Bankacılık sektörünün küçülerek büyüme süreci devam ediyor. Son iki yılda banka sayısı 50’den 52’ye çıkarken ülkedeki şube sayısı 340 adet azalarak 2020 Kasım sonu itibariyle 11,160’a, toplam çalışan sayısı da nette 5,907 kişi azalarak 201,063’e geriledi.

Ancak banka sektörü nominal olarak bakıldığında tarihinin en iyi net karını 2020’de gerçekleştiriyor. Sadece ilk 11 aydaki net kâr 57.3 milyar TL ve 2018’in tarihi zirvesi 54.1 milyar TL’yi şimdiden geçti. Oysa pandemi başlayınca bankaların yine kârını azalması beklentileri artmıştı ve hatta bu yüzden borsada en büyük satışı bankalar yemişti. Yılın ilk 10 ayında borsada satış yapıp giden 6 milyar dolarlık yabancı yatırların çoğu bankalardan çıkış şeklindeydi. 2018’de yeni rekor kıran bankacılık net kârı 2019 yılında yüzde 9.3 kayıpla 49.0 milyar TL’ye gerilemişti. Ama 2020 yılı 60 milyar TL civarında net kârla kapanıyor. Sektörün karlılığının da artış trendinde olduğunu görüyoruz. İşte rakamlar: 2020’nin üçüncü çeyreğinde sektörün ortalama özkaynak karlılığı yüzde 10.9 olmuştu. Sadece Kasım ayında ise yüzde 15.3’e yükseldi. Tabi yılın ilk yarısındaki dönem nedeniyle ilk 11 aylık özkaynak karlılığı yüzde 11.6’da kaldı.

KARLILIK ARTIŞI YÜKSELİYOR

Bankaların kârlılık artışı trendi net olarak yükselişte. Türkiye’nin 4 büyük bankasının Ocak ayı başlarında 2021 bütçelerinin açıklanmasında bu durumu net görüyoruz.

Bütçelerine bakarsak bankalar, ekonominin toparlanmasını ve 2021’de yüzde 11 yıl sonu enflasyonu ile ortalama yüzde 4 makro büyüme bekliyorlar. TL kredi büyümesinin normalleşerek yüzde 15-20 bandında gerçekleşmesi bekleniyor. Tüketici ve KOBİ kaynaklı kredi büyümesi 2021 yılında bankaların gündeminde görünürken, YP kredilerin daralması bekleniyor. Bankalar, ödeme sistemi komisyonlarının iyileşmesiyle komisyon gelirinin yüzde 5 seviyelerine çıkacağını, faaliyet giderlerinin ise yüzde 15 seviyelerinde kalacağını bütçelendirmişler. Varlık kalitesine gelince, 2021’de daha yüksek tahsilat geliri ve 2020’deki muhafazakar provizyon nedeniyle kredi risk maliyetinin 200 baz puanın altına düşeceği tahmin ediliyor. 2021’de mevcut krediler için herhangi bir provizyon iptali öngörülmüyor. Her şeyi yansıtacak şekilde, özkaynak karlılığı yüzde 15 civarında oluşacak gibi düşünülüyor

Türk bankaları aslında ülkemizdeki şirketleri ve vatandaşı kredileriyle taşıyan bir konumdadır. Bankaların verdiği krediler 2018 sonunda 2.4 trilyon TL karşılığı iken 2019’da 2.65 trilyon dolara ancak çıkabilmişti. Ancak pandemiden çıkış sürecinde faizlerin düşürülmesi ve kredi musluklarının açılması sonrasında 2020 3.8 trilyon TL’ye ulaşan bir kredi bilançosu ile tamamlanıyor. Bu rakamın 0.8 trilyon lirası bireysel, yaklaşık 3 trilyon lirası ise ticari kredilerden oluşuyor.

KONUT KREDİSİ

Bankaların en kaliteli kredi türü, vatandaşın en basiretli borçlanması konut kredisi. Takip oranı yüzde 0,03, toplam kredilerde bu oran yüzde 4’de. Oysa S&P geçen yıl bu oran için yüzde 8 civarında bekliyordu. Olmadı. Diğer taraftan Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre bankaların 2020’de tasfiye edilecek her 100 liralık kredisinin 17’si inşaat sektörü kaynaklı. Bu rakam 6 yıl boyunca yüzde 10 seviyesindeyken iki yılda buraya yükselmesi, sektörün kritik durumunu gösteriyor.

Özetlersek Türkiye’de projeksiyon şu anda 2021 sonuna kadar enflasyonun yüzde 10’a düşeceği, bu süreçte mevduat faizinin de düşeceğinden bankalarının kar marjının artacağı, diğer taraftan da yüzde 75 civarı karşılık ayırdıklarından bu yıl daha az kaynağı kötü krediler için bloke etmek zorunda olacakları ve hepsinin toplamında özkaynak karlılıklarının yüzde 15’e kadar yükseleceği, dolayısıyla uzun zaman sonra enflasyonun çok üzerinde reel kâr edecekleri şeklinde diyebiliriz. Bu da sektörün 2021’i 75 milyar TL civarında net kârla kapatması demek olabilir.

BANKACILIK SEKTÖRÜ

2020 yılı Ekim ayında VTB Capital’in bankalarımızla ilgili değerlendirmesinde Türk bankacılık sektörünün kazanç büyüme performansının son on yılda fazlasıyla zayıf olduğu belirtilirken, dolar açısından bir yana, enflasyon trendinin bile altına indiği yazıldı. Ancak yine de mevcut kazanç seviyelerinde bile Türk bankalarının değerlemelerde cazip göründüğü ifade edilirken Akbank, Garanti Bankası, Halkbank, İş Bankası, Vakıfbank ve Yapı Kredi Bankası için “al” tavsiyesinde bulunuldu. 7 Aralık’ta Bank Of America, 5 Ocak’ta HSBC Türk bankaları için alım önerileri yayınladılar. Ve gerçekten yabancı yatırımcılar raporlar sonrasında 3 ay içinde çoğunluğu banka hisseleri olmak üzere borsadan ciddi alımlar yaparak BIST100 Endeksinin yılı tarihi rekorlarla kapatmasını sağladı

Ancak bu olumlu projeksiyon biraz toz pembe görülebilir. Objektif olmak için bazı riskleri de saymak gerekir. En öne çıkan üçü şunlar:

1- Türk halkının TL yerine döviz ya da altına geçişi sürüyor. Dolarizasyon diye tabir edilen mevduat içindeki yabancı paranın oranı sürekli artarak yüzde 55’e kadar ulaştı. Bu durum, bankaların hamle yapmasını da zorlaştıran bir etmen olarak görülüyor. Örneğin Fitch son değerlendirmesinde bankaların toplamda 82 milyar dolar ile yeterli döviz likiditesine sahip olduklarına ancak bankaların yarısından fazlasının döviz likiditesinin ağırlıklı olarak TCMB swaplarından oluştuğuna dikkat çekti.

2- Son dönemde ödenemeyen krediler nedeniyle binlerce ipotekli gayrimenkul ve taşıt bankaların eline geçti, geçmeye devam ediyor. Türkiye’nin 16 bankasında 5500 gayrimenkul ilanı dikkat çekerken alacaklarına karşılık Akbank’ın Les Ottomans oteli 430 milyon TL’ye alması gibi örnekler haberlerde geçmeye devam edecek. Bu noktada Covid-19 tedbirleri kapsamında kredilerin takibe düşme süresi 90 günden 180 güne çıkarılırken, uygulamanın süresi altı ay sonra 30 Haziran 2021’e uzatıldı. Buna göre takibe düşme süreleri toplam bir yıl ötelenmiş oldu. Bankalar büyük kâr yazacaksa, bu süre 2021 sonuna kadar ertelenebilir.

3- TCMB hızlı faiz indirimleri sonrasında gösterge faizi yüzde 8’lere kadar çekmişken sonrasında gelen dalga ile yüzde 17’ye kadar yükseltmiş bulunuyor. Bu durumda kredi maliyetlerinde de artış sözkonusu. Tüketimin azaldığı bir dönemde şirketler için pek sıcak bir gelişme değil. Örnek vermek gerekirse Türkiye’nin en büyük 500 sanayi firması; 2018 yılında 690 bin kişinin bin bir emeğiyle uğraşıp üretip satmış ve 107 milyar TL faaliyet kârı etmiş fakat bunun yüzde 89’unu yani 95 milyar TL’sini net finansman giderine yedirmiştir. Bundan hem devlet zararlı çıkmış hem de şirketler zararlı çıkmıştır. Faizlerdeki artış üzerine TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, “Bankalar, kredi faizlerini maliyetlerindeki artışın çok üzerinde artırarak, büyümeye destek değil köstek oluyorlar” açıklamasını yaptı. Bu da bankalara karşı bir tepki hareketi anlamına geliyor. Bakalım 2021 nasıl geçecek? Güzel bir yıl olsun, yeter!