2020 yılında Covid-19 önce Çin’i vurdu. Salgın, ardından Asya’ya ve Batı’ya sırasıyla Şubat ve Mart aylarında ulaştı. Sadece 2020’nin değil aynı zamanda 2021 içinde dünyada yeni bir dönemin senaryosu yazılmaya başlamıştı bile.

Salgının getirdiği etkiler hızlı şekilde hizmet sektörünü etkiledi ve baştan sona bir değişim başladı. 2020 kapitalizminin üretimden çok hizmete dayandığı gerçeği kabul edilince ve buradaki istihdamın geldiği boyut bir anda sistemden çıkınca işler tamamen karıştı.

Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre 2020 ikinci çeyrekte çalışma saatleri yüzde 14 kadar kısaldı. Bu, kabaca 400 milyon kişilik iş kaybına işaret ediyor küresel olarak. Bu işler yine kabaca birçok ülkede telafi edildi fakat çalışanlara tam ücret ödenip ödenmediğini kestiremiyoruz. Türkiye, pandemide kaybettiği 2 milyon işin hemen hemen yarısını geri kazandı. Fakat işine geri dönemeyenlerin yüzde 80’e yakını hizmet sektöründen ve durum belirsizliğini koruyor. Daha düşük istihdam, sosyal problemler anlamına gelir, tüketimin zayıf kalması tüm dengeleri altüst eder. Kamu bütçelerinin hem verilecek desteklerle zayıflaması hem de düşük vergi ile çok zor bir sürece evrilmesi anlamına gelmektedir.

TÜRKİYE ZOR BİR DÖNEME GİRİYOR

Son 10 yıldır verimliliği düşük büyüme özellikle tüketime bağlı, devlet harcamalarına, devlet bankalarına bağlı bir büyüme tablosu var. Türkiye’deki şirket bilançoları, banka bilançoları ve tüketici bilançoları kötü duruma sürüklendi. Türkiye’nin ekonomik olarak zor bir döneme girdiğini görüyoruz. Ekonomik kurumlardaki işlevsel çarkların daha bağımsız olması çok önemli. Makro ekonomik olarak şirketlerin ve bankaların bilançolarının düzelmesi gerekiyor ve bunun için de yurtdışından para gelmesi şart. Sadece kurumsal açılardan yapılacak reformlarla Türkiye’nin uzun vadeli büyümesi çok zor, zira bankaların ve şirketlerin bilançoları o kadar kötü durumda ki bunun için yeni bir kaynak oluşturma ihtiyacı bulunmaktadır. OECD verilerine göre, birçok kurumsal açıdan 2000’li yılların başında Türkiye’nin iyileştiğini görüyoruz. Bu noktada ekonomik reformların çok hızlı yapıldığı, yargı reformlarının yapıldığı, yolsuzlukların kontrol altına alındığı bir dönemi yaşadık. 2008’den sonra ekonomik krizle birlikte dünyada kurumların şeffaflığı anlamında geriye gidiş başladı, özellikle bu Türkiye’de daha hızlı oldu maalesef.

Peki bu kadar genç nüfusun olduğu güzel ülkemizin bu ekonomik yaraları sararken istihdam yaratma zorunluluğu şeffaflık ve yabancı sermaye girişi ile düzeltilecektir.

Diğer önemli bir konu ise ülkemizin ‘’Dış Borç’’ ödemelerinin ekonomik refah seviyelerini olumsuz etkilerinin azaltılması gerekliliği. 2017 yılında en yüksek düzeyine çıkan dış borç stoku 2018 yılından itibaren düşüşe geçmiş bulunuyor. Bir başka ifadeyle Türkiye 2018 yılından itibaren dış borçlandığından daha fazla dış borç ödüyor ama dış borç yükü azalmıyor. Türkiye’nin dış borçlarının gelişimi 2000 yılından 2020 yılı ortasına kadar aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Tabloda son sütunda yer alan GSYH Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın uyguladığı beklenti anketinden çıkan beklentiler esas alınarak hesaplanmış ve Dış Borç Stoku / GSYH oranı, II. Çeyrek dış borç stokunun yılsonunda aynı kalacağı varsayımıyla dış borç stoku bu tahmini GSYH’ye bölünerek bulunmuştur (Bu iki kalem dışındaki bütün kalemler için kaynak: https://www.hmb.gov.tr/kamu-finansmani-istatistikleri.)

Bu dönemde dış borçların miktarı 2018 yılına gelinceye kadar artış göstermiş ve en yüksek artış da özel kesimde gerçekleşmiş. 2018 yılından itibaren dış borç miktarlarında azalma ortaya çıkarken Dresdner Bank hesabını yavaş yavaş tasfiye ederek 2015 yılında dış borcunu sıfırlamaya çok yaklaşmış olan Merkez Bankası’nın borçlarında son dönemde swap işlemleri nedeniyle yeniden bir artış ortaya çıkmış. Tabloda en çok dikkat çeken nokta 2017 yılından 2020 yılına geçişte dış borç miktarı 453,8 milyar dolardan 32 milyar dolarlık azalışla 421,8 milyar dolara düştüğü halde dış borç yükünün (dış borç stoku/ GSYH) yüzde 52,8’den yüzde 61,6’ya yükselmiş olmasıdır. Bunun nedeni TL’de yaşanan hızlı değer kayıplarının dolar cinsinden GSYH’yi geriletmiş olmasıdır.

HÜKÜMET DESTEK PAKETLERİNİ AÇIKLADI

Son olarak fiili piyasanın içinde ticaret yapan bir iş insanı olarak son kapanmalar ile birlikte esnafın durumu hakkında bilgi vermek istiyorum. Covid-19’un artan vakaları sebebiyle hafta sonu tam, hafta içinde ise akşam kapanmaları kesinlikle doğru bir karar idi. İlk olarak Mart 15 sonrası başlayan kapanmalarda hükümet destek paketlerini açıkladı ve 2021 Ocak ödeme başlangıcı ile birçok işletme rahat bir nefes aldı. Nisan 2020’de kullanılan kredilerin faiz oranı yüzde 8 idi, bugün gelinen noktada yıllık faizlerin yüzde 20 seviyesinde olduğunu biliyoruz. Son kapanmalar ile Ocak 2020’de başlayacak geri ödemeleri sağlıklı şekilde ödeyemeyecek esnafların olacağını göz önüne alırsak yine bankaların kapısına gidip yapılandırma talebinde bulunabilirler! Bu yapılandırmaların yeni reel faiz oranları ile yapılması muhtemel olacağı için bu faiz yükünün birçok esnafı daha zor duruma koyacağı aşikar. Bu noktada hükümetimizin bu duruma düşen esnaflara, bankalara vereceği talimat ile faiz oranının makul olması noktasında bir desteği çok kıymetlidir. Özetle; fiili reformlar topyekün ele alınmalı, hukuk, yargı, medya ve ekonominin bağımsız kurumları üzerindeki düzenlemeler ile yabancı sermaye girişi artmalı. Bu sermaye girişi çoklu ve farklı ülkelerden gelecek şekilde olmalı.

Güzel bir yıl olması dileklerimle.