Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 5 Ağustos’ta gerçekleşen büyük patlamanın yaralarını saran Lübnan’a yaptıkları günübirlik ziyaret dönüşü uçakta Habertürk yazarı Çetiner Çetin’in de aralarında olduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Fuat Oktay: Daha önce de ifade ettiğim gibi her üç gruptan da, Lübnan Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakanı’ndan aldığımız mesaj tek mesaj: Gerçekten kalpten kalbe gönülden gönüle bir duygu seli yaşadık bugün. Kendileri ile görüşmelerimizde hep aynı samimiyeti yaşadık. Bir yerde paylaştığımız görüşlerimiz neyse diğer görüşmelerimizde de aynı görüşleri nerdeyse aynı kelimelerle paylaşmamıza rağmen aynı sıcaklığı her birinde yaşadık. Bundan dolayı son derece mutluyum. Coşkulu bir Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye sevgisi görüyoruz. Bu sevgi bir çıkara dayalı bir sevgi değil karşılıklı bir sevgi. Bu tüm heyetimizin hissettiği bir duygu. 400 yıl birlikte yaşamışlığın verdiği bir ailenin duygusu. Bir ailenin farklı organları gibi. Bu organlardan birinde sıkıntı varsa diğer uzuvlar da bunu hissediyor. Aynı zamanda bu bir komşuluk ilişkisi. Lübnan ile Akdeniz’den komşuyuz. Birbirimizin iyiliği de sıkıntılarından etkilenecek bir ilişkimiz var.

“MERSİN’İ TEKLİF ETTİK”

Beyrut limanı Lübnan’ın ticaretinin çok büyük bir bölümünü oluşturuyor, nerdeyse belkemiği. Lübnan’ın bu limanı olmadan ticaretini, ekonomisini döndürme şansı kolay değil. Bizim de söylediğimiz bu durmamalı, tüm Lübnan halkı için durmamalı. Şiisiyle, Sünnisiyle, Hristiyanıyla tümüyle kalkınması için burasının durmaması gerekiyor. Mersin ve akabinde İskenderun limanlarını hem gümrükleme hem de depolama için kullanabileceklerini biz kendilerine teklif ettik. Son derece sıcak baktılar. İhtiyaçları çerçevesinde görüşmeler devam edecek. Lübnan hükümetinden talep geldiğinde görüşmeler başlayacaktır. Biz bir olursanız Türkiye olarak biz her türlü katkıyı veririz dedik. Beyrut limanı ayağa kalkacak. Sayda hastanesi ve enerji gerekirse farklı yapısal modellerle yap-işlet-devret burada bu tecrübemizi size açabiliriz dedik. Siz bunları değerlendirin hazır olduğunuz anda biz Türkiye’deki ilgili kurumları harekete geçiririz dedik.

Biz bu konuya uluslararası bir yarış olarak bakmadık ve hiçbir ülke için de böyle bakmıyoruz. Cumhurbaşkanımızın diplomatik ilişkileri çerçevesinde bir ülkede sıkıntı varsa çıkar beklemeksizin yardım eden bir ülkeyiz. Bu Irak için olunca da fark etmedi, 4 milyon Suriyeli kabul ederken de fark etmedi. 500 yıl önce geriye gittiğinizde İspanya’dan gelen Yahudiler için de fark etmemişti. Türkiye’nin ilişkileri hiçbir zaman sömürge temelinde ya da başkalarının kaynaklarını kullanma temelinde gitmemiştir. Burada da öyle gitmemiştir, kazan-kazan ilişkisi içerisinde gelişmiştir. Biz baktığımızda tek ülke görüyoruz: O da Lübnan. Şiisiyle, Sünnisiyle, Hristiyanıyla. Biz konuya Fransa veya başkaları gibi etnik ve inanç kökenli yaklaşmayız. Bizim tüm görüşmelerimizde hissettiğimiz Lübnan’ın özellikle ekonomik anlamda ciddi sıkıntılı bir dönemden geçtiği ve her üç lider ile yaptığımız görüşmelerde edindiğimiz izlenim yapısal reformların yapılması konusunda arzulular. Ancak reformların gerçekleştirilmesi konusunda bir sistemsel sorun var. Özellikle Taif anlaşması ile birlikte hareket etmesi gereken yapıların birlikte hareket edememesi, yetki ve sorumluluk karmaşası reformların yapılması konusunda sonuç alınamamasına ve değişim taleplerinin karşılanmamasına ve artmasına neden oluyor. Her üç liderde de bu arzuyu gördük. Aynı zamanda her 3 lider de şunu da gördük: Türkiye ile ilişkiler bir kardeş ülke bir dost ülke ilişkisi. Komşuluğun çok ötesinde. Lübnan’ın Türkiye’ye bakışı komşudan çok öte bir bakış.

Bu çerçevede sadece patlamadan kaynaklanan yaraların sarılması değil, ondan sonraki süreçte de birlikte hareket etme konusunda ciddi bir samimi yaklaşım gördük. Ve bize verdikleri mesaj, bizim aracılığımızla Cumhurbaşkanımıza ilettikleri mesaj da buydu. Birlikte beraberce ileriye bu yolculuğu yapmamız. Biz şunu çok açık söylüyoruz Doğu Akdeniz’de Türkiye ile birlikte yürüyor olmak başlı başına bir avantaj konusu.

Mevlüt Çavuşoğlu: Görüşmelerimizde Başbakan teknokrat hükümetiyiz dedi. Ülkedeki siyasi çekişmelerin dışında Türkiye ile birlikte çalışmak istiyoruz dedi.

“HASTANE AYAĞA KALKACAK”

Fuat Oktay: Görüşmelerimizde liderler Türkiye’nin birlik ve beraberliğine gıpta ile bakıyoruz dediler. Meclis başkanı ‘Birlikte yapacağımız o kadar çok şey var ki’ ve ‘Keşke Sayda hastanesini hizmete açabilseydik’ dedi. Sayda Hastanesi’nin yapımına 2008’de karar veriliyor 2010-2011’de açılıyor ve Lübnan içindeki sıkıntılarından dolayı bugün en çok ihtiyaç duyulan Yanık ve Travma Merkezi bugün maalesef hizmet veremiyor. Dolayısıyla bu konuda da güzel bir gelişme oldu. Biz dedik ki pazartesi günü TİKA’dan arkadaşlar gelecek ve burada büyükelçiliğimiz ilgili bakanlarla görüşecekler ve çok hızlı şekilde hastane ayağa kalkacak. Bu ziyaretimiz de buna vesile oldu. İşletme konusunda da her türlü desteği sağlayacağız.

Mevlüt Çavuşoğlu: Daha önce Nijer Dostluk hastanesini de biz inşa ettik. 32 sağlık personeli çalışıyor orada. Dolayısıyla hastanelerin işletilmesi konusunda da destek sağlayabiliriz. Bir yandan eğitim süreci bir yandan da işletilmeleri konusunda.

“SÖZDE DENİZ YETKİ ANLAŞMASI”

Mevlüt Çavuşoğlu: Türkiye’nin Libya ile yaptığı bir anlaşma vardır. Her iki taraf tarafından onaylanmış ve bu anlaşma Birleşmiş Milletler tarafından tarafından tescil edilmiştir. Yunanistan ile Mısır arasındaki bu anlaşma ise böyle bir anlaşma değildir. Bizim iyi niyetimizi herkes gördü. Şimdi hiç kimse Türkiye’ye “gerilim yaratıyorsunuz diyemez”. Bu anlaşmanın haberleri geldiği zaman Malta Dışişleri Bakanı ve AB Temsilcisi Borell ile toplantı halindeydik. Borell duydu ve şok oldu. Almanya da aynı tepkiyi verdi.

Neticede bunlar (Yunanistan ve Mısır) 15-20 yıldır müzakere ediyorlar. Esasen burada tam haritayı görmek lazım ama Mısır’ın kıta sahanlığına bakılınca bizimkine girmediğini düşünüyoruz. Belki Libya’nınkine girmiş olabilir. Bu anlaşma bizim kıta sahanlığımızı ihlal eden bir anlaşmadır. Ancak bu işler lafla veya bizim hak ve çıkarlarımızı yok sayan eden anlaşmalarla olamaz. Biz sahada ve masada tepkimizi göstereceğiz dedik ve Cumhurbaşkanımızın talimatıyla da gemilerimiz tekrar bölgeye gitti.

Yunanistan daha önce kıta sahanlığı sınırını adalardan başlatmak istiyordu. Öyle görünüyor ki Girit adası dahil oradaki adaların egemenlik haklarından taviz verilmiş. Yunanistan’da eski bakanlar da eleştirdi bunu. Dolayısıyla esasen Yunanistan ve Mısır arasındaki bu anlaşma bizim tezimizi destekleyen bir şey oldu.

“DİYALOG İSTEMEYEN YUNANİSTAN”

Bize artık hiç kimse bir şey diyemez. Yunanistan’ın daha önce İtalya ile yaptığı anlaşma ve bu anlaşma da bizim tezlerimizi savunan anlaşmalar. İyon denizinde de kıta sahanlığını adalardan başlatmamışlardı. Artık diyaloğu istemeyenin Yunanistan’ın olduğunu herkes gördü. Bu süreçte biz herkese Yunanistan’la diyaloğa hazır olduğumuzu söyledik. Cumhurbaşkanımız Merkel’e de diğerlerine de anlattı.

Ama şimdi bu hareketle Yunanistan bu süreçte olmak istemediğini gösterdi. Tam bu süreç başlayacakken bu anlaşmayı yapması zamanlaması bakımından diğer ülkeleri de hiçe saydığını gösterdi. Kimse bize artık oralara gitmeyin diyemez, dese de dinlemeyiz. Bütün bunlar olmasaydı da biz orada hakkımızı arayacak mıydık, arayacaktık ama biz iyi niyet girişimlerine iyi niyet göstereceğiz dedik. Ama bunları konuşurken taraflara şunu da söyledik. Bakın göreceksiniz biz bu iyi niyeti göstereceğiz ama siz de göreceksiniz ki ne Yunanistan ne de Rum tarafından böyle bir iyi niyet göremeyeceksiniz. Borell’e de dedik uymayacak dedik ve dediğimiz oldu. Sonuçta durum bu.

TÜRKİYE’NİN LÜBNAN’A YARDIMLARI

Türkiye, 2006 savaşının ardından Lübnan’a yardım elini uzatan ilk ülkelerden biri oldu. ilk aşamada Türkiye, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla 20 milyon dolarlık bir insani yardım sağladı. Savaşın ardından 2006 yılında düzenlenen Stokholm Konferansı ve 2007 yılındaki Paris-III Donörler Konferansında Türkiye, ülkeye toplam 30 milyon dolarlık yardım taahhüdünde bulundu.

Lübnan’ın yeniden imarı çalışmaları kapsamında Türkiye, Kızılay aracılığıyla Lübnan’ın çeşitli bölgelerinde 37 tane prefabrik okul inşa etti ve 5 adet çocuk oyun parkı bağışladı. Ayrıca AFAD aracılığıyla inşasına başlanan 20 okulla birlikte Türkiye’nin bağışladığı toplam okul sayısı 57’ye ulaştı.

TİKA 2014 yılında Beyrut’ta bir ofis açmış olup, yerel halktan gelen talepler çerçevesinde eğitim, sağlık, tarihi eserlerin restorasyonu gibi birçok alanda projeler gerçekleştirdi. TİKA’nın Sayda’da yaptırdığı, 2010 yılında o dönem başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Lübnan Başbakanı Saad Hariri tarafından açılışı yapılan ve Türkiye’nin Lübnan’a yaptığı en önemli yardımı oluşturan Sayda Türk Hastanesi bürokratik nedenlerden dolayı henüz faaliyete geçemedi. Ayrıca Aydamun köyündeki Ortodoks kilisesinin onarımı TİKA tarafından tamamlandı. Ayrıca Trablus’taki Mina Tren İstasyonun da restorasyonu başlatıldı.

Türkiye ülkede Türkmenler de dahil olmak üzere, Lübnan’da bulunan Suriyeli mültecilere ve ihtiyaç sahiplerine ayrıca sürekli olarak gıda ve sağlık yardımları yapıyor.