyenlerin, oruç tutmayıp fidye vermeleri gerektiği hükme bağlanmıştır. İyileşme umudu olmayan hastalar da aynı hükme tabidir.

d) İleri derecede açlık, susuzluk: Açlık veya susuzluk sebebi ile beden ve ruh sağlığının ciddi derecede zarar görmesi söz konusu olan kimse orucunu bozabilir. Sağlık şartları düzelmesi hâlinde bozulan oruç Ramazan'dan sonra kaza edilir.
Böyle bir kimsenin orucuna devam etmesi ölümüne sebep olacak nitelikte ise, orucunu açmaması yani oruca devam etmesi haram olur.

e) Zor ve meşakkatli işlerde çalışmak: Esas itibarıyla bir insanın ibadetlerini normal bir şekilde yapmasını engelleyecek zor ve ağır işlerde çalışması veya çalıştırılması doğru değildir. Ancak kişisel veya toplumsal zorunluluklar, bazılarının böyle işlerde çalışmalarını gerektirebilmektedir. Böyle durumda bulunan bir kişi, oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir zarar gelmesinden korkuyorsa, orucunu tutmayabilir. Bu durumda olanlar, izin günlerinde veya müsait zamanlarda tutamadıkları oruçlarını kaza etmelidirler.

Koronavirüs 'Hindistan mutantı'nın sert etkisi!

f) Gebe ve emzikli olmak: Oruç tuttuğu takdirde kendisinin veya çocuğunun zarar görmesi muhtemel olan gebe veya emzikli kadınlar da, sağlık durumu oruç tutmak için elverişli olmayanlar arasında değerlendirilmiştir. Bu durumda olanlar da oruç tutmayabilirler. Hatta zarar görme ihtimali kuvvetli ise tutmamaları gerekir. Durumları normale döndüğünde tutamadıkları oruçları kazâ ederler (Sahnûn, el-Müdevvene, I, 278-279; Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 328; İbn Kudâme, el-Kâfî, I, 433-434; Kâsânî, Bedâî', II, 97).

Fakihler oruç tutmama ruhsatını Kur'an ve Sünnet'te zikredilen sebeplerle sınırlı tutmayı tercih etmiş, bunların ortak özelliği meşakkat olsa bile, her meşakkatli durumda oruç tutulmayabileceğini söylemekte temkinli davranmışlardır (İbn Kudâme, el-Kâfî, I, 433-436).

Ruhsata gerekçe olan hâl ortadan kalkınca tutulamayan oruçlar kaza edilir. İyileşmesi mümkün olmayacak şekilde hasta olmak, ya da aşırı yaşlı bulunmak gibi oruç tutmaya sürekli bir engelin bulunması hâlinde tutulamayan her oruç için bir fidye verilir. Bir oruç fidyesi bir fıtır sadakası miktarıdır. Bir fıtır sadakası ise, bir kimseyi orta hâllisi ile bir gün doyurabilecek yiyecek miktarı veya bunun parasal karşılığıdır.(kaynak:ahaber.com.tr)

.