2023’te IMF, Avro bölgesi için yüzde 0.5 büyüme tahmininde bulunurken, Almanya ve İtalya ekonomilerinin daralması bekleniyor. Avro bölgesini kapsayan Satın alma Yöneticileri Endeksi (PMI) Ağustos’ta 48.9 iken Eylül’de 48.1’e düştü. Bilindiği gibi 50’nin altındaki okumalar ekonomik daralma anlamına geliyor. Eylül ayı Reuters Anketi ise Avro bölgesinde durgunluk olasılığının yüzde 60’a kadar yükseldiğini gösterdi.

Avrupa ülkeleri derin bir ekonomik durgunluk korkusu yaşıyor. Özellikle kışın soğuk geçmesi, enerji fiyatlarının dolayısıyla enflasyonun yükselmesi riski endişe yaratıyor. Covid-19 pandemisinin ekonomi üzerindeki etkisinin azalmasıyla birlikte avro bölgesinde 2021 yılında trend üstü yüzde 5.2’lik bir büyüme gözlendi. Almanya, imalat sanayi arz şoklarından, özellikle yarı iletken üretimindeki aksamadan olumsuz etkilendiği için 2021’de yüzde 2.6’lık bir büyümeyle yetinirken, Fransa (yüzde 6.8), İtalya (yüzde 6.7), İspanya (yüzde 5.1) yüksek büyüme hızlarına ulaştılar.

2022’de ise tedarik zincirlerindeki aksamalara Rusya’nın Ukrayna’yı işgali de eklenince IMF 2022 küresel büyüme tahminini yüzde 3.2’ye çekerken, Avro bölgesi için yüzde 3.1’lik bir büyüme öngörüsünde bulundu. Tüm AB ülkeleri için ise, yüzde 3.2’lik bir büyüme bekleniyor. 2022 turizm sezonunun canlı geçmesi sayesinde Güney ülkelerinin ekonomileri daha canlı bir performans sergiledi. İspanya (yüzde 4.3), İtalya (yüzde 3.2), Yunanistan (yüzde 5.2), Portekiz (yüzde 6.2) artan turizm gelirlerinin etkisiyle yüksek büyüme oranları tutturacaklar.

EKONOMİLERDE DARALMA BEKLENTİSİ

Gelgelelim 2023’te IMF, Avro bölgesi için yüzde 0.5 büyüme tahmininde bulunurken, Almanya ve İtalya ekonomilerinin daralması bekleniyor. Avro bölgesini kapsayan Satın alma Yöneticileri Endeksi (PMI) Ağustos’ta 48.9 iken Eylül’de 48.1’e düştü. Bilindiği gibi 50’nin altındaki okumalar ekonomik daralma anlamına geliyor. Eylül ayı Reuters Anketi ise Avro bölgesinde durgunluk olasılığının yüzde 60’a kadar yükseldiğini gösterdi.

Buna karşın tüm dünyada enflasyon sorunu yaşanıyor, gıda ve emtia fiyatlarındaki keskin sıçramalar gözleniyor. Bu olguların üzerine, bir de Rusya-Ukrayna savaşının Avrupa’daki enerji fiyatlarını aşırı düzeylere taşıması eklenince, enflasyon korkusu Avro bölgesindeki sade yurttaşı daha da fazla etkiliyor. 2022 için Avro bölgesinde yüzde 8.3’lük bir enflasyon projeksiyonu yapılırken, enerji bağımlılığı göreceli daha az Fransa’da bu oran yüzde 5.8’e kadar düşerken, Almanya’da yüzde 8.5’e, Hollanda’da yüzde 12’ye kadar çıkabiliyor.

Enflasyonu kontrol altına alabilmek için Avrupa Merkez Bankası (ECB) faiz artırımlarına başladı. Mevduat faizleri 125 baz puan artışla -50 puandan 75 puana çekildi. Büyük olasılıkla bu yazı yayımlandığı zaman 27 Ekim toplantısında da ECB 75 puanlık bir artış daha yapmış ve faizleri yüzde 1.50 oranına çıkarmış olacak. Bilindiği gibi Amerikan Merkez Bankası (FED) da seri faiz artışlarına gidiyor. ECB dahil diğer merkez bankalarının bu tempoya ayak uydurmaması halinde, zaten yeterince değerlenmiş ABD Doları daha da yüksek noktalara taşınacak. Bu da, enerji ve hammadde fiyatlarının dolar cinsinden fiyatlandığı da göz önüne alınırsa, enflasyon ithali anlamına gelecek.

Ancak Avro bölgesindeki ABD gibi iç talebin çok canlı olması, ekonominin ısınması söz konusu değil. Bu durumu işsizlik verilerinden de okumak olanaklı. ABD’de işsizlik yüzde 3.5’e kadar inmişken, bu oran Avro bölgesinde yüzde 6.6. Almanya’daki yüzde 3.0 gibi çok düşük bir işsizlik düzeyine karşın, Fransa’da yüzde 7.3. Öteden beri kronik işsizlik sorunu yaşayan İspanya ve Yunanistan’da yüzde 12.4 ve yüzde 12.2 gibi daha yüksek oranlara çıkabiliyor. O nedenle ECB faiz artışlarında daha çekingen davranmak zorunda kalabiliyor. Öte yandan talep baskısının güçlü olmaması ECB’nin sıkılaştırma adımlarının sonuçsuz kalmasını, aksine durgunluğu derinleştirmesini getirebilir. Diğer bir ifadeyle geri tepebilir.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle enerji özellikle doğal gaz fiyatlarındaki keskin artışın yarattığı arz şoku Avro bölgesini iki yönden çok olumsuz etkiliyor. Birincisi, genel fiyat düzeyini yukarı çekerek enflasyon kanalıyla. İkincisi hane halkının, yani sade yurttaşların gelirlerinin daha fazlasını petrol, doğal gaza ayırmaları sonucu diğer mal ve hizmetlere taleplerini aşağı çekmeleri, böylelikle ekonomik durgunluğa kapı aralamaları yoluyla.

AB ülkeleri küresel durgunluk nedeniyle hem ihracatçılarının yavaşlaması tehlikesiyle karşı karşıyalar, hem de enerji ve hammadde fiyatlarının ortalama enflasyonun üzerinde artması kaynaklı dış ticaret hadlerinin bozulması tehdidini hissediyorlar. Bu gelişmelerden Almanya ve Hollanda gibi çok yüksek cari fazla vermeye alışık ülkelerin daha da olumsuz etkilenmesi beklenebilir.

Faiz artışları insanların ve şirketlerin tüketimlerini ertelemelerine, tasarruflara ağırlık vermelerine yol açabilir. Bu da parasal sıkılaşmanın etkilerinin 6 ay ve sonrasında hissedilmesi nedeniyle, enerji fiyatları istikrar kazansa da ekonomik durgunluğa sürüklenmeyi getirebilir. Gerçi savaşın kızışması, Rusya’nın Avrupa’ya gaz tedarikinin 2021’e göre yüzde 80 düşüşü fazla iyimser olmayı zorlaştırıyor. Başta Almanya, gaz ithalatçısı ülkeler depolarını olabildiğince doldurup, kışı beklemeye başladılar. Kışın göreceli ılıman geçmesi halinde en azından 2023 ilkbaharına kadar durumu idare edebilirler. Ne var ki son raporlar Avrupa’yı zorlu bir kışın beklediğine işaret ediyor.

IMF-DB gibi uluslararası mali kuruluşlar sıkı para politikaları yani yüksek faizler yanında, sıkı maliye politikaları yani sınırlı bütçe açıkları salık veriyorlar. Enflasyonla ancak böyle başa çıkılabileceğini söylüyorlar. Gelgelelim Avrupa eskisine göre irtifa kaybetse de, sosyal devletin güçlü olduğu bir coğrafya. Örneğin ABD’de vergi gelirleri GSYH’nin yüzde 24’ü civarındayken, Avro bölgesinde bu oran yüzde 40’ın üzerinde. Fransa’da yüzde 45’e, İtalya’da yüzde 43’e kadar çıkabiliyor. O nedenle sıkı maliye politikaları; geniş çalışan kitleler açısından, kamuda ücretlerin düşmesi, sosyal programların zayıflaması, altyapı yatırımlarının yavaşlaması ve/veya dolaylı vergilerin artması demek. Bu da yaşam standartlarını, sosyal ücreti aşağı çekmek, yoksulluğu yaygınlaştırmak sonucu verebilir.

Bazı Avrupa ülkeleri yurttaşlarını ve firmalarını yükselen enerji fiyatlarına karşı korumak için önlemler aldılar. En etkili bir yöntem, alt ve orta gelir gruplarına yükselen enerji faturalarına karşılık nakit transferi yapmak gibi görünüyor. Diğer önlemler ise enerji tüketimini vergilendirmek veya fiyatları dondurmak. Ancak tüm adımların, dar gelirli yurttaşların başta ısınma yaşam standartlarının düşmemesini sağlamakla enerji tasarrufunu özendirmek gibi hassas bir dengeye dayanması gerekiyor.

Tüm belirtiler, AB ekonomilerinin durgunluk ile enflasyonun bir arada yaşandığı stagflasyona sürüklenme olasılığının yüksek olduğunu gösteriyor. Bu durum ne yazık ki, sadece birliğin yurttaşlarını değil, ihracatının yüzde 41-42’si AB’ye olan, turizm gelirlerinde üye ülkelerden gelenlerin büyük ağırlık taşıdığı Türkiye’yi de çok olumsuz etkileyecek.