Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Çin Merkez Bankası'nın (PBoC) attığı adımlar ile "kur savaşlarının kızıştığı" söylemlerinin güçlendiği dönemde söz sırası ABD Merkez Bankası'na (Fed) geldi.
Fed, son parasal genişlemeyi (QE3) sonlandırmasının ardından konuşulmaya başlanan kur savaşları, merkez bankalarının adımları ve sözle yönlendirmeleri ile halen tüm hızıyla devam ediyor.

En önemli rezerv para birimi olan doların diğer para birimleri karşısındaki değerinin, zaten yavaşlamakta olan ticaret açısından önemi gitgide artarken, ihracat pazarlarındaki avantajlarını artırmak veya ithalatta kontrolü kaybetmek istemeyen ülkeler merkez bankaları ile kur savaşlarına katıldı. 

Fed'in yılbaşından bu yana başlamayı planladığı, ancak gerek dolardaki aşırı değerlenmeyi göze alamaması gerekse piyasalardaki volatiliteden çekinmesi nedeniyle hayata geçiremediği faiz artırımları ile ilgili beklentiler eylül ayı toplantısının ardından 2016 yılına kaymaya başladı. Bu durum doların değerinin düşmesini sağlarken, ECB'den somut bir adım gelmese de Başkanı Mario Draghi'nin sözle yönlendirmesi ve PBoC'nin faiz ve zorunlu karşılık indirimi doların değer kaybını frenledi.

Fed'in eylül ayında faizleri artırmaması ve güvercin sayılabilecek açıklamalarının ardından 1,15'lere kadar yükselen avro/dolar paritesi, ECB Başkanı Mario Draghi'nin ekim ayı toplantısının ardından yaptığı basın toplantısında, parasal genişlemenin öngörülen süreden uzun sürebileceği ve yeni programların olabileceği beklentilerini artıran açıklamaları ile 1,10'un altına kadar geriledi.

PBoC ise 23 Ekim'de politika ve mevduat faizini 25 baz puan, zorunlu karşılıkları ise 50 baz puan düşürerek ekonomiyi desteklemeye devam edeceği mesajını güçlü bir şekilde vermiş oldu. Fed'in ekim ayı Açık Piyasa Komitesi (FOMC) toplantısı böyle bir süreçte başladı ve piyasalar gerek kararları, gerekse karar metnindeki sinyalleri beklemeye geçti.

 - “Fed’in tek çıkış yolu verilerin zayıf seyretmesi”

  İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan, Fed'in önceki açıklamalarının ardından ECB ve PBoC'nin adımları ile giderek daha zor bir duruma düştüğünü belirterek, tek çıkış yolunun ABD'de açıklanacak makroekonomik verilerin aralık ayına kadar zayıf seyretmesi olacağını ifade ediyor.

Çin ile ilgili gelişmelerin dikkatle takip edilmesi gerektiğini söyleyen Manukyan, IMF'nin, özel bir uluslararası rezerv aracı olan SDR'ye yuanın giriş ihtimalinin yüksek olduğunu açıklaması ile yuanın ve faizlerin seyrinin öneminin küresel açıdan daha da arttığını belirtiyor.

PBoC'nin, yuanın piyasa gerçeklerine uygun hareket etmesini isteğini aktaran Manukyan, bu durumda yuanda bir ayarlama gerektiğini dikkati çekiyor. Manukyan, Çin her faiz indirdiğinde yani ABD ile faiz makası her daraldığında, dolar peginin (yerli parayı belirli bir rezerv paraya ya da bir döviz sepetine bağlama) kırılmasına daha da yaklaşıldığını söyleyerek, “SDR'ye yuanın bu hali ile girmesi dolaylı olarak doların ağırlığının artması anlamına geliyor. Öte yandan SDR'ye girmeden önce yeni ve büyük bir kur ayarlamasını pek mümkün görmüyorum” dedi.

Manukyan, PBoC'nin adımları ile ilgili olarak, faiz indiriminin para çıkışını hızlandırabileceğini, mevduat tavanının kalkması ile de bankalardan gölge sisteme kaçan paranın çıkışının yavaşlatılacağını belirterek, bunun ekonominin yavaşlamasını hafifleteceğini ve 4 çeyrekte iyi verileri destekleyeceğini kaydetti.

Avro/dolar paritesine ilişkin beklentilerinin temelinde parasal genişlemenin yatmadığını, parasal genişlemenin devam edeceğine ilişkin söylemlerin sadece sorun olduğunun ilanı anlamına geldiğini ifade eden Manukyan, avronun hatalı bir yapıya sahip olduğunu, bu yüzden düşmek zorunda olduğunu iddia etti.

FOMC toplantısına ilişkin beklentilerine de değinen Manukyan, FOMC karar metninde, ekonominin görünümü paragrafında geçici olmasına rağmen son veriler ışığında istihdam piyasasında bir yavaşlama olduğunun belirtileceği, ancak büyümenin ılımlı olarak tarif etmeyi sürdürüleceğini tahmin ediyor.

- “Fed bilanço küçültme ve faiz artırma konusunda zannettiği kadar zamana sahip değil

 Manukyan, QE4'ün konuşulduğu bu ortamda aslında Fed’in karar vermesi gereken daha önemli bir konu olduğunu belirterek değerlendirmesine şöyle devam etti: 

"2016 yılında yaklaşık 225 milyar dolarlık tahvil itfası var. Fed bilançosu QE bittiğinden bu yana 4,5 trilyon dolarda yatay seyrediyor. Roll etmeme (çevirmeme) kararı önemli bir gelişme olacaktır. Fed’in önce faiz artırmak ve ancak bundan bir süre sonra bilançosunu küçültmek için adım atmak niyetinde olduğunu biliyoruz. Fakat şu anda piyasa mart 2016’da faiz artışı bekliyorsa bilançosunun küçülmesi de ancak 2017’de başlayacak demektir.

Fed açısından baktığımızda, enflasyon düşük ve doların daha da kuvvetlenmesi istenmiyor. Sistemde ise 2,58 trilyon dolar fazla rezerv var. ABD tahvillerinde de hala ciddi bir talep söz konusu. Uzun vadeli getirilerde bir yükseliş olması durumunda Fed faiz artışlarını daha da öteleyeceğini söyleyebilir. Gerek faiz gerek bilanço küçültme konusunda Fed zannettiği kadar zamana sahip değil. Ama korkarım her ikisinde de geç kalacak."