2019 için en iyimser tabirle, kötüye gidişi durdurma yılı oldu. Özellikle yabancı sermayenin gelmeyişi ve reel sektör dediğimiz başta inşaat sektörü olmak üzere, enerji, perakende ve diğer alanlarda gözle görülür daralmalar, ekonomik büyümeyi engelledi. 

2019’DA EKONOMİ

2018'in ikinci yarısında yaşadığı spekülatif kur ataklarının etkisiyle ivme kaybeden Türkiye ekonomisi, 2019'da dengelenme sürecinin etkilerinin hissedildiği bir yılı yaşadı. Yerel seçimlerin tamamlanmasının ardından, ekonomi yeniden gündemin en önemli konuları arasında yerini aldı.

Geçen yılın son çeyreğinde yüzde 2,8, bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 2,3 ve yılın ikinci çeyreğinde de yüzde 1,6'lık daralan Türkiye ekonomisi, yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 0,9 ile yeniden büyüme trendine girdi. Dördüncü çeyreğe ilişkin öncü göstergeler de büyüme ivmesinin artacağını ortaya koysa da ekonomik görünüm iç açıcı görünmüyor. İhracat ve turizm gelirleri güçlü seyresede, enflasyon ve faiz baskısı, ekonomi de canlanmayı, yapısal reformlara bağlıyor. Finansal saldırılara yönelik müdahalelerle, döviz kurundaki dalgalanma azaltılarak, finansal piyasalar normalleşti. Ancak beklenen ekonomik büyümenin gerçekleşemesi zamana bağlı.

Küresel ekonomideki gelişmeler, korumacılık önlemleri ve ticaret savaşlarına rağmen, ihracat artışını sürdürdü. Kasım ayı sonunda ihracat geçen senenin 11 ayına göre yüzde 1,77 artışla 165 milyar 67 milyon dolara ulaştı. Bu gelişme olumlu elbette, lakin 2023 için ortaya konan hedefler, 500 milyar dolar ihracat ve ilk on ekonomiye girme çabasının nasıl gerçekleşeciğini bilinmeze doğru itmiştir.

2019 için en iyimser tabirle, kötüye gidişi durdurma yılı olmuştur. Özellikle yabancı sermayenin gelmeyişi ve reel sektör dediğimiz başta inşaat sektörü olmak üzere, enerji, perakende ve diğer alanlarda gözle görülür daralmalar, ekonomik büyümeyi engellemiştir. 

Tabi ekonomik görünümün olumsuzluğuna rağmen, savunma sanayindeki yerlileşme hamlesi, dışa bağımlılığı azaltmıştır. Ayrıca önümüzdeki dönemde, Türkiye’de bulunan doğalgaz ve maden yataklarının en etkin şekilde işletilmeye açılması, cari açığın giderilmesinde önemli rol oynayacaktır. Bu arada başta Ar-Ge ve inovasyon olmak üzere, devlet teşviklerinin verimli hale getirilmesi ve katma değer yaratan ürünlere dönüşmesi için sıkı denetim getirilmesi, gelecek yıllar için çok önemlidir.

2020’YE BAKIŞ

2020; gerek küresel ölçekte, gerekse Türkiye özelinde, ekonomik anlamda umut verecek gibi görünmüyor. Belki pesimist bir yaklaşım olacak ama dünyadaki siyasi güç dengeleri ve ticaret savaşları ve hepsinden önemlisi, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki sıcak gelişmeler, belirsizliğin ana nedeni gibi görünüyor.

Her ne kadar IMF, OECD, Dünya Bankası gibi kuruluşlar, Türkiye’nin 2020 büyüme rakamlarını, % 3 gibi açıklasalarda, resesyon (ekonomide daralma/durgunluk) riski, “Demokles’in Kılıcı” gibi tepemizde durmaktadır. Zira cari açık, enflasyon/kur/faiz baskısı, işsizlik, tüketici güven endeksinde negatif eğilim, makro ekonomik göstergelerde, bizi nelerin beklediğinin ipuçlarını veriyor. Ayrıca Merkez Bankası döviz rezervlerinin kritik seviyede olması, ekonomik geleceğin göstergesi niteliğindedir.

Batı’nın Türkiye’ye karşı düşmanca tutumu ve çoğu zaman müttefiklik raconuna sığmayan söylemleri, ticareti de olumsuz yönde etkilemektedir. ABD’nin “amborgo” kartını ileriye sürmesi, Fransa’nın Türkiye’yi NATO’dan çıkarmaya çalışma hevesi, AB’nin siyasi diyaloğu kesmesi, bazı durumlarda “diplomasi” kapısının tamamen kapanmış gibi görünmesi, Rusya ile yapılan işbirliğinin ekonomik boyutunun güdük kalması, Çin-Türkiye ilişkilerinin siyasi ve ekonomik geleceği ve büyüklüğünün ne olacağının bilin(e)memesi, Türk ekonomisinin rotasını belirsizleştiriyor. Ayrıca yapısal reform beklentilerinin artması, hem içerde, hem de dışarda, yeni yatırımların ve finansal hareketliliğin önünü tıkamaktadır. Bunun yanı sıra vergi yükünün ve çeşitliliğin azaltılması ve tabana yayılması konusunda da ciddi adımlar atılmalıdır.

Büyüme ve kalkınma Ekonomik büyümenin temelini oluşturan yatırımdır. Aslında dünyada trilyon dolarlarla ifade edilen para, çaresizce güven duyacağı limanlar arıyor. Günümüzde küresel ekonomide şeffaflık, hesap verebilirlik ve sürdürülebilirlik çok önemlidir. Yabancı sermayenin yatırım yapması veya uluslararası finans kuruluşlarının kredi kaynaklarını açması için “itibar yönetimi” çok önemlidir. İnsanların itibarları olduğu gibi, kurumların ve ülkelerin de itibarları vardır. Türkiye, kökleri kadim medeniyetlerin geleneklerinden beslenen, bulunduğu coğrafyanın ve çevre coğrafyalarının her zaman koruyucusu ve kollayıcısı olan bir ülke olmuştur. Bu tarihsel birikim ve değer ölçeklerini, tarih, kimlik, kültür, medeniyet ve hatta modern çağ ile harmanlayarak, güçlü bir ekonomi ve güçlü bir ülke yaratabilir. Bu potansiyel de vardır. Yeter ki planlamaları gerçekçi ve kısa, orta ve uzun vadede yapmayı bilelim.