Ne Kadar Yıkarsan, O Kadar Yaparsın, Ne Kadar Yaparsan, O Kadar Kazanırsın
Şeytani aklın her zaman uyguladığı ve işine de yaradığı zaman içerisinde metodları farklı olan bir formül. Önceleri ülkelerin aralarında savaşmalarında onlara finansal destekler sağlayan, parlamenter sisteme geçişle beraber devlet yönetimlerine sirayet ederek direk savaşların çıkmasını sağlayan yine bu zihniyet. Fransız devriminden sonra oluşturdukları yeni dünya düzeninde parlamenter sistemle devlet yönetimlerine girmelerinin önü de açılmış oluyordu. Ellerindeki basın tekeli ve kendi icatları olan ideolojilerle toplamda 110 milyonun üzerinde insanın ölümüne neden olan iki dünya savaşının çıkmasını bile organize edecek güce erişerek küresel olarak dünyaya şekil vermeye başlamışlardı. Biz savaş ve yıkımların sonunda galip devletleri tanısak da asıl galip onları kullanan devletler üstü bir güce erişmiş olan bu şeytani zihniyetti. 19. yy İngiltere üzerinden 20. yy'da da Amerika üzerinden dünyaya şekil veriyorlardı. Insanları kitleler halinde hareket ettirirken de ideoloji ve basın tekeli üzerinden propaganga elindeki en kuvvetli silahlarıydı. 

  •     Komünizm Karl Marx Alman Yahudisi
  •     Siyonizm Theodor Herzl Macar Yahudisi
  •     Satanizm Anton LaVey Macar Yahudisi

Propaganda için de kendilerine yüzyıllar boyunca hizmet edecek  bir üs kuruyorlardı: Hollywood

  •    Paramount Pictures  Adolf Zuker Macar Yahudisi
  •    Fox Film Corporation  William Fox Macar Yahudisi

Fakat 21.yy'da kullanmaya karar verdikleri Çin'de kripto olup rahat hareket edememe gibi bir handikapları vardı. Son 30 yılda Amerika'daki sermayelerinin büyük kısmını Çin'e yönlendirmiş olmalarına rağmen bu kan uyuşmazlığı son 3 senede cepheleşmeye yol açmıştı. Onlar için artık tek çare Çin'e büyüklüklerini açık ve net bir şekilde göstermek kalıyordu. 

VIRÜS, AŞI ve GIDA
Ateşli silahların tahrip gücü ve sayısal çokluğu dünyayı galip gelenler için bile yaşanamaz kılacağından, silahlı küresel savaşların devri bitmişti. Formülün yıkım kısmı için yeni bir metot gerekliydi. Bunu da yıllar önce Henry Kissinger şöyle dile getirmişti:
 " Petrolü kontrol edersen, ulusları, gıdayı kontrol edersek insanları kontrol edersin ". Gıda da artık kendi kendine yeten devlet kavramına da tohum üzerindeki oyunlarıyla son veriyorlardı. Belki de 3-5 sene sonra domates, biber gibi temel tarım ürünlerini de markalar adı altında göreceğiz. 

Virüs ve aşı ise silah olarak daha yeni idi. Sahaya inecek olan bu aşılar ilk olarak kullanılacak insanlar tarafından kabul görmeliydi. Bunu da ülkemizde "Domuz Gribi Aşısı" ile test ettiler. Bir tarafa aşı yanlısı Sağlık Bakanını, karşısına ise Başbakanı koyarak halkın üzerindeki kabul etkisi test edildi. Sağlık Bakanı kameraların önünde aşı oluyor, 21 Mart'ta Başbakanın da olacağını söylüyordu. Başbakan ise mecliste bakanına sert çıkarak aşı olmayacağını açıklıyordu. Halk ikiye bölünmüştü. Net bir galip yoktu. Ama onlar istediklerini öğrenmişlerdi. 
Kitleler halinde bir yaptırım isteniyorsa insanlara yukarıdan bir emirle değil, korku ve kısıtlamayla yaptırılmalıydı. Kesin ve net bir şey vardı, insanların ve devletlerin yaşam alanları kısıtlanmalı, mali yapıları bozulmalıydı. Hatta mali yapının bozulması ile ülkelerinde birer lider konumda bulunan devlet adamlarına bile   ( Macaristan ve Türkiye'de ) halk hemen sandıkta sırtını dönmüştü. Artık denemelerden istediklerini almışlardı. Korku ve mali yapıların sarsılması şarttı. 

VIRÜS SAHNEDE
Kuş ve Domuz gripleriyle bulundukları bölgelerde yeterli tedirginliği uyandırmışlardı.  Virüs ile aşı artık global bir silah olarak kullanılabilirdi ve insanların da bu yeni kitle yönetim metodu ile tanışma vakti gelmişti. Koronavirüs (COVID-19) ilk olarak Wuhan'da sahne alırken, Çin dize getirilecek, Amerika'da da sonun başlangıcı başlatılacaktı. Avrupa'da yaşlı nüfusa, Müslüman ülkelerde nüfus artışına müdahale edilirken, ülkelerde ortaya çıkan mali krizlerle istedikleri ortam yaratılmış olacaktı. Oluşturacakları yeni dünya düzeninin propaganda ayağında basın ve Hollywood başarılı bir şekilde insanların bilinçaltına mesaj pompalamaya yıllar öncesinden başlamıştı. Filmlerinde hep global salgınlar, boş sokaklar, ölü şehirler gösteriyor. İnsanlara ise otoriteye itaatın hayatta kalmak için tek yol olduğu aşıdan önce enjekte ediliyordu. 

VE START VERİLDİ
Dikkat ettiyseniz, Çin'de başlayan bu salgında önce Çin dünyadan izole edilerek aralarındaki uyuşmazlık durumunda, Çin'e dünyanın hakimleri olduklarını gösterirken tüm dünyayı da salgınla beraber bloke ediyorlardı. Bu boyutta bir durumla karşılaşan dünya ise onların istekleri doğrultusunda tedbirler almaya mecbur kalıyordu. Sınırlarını kaldırıp kendi arasında sınırsız bir seyahat özgürlüğü olan Avrupa Birliği ülkeleri bile korkunun esiri olup birbirlerine sınırlarını kapatıyordu.

Korkunun hakim olması için ölümlere de ihtiyaç vardı. Bunu da en zayıf halka olan yaşlı ve kronik rahatsızlıkları olanları etkileyecek korona virüsü hızlı yayılma kabiliyeti ile başarı bir şekilde yerine getirdi. Avrupa Birliği ülkelerinin yaşlıların gerek korunması gerekse tedavisi konusunda ne kadar yetersiz ve aciz kaldıklarını gördük. Belki de 75 yıldır topraklarında savaş görmeyen Avrupa, hayat standartları yükselmiş ve ömür süreleri artmış olan ne üretim, ne de tüketim ekonomisine katkı sağlamayan bu yaşlılardan krizi kurtuluş olarak görmekteydi.

Evet maalesef Avrupa'da yaşlılar için sonun başlangıcı çok acı bir şekilde şekilleniyordu. İngiltere 65 yaşın üstünü tedavi etmiyor, İtalya ise 70 yaşın üstünü yoğun bakıma almıyordu. Toplu ibadet dahil her türlü sosyal birlikteliklerin önü kesiliyor. Dini şehirlerde de ibadetler durduruluyordu. Papa Aziz Peter Meydanı'nda boşluğa bakarken Kabe'nin İmamı namazda göz yaşlarını tutamıyordu. Dünyaya mesaj açıktı: Biz sizlerin de üstündeyiz.  Birçok ülkede sokağa çıkma yasağı konuyordu. Böylece karantina bölgelerinin ilan edilmesinin önü de açılmıştı. İnsanlar neredeyse tamamen evlerine kapanmış vaziyete getirildi. Bundan sonra köyler-ilçeler-şehirler karantinaya alınacak, insanların ve devletlerin yaşam alanları kısıtlandıkça mali yapıları da giderek bozulmaya başlayacaktı.

AŞI 
İstedikleri ortam yavaş yavaş oluşmaya başladı. Otoritenin bunu sonlandıracak hamlesine zemin hazırlanıyor. O da şimdiden dillendirilmeye başlandı: "Tek kurtuluşu aşı mı?"

Halbuki aşı sayesinde insanları hem fiziki durumundan, hem de sosyal ve özel hayatlarından haberdar olacakları ve onları kontrol edebilecek seviyeye getirecekler. Hatta dijital formata gelen bu insanları kontrol edebilecek 5G alt yapısı da birçok yerde yavaş yavaş kurulmuş vaziyette. Aşı ile birlikte enjekte edilen dijital kodlamalar ileri de hemen herkese mecburi tutulacak. İleride bir sorun çıkmaması yalanı, hastalıkların önceden tespiti hikayesi ile insanlara enjekte edilecek. Belki de olmayanlara banka ve devlet işlemlerinde hatta uçak başta olmak üzere seyahat yasaklaması gelecek. Sen hastalıkların önceden tespit edilecek diye sevinirken, onlar senin ne zaman ve hangi hastalığa yakalanacağına karar verecek. Hangi zengine istediği organın nerede olduğu bilgisi tek tuşta olacak. İnsan bir sonrasını düşünmek bile istemiyor.

Hani abdest alınca oluşan koruma ve statik elektriğin vücuttan atılması, belki şimdi anlamasak da; bunun için olabilir mi? Yaşayacak ve göreceğiz.