İngilizce kökenli “disruption“ kelimesinin girişimcilik dünyasındaki Türkçe tanımı “bir sektörü kökten değiştirmek ve böylelikle tam anlamıyla taşları yerinden oynatmak“tır. Yani piyasada varolan bir ürünü veya kurulu bir iş modelini daha da aşırı durumlarda hatta tüm bir branşı; devrimsel bir fikir veya inovasyonla “bozmak“, kartların yeniden dağıtılmasına sebep olmak. 16. yüzyıldan beri bu tür kökten değişimler, kendini yenilemekten aciz, çarkların dönme şeklinin 40-50 yıldan beri aynı olduğu, iş yapış modellerinin köhnelikten kurtulamayan faaliyet alanlarının makus talihi olmuştur.

Günümüzden 500 yıl geriye gidersek, “matbaa makinesinin“ üretim tarihindeki ilk teknolojik “disruption“ olduğunu görürüz. Biraz daha yakın geçmişten bir örnek sunmak gerekirse, yük ve insan taşımacılık iş sahası ticari mensupları, 19. yüzyılın sonlarında at arabasından otomobile geçiş yaşanırken, hiç de hoşnut olmamıştır şüphesiz.

Fakat bu iki örnek eski dönemlere ait ve özünde “mekanik“ yeniliklere sahip devrimler. Son yıllarda “disruption“ olgusu sırf dijital bağlamda kullanılmakta. “Sıcak“ dijital sektör kendini hergün yüksek bir hızla yenilediğinden, çok daha kısa sürede, çok daha fazla reforma rastlıyoruz.

Mesela Nokia ve Kodak markaları “dijital bozulma´nın“ yakın geçmişteki seçkin “kurbanları“. Nokia gibi bir dev “akıllı telefon´a“, kader ortağı Kodak ise “dijital fotoğraf makinesi”ne geçişi başaramadı. 2007 senesinde Steve Jobs önderliğindeki Apple firması hayatımıza “akıllı telefonu“ sokarak, eski telekomünikasyon köyüne yeni adet getirdi. Başarısını akıllı dijital çözümlere borçlu olan, son dönemde namı kendinden önce ilerleyen, başka “oyun bozanları” da örneklemek istiyorum.

ABD merkezli “Amazon“ kuruluşu hem perakende satışı kökten değiştirdi hem de bizim alışveriş alışkanlıklarımızı. Dünya şirketlerinin iflas eşiğine geldiği şu “Covid-19“ günlerinde, Amazon firması rekor satış yapmakta. 10 yıllık maziye sahip “Uber” işletmesi 2018 senesinde 11,3 milyar dolar ciro yaptı. Şu anda dünyanın en büyük “oto yolculuk arabulucusu” fakat ne gariptir ki, bu organizasyon bir tek araca dahi sahip değil! Yaşıt bir diğer Amerika menşeli şirket olan “Airbnb” dünyanın 220 ülkesinde konaklama rezervasyon hizmeti sunmakta ve son 10 yılda 500 milyon müsteriye ulaşmış bir başarı öyküsüne sahip. Sektörün geleneksel ağır toplarına “kafa tutuyor” ve bunu yaparken yine sermaye bağlamıyor, çünkü ironik bir şekilde ne otel ne de yazlık gibi hiç bir mülke sahip değil!

Verdiğim örnekler ortak özelliklere sahip. Piyasanın “eski sahiplerine“ (old economy) meydan okuyan bu yeni yetmeler (new economy) oyun kurallarını kafalarına göre belirliyorlar, orantıya bakıldığında çok düşük yatırımla çok yüksek ciro yapıyorlar ve en önemlisi her birinin en tepedeki yöneticisi (CEO) kendi işletmesini ne “perakende satış“, ne “taşımacılık“ ne de “otel zinciri“ olarak tanımlamıyor. Her bir CEO´nun anlayışına göre, kurumları birer “Bilişim“ (Software) şirketi! İşte bu kimlik tarifi aslında bir yerde malumun ilanı. 21. yüzyılda branş “krallarını“ tahtlarından indiren, oyunun kurallarını değiştiren ve piyasada kendine yer edinen yenilikçi kuruluşlar dijital “silahlar“ kullanıyorlar. Özetleyecek olursak, işte tam bu sürece ve saldırıya günümüzde “dijital disruption“ yani “dijital bozulma“ diyoruz.

Bu eğilim durmayıp, son sürat devam edecek. Gazete, kitap, sinema ve müzik alanlarındaki “bozulmaları” önümüzdeki senelerde finans, enerji, sağlık, otomotiv ve havayolları gibi sektörler takip edecek. Önü alınamayan bu gelişimi uzmanlar arası “dijital kasırga“ olarak tanımlıyoruz!

Tüm bu radikal değişimin kazananlarından biri de ilk bakışta “tüketici“ olarak gözükmekte. Zira mevzubahis “disruption“ süreci sonrası genellikle yeni oluşan mamullerin servis kalitesi yükseliyor, fiyatlar düşüyor ve ürün yelpazesi genişliyor. Fakat belirtmem gerekiyor ki, bu madalyonun diğer bir yüzü de var kuşkusuz. Yakın gelecekteki bir makalemde “dijital bozulma”nın sosyolojik etkilerini, yani cemiyet hayatımızda nelere mal olduğunu izah edeceğim.

Esen kal güzel insanım.