Özetle, yıllarca siyaset dünyasının uyarılmasına rağmen gerekli düzenleme ve reformların yapılmaması ve finans dünyasının aşırı açgözlülüğü nedeniyle peyda olan finans krizi Avrupa Birliği’nin İspanya, İrlanda, İtalya, Portekiz ve bilhassa Yunanistan gibi üyelerinin ekonomisini derinden sarsmıştır. Akabinde Suriye’de yaşanan iç savaş ve Afrika ülkelerinde süregelen maddi yoksulluklar sebebiyle Avrupa’ya ani bir şekilde iltica etmeleri, rota olarak da özellikle Ege’yle Akdeniz üzerinden Yunanistan, İspanya ve İtalya’nın rota olarak kullanılması, Doğu Avrupa ülkelerinin ise mültecilere karşı sert tutumları AB bünyesinde yeni bir krize daha sebep olmuştur. 

AB’nin reform edilmesi planlanan çok katmanlı bürokratik yapısı, sınıfta kalacağı açık ve net olmasına rağmen, henüz sadeleşmeden böylesi krizlerle imtihana tabii tutulmuştur. Böylelikle AB gafil avlanmıştır ve hiç hesapta olmayan bir durumla karşı karşıya kalmıştır. Bu durum ise, AB’nin kurumsal yapısının değişmesinin ve daha kapsamlı bir AB’nin oluşturulması düşünüldüğü bir döneme denk gelmesi ayrıca sıkıntı yaratmıştır. 

Almanya ve Fransa öncülüğünde AB bünyesinde askeri ve ekonomik reformların yapılması noktasında istikşafi ve istişare görüşmelerinin gerçekleştiği dönemlerde bu olayların yaşanması, Birliğin kaderini derinden etkilemiştir. Tüm bu olumsuzluklar yetmezmiş gibi Birleşik Krallığın AB’den ayrılma referandumu ve süreci, İspanya’da yaşanan Katalonya sıkıntısı, İspanya ve İngiltere arasında yaşanan Cebelitarık tartışması ve son günlerde Fransa’da peyda olan “sarı yelkenliler” ayaklanması Avrupa’nın temelinden sarsılmasına neden olabilecek nicelikte gelişmeler olarak değerlendirilmelidir. 

ABD, Rusya ve Çin üçlüsünün bilim, ekonomi ve askeriye alanlarında hakim olduğu küresel düzende Avrupa Birliği ve lokomotif ülkelerinin ABD haricinde ayrıca bir güç olarak eklemlenmeye çalışması hiç şüphesiz konumlarını gittikçe güçlendirmeye çalışan üç aktörü ciddi anlamda rahatsız etmektedir. Bu küçümsenmeyecek denklemin, bu mihrakların üzerine Avrupa ülkelerinin tarihleri boyunca önlerine engel olarak çıkmış dinamikleri ve paradigmaları, gerçek bir birlik olarak hareket etmelerine engel olmaya devam etmektedir. Ulus devletlerin kendilerine has federal, merkezi ve parlamenter monarşik yapıları, Avrupa Birliğinin ekonomik, stratejik, askeri, siyasi alanda ortak bir ses çıkarması bir yana, dış politikada dahi tek ses olmasını çoğu zaman engellemektedir.

Tüm bu aktör ve vakaların yanı sıra 2019 yılında Avrupa Birliğini bekleyen ehemmiyetli konular, gündemi oldukça meşgul edeceğe benzemektedir. Brexit sürecinin sert mi yumuşak mı olacağının tartışıldığı şu günlerde, AB’nin temel yapısını asıl tehdit eden sağ popülizmin, kültürel faşizmin, yani ırkçılığın yeniden yükselmesi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. On yıllarca semptomlarını bastırmaya yetecek düzeyde tedavi edilen bu hastalığın günümüzde tekrar nüksetmesi geçmesi kaçınılmazdı. Zira 2000’li yılların başından itibaren başta Müslümanlara olmak üzere farklı ırk, din, kültür ve düşünceye sahip olan insanlara karşı medya ve yerleşmiş statükonun tutumunun, bu sonuçları doğuracağı aşikardı.

Özetle ele almak gerekirse, ulusçuluğun, mikro-milliyetçiliğin, ekonomik ve finansal belirsizliklerin, ABD ile yaşanan ticari savaşın, Çin ve Rusya ile bir türlü düzeltilemeyen, daha doğrusu üst seviyelere taşınamayan ilişkilerin 2018’de olduğu gibi, 2019 yılında da AB’nin gündemine oturacağa benziyor. Ara ara gündeme getirilen AB bünyesindeki yapısal reformlara konsantre olunmadığı taktirde, kurumsal yapının ilerlemesinden ziyade geriye doğru bir ivme kazanacağını tahmin etmek yerinde olur. 

Avrupa basını ve siyasi arenasında dile getirilmekten çekinilse de, Türkiye ile son yıllarda yıpranan ilişkilerin bu süreçte AB’yi lüzumsuz bir şekilde yıprattığı da görülmektedir. Zira halihazırda dünya genelinde ticari krizler yaşanırken, gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi gibi ortak para politikalarında, ticari ve finansal konularda Ab ve Türkiye’nin birbirlerine karşılıklı ihtiyaçları olduğu aşikardır. Dolayısıyla ümidimiz odur ki, Avrupa Birliği, genelde ve özelde bu tür konularla başa çıkabilmek için son dönemlerde yaşadığı siyasi ve gereksiz sıkıntıları da artık geride bırakarak, Türkiye gibi stratejik, ekonomik ve tarihi anlamda önemli bir ortağı dost olarak kazanma yolunda adım atar. 

Son olarak miladi 2019 yılının memalik-i şahanemiz Türkiye’ye, içinde doğup büyüdüğümüz Avrupa’ya uğur getirmesini, hayırlara vesile olmasını diliyoruz. İtidalin ve aklı selimin hakim olduğu, güç tarafından değil, hak tarafından şekil verilen, adil ve akil bir düzenin inşaa edildiği bir yıl olması ümidiyle, saygılarla.

ANALİZ: Burhan SAĞLAM 

MÜSİAD Avrupa Direktörü