Bilindiği gibi 2020’de Covid-19 pandemisinin patlak vermesiyle tüm hayat durmuş, insanların mobilizasyonu azalmış, bazı sanayi kuruluşları üretimini kısmış, bunlara bağlı olarak enerji fiyatları dibe vurmuştu. 2021’de ise yaşamın normalleşmeye başlamasıyla birlikte enerji tüketimi pandemi öncesi dönemin üzerine çıktı. Ocak 2020 ile Aralık 2021 arasında Dünya Bankası’nın enerji fiyat endeksi yüzde 50 arttı. 2022’nin Ocak-Nisan döneminde yüzde 26.3’lük bir sıçrama daha üzerine eklendi. Bu gösterge kömür, petrol, doğal gaz fiyatlarındaki genel yükselişi yansıtıyor. Ham petrol fiyatları ise Nisan 2020 ile Nisan 2022 aralığında tek başına yüzde 350’lik bir artış sergiledi. Yaşanan 1970’lerden beri gözlenen en büyük enerji krizi. Ne var ki, henüz küresel ekonomide o döneme paralel bir şoktan söz edemiyoruz. Çünkü o dönemde hem fiyat artışları daha keskindi, hem de enerjinin üretimdeki ağırlığı daha fazlaydı. Aradan geçen sürede teknolojideki gelişmeler, hizmet sektörünün ekonomideki ağırlığının artması gibi etmenler enerjinin ekonomi üzerindeki etkisini göreceli azalttı.

YÜKSEK ENERJİ FİYATLARI VE ENFLASYON

Bu yazıyı kaleme alırken 2022 Ağustos sonu itibarıyla Brent petrolün varili 100 dolar, doğal gazın bir satış birimi (MMBtu) ise 10 dolar civarındaydı.

2022’de ortalama olarak kömür fiyatlarının yüzde 81, doğal gaz fiyatlarının yüzde 74 ve ham petrol fiyatlarının yüzde 42 artış göstermesi bekleniyor. Haliyle enerji girdi maliyetlerinin böyle keskin yükselişi dolaylı olarak mal ve hizmet fiyatlarını da yukarı çekiyor, küresel anlamda bir enflasyon sorunu yaşanmasına neden oluyor. Dünya Bankası’nın projeksiyonlarına göre, petrol, doğal gaz ve kömür fiyatlarının birleşik etkisiyle küresel büyümenin 2022’de yüzde 0.5, üzerine 2023’te bir yüzde 0.3 daha, toplamda yüzde 0.8 yavaşlaması bekleniyor. Fosil yakıt fiyatlarının yükselişinin bir olumlu etkisi, yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılacak yatırımların canlanması olabilir. Yenilenebilir enerji üretimi 2021’de yüzde 17 artışla, küresel enerji üretiminin yüzde 13’ünü oluşturdu. Diğer bir ifadeyle son iki yılda kaydedilen enerji üretim artışının yarısından fazlası yenilenebilir enerjiden geldi. Enerji fiyatlarının artışından en fazla etkilenen, enerji güvenliği tehlikeye giren ekonomik bölgelerin başında Avrupa Birliği (AB) geliyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle AB’nin enerji sorunları ağırlaştı. Rusya’dan yapılan ithalat AB’nin doğal gaz tüketiminin yüzde 40’ını oluşturuyor. Petrol ve kömürde ise Rusya’nın yüzde 20’lik bir ağırlığı söz konusu. Toplam tüketimin yüzde 40’ı sanayi sektörüne, geri kalanı ise ulaşım ve hanehalkına ait.

DURGUNLUK TEHLİKESİ

Avro Bölgesinin dört büyük ekonomisi, Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya’da enerji fiyat artışlarının yanı sıra, tedarik zinciri aksamaları, kuraklık ve işgücü arzı yetersizliği nedeniyle durgunluk tehlikesi baş gösteriyor. Sonbaharda enflasyonun yüzde 13’ü aşması beklenen İngiltere’de ise şimdiden ekonominin çarkları yavaşlamış durumda. Türkiye’nin de bir numaralı ihracat pazarı olan AB Bölgesi’nde Almanya doğal gazda gereksiniminin yarısını, petrolde ise üçte birini Rusya’dan sağlıyor. Kremlin’in teknik gerekçelerle enerji tedarikini yavaşlatması sonucu Almanya’nın lokomotifi sanayi sektö- rü zor günler geçiriyor. Elektrik üretiminin yüzde 70’i nükleer enerjiden gelen Fransa göreceli anlamda daha az zorda ise de, orada da bu kış enerji kısıntıları yaşanması bekleniyor. İtalya’da Almanya gibi Rus doğal gazına bağımlı bir ülke. Böyle kritik bir dönemeçte nasıl bir enerji politikası izleneceği kritik hale geliyor. Genel eğilim bir yandan enerji tasarrufu sağlamak, aşırı tüketimi caydırmak için ek vergiler getirilmesi; bir yandan da yoksul kesimlere enerji sübvansiyonları olanağı tanınması. Ancak bu da hassas bir denge tutturmayı, özenli maliye politikaları uygulamayı gerektiriyor.

Enerji tüketiminde sosyal politikalara başvurulması gereği en fazla, yoksulların zenginlere göre gelirlerinin daha yüksek bir oranını elektrik ve ısınmaya ayırmalarından kaynaklanıyor. Enerji fiyatları artışının manşet enflasyondan daha yüksek olması, dar gelirlilerin bütçelerinin ortalamalardan daha da fazla etkilenmelerine yol açıyor. Şirketlere yönelik destek programlarının ise, varlığı yüksek enerji fiyatlarıyla tehlikeye giren, aksi takdirde sağlıklı faaliyet yürüten firmalarla sınırlı kalması öneriliyor. Enerji fiyatlarının artışı enerji ihracatçısı ülkelerin yüzünü güldürürken, Türkiye gibi enerji ithalatçılarının ödemeler dengesi sorunlarının ağırlaşmasına neden oluyor. Örneğin, IMF’ye göre Ortadoğu ve Orta Asya’nın enerji ihracatçılarının sırf petrol satışından gelirlerinin 2022’de 320 milyar doları aşması bekleniyor. Türkiye’nin enerji faturasının ise 100 milyar dolara dayanmasından korkuluyor. Eğer dünya, yüksek enerji fiyatlarının yarattığı sorunları bir fırsata dönüştüremezse, bu dönemi yenilenebilir enerjiye dönüşüm için bir olanak olarak değerlendirilemezse, temiz enerji yatırımlarını hızlandıramazsa, kısa vadede yaşanan sorunlar, uzun vadede küresel ısınma başta gelmek üzere daha büyük insani felaketlerin kapısını aralayabilir. O nedenle bu sarsıntılı süreci bir durum muhasebesi yapmak için şans kabul etmek, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltacak önlemleri yaşama geçirmek büyük önem taşıyor.