Her geçen yıl artan borçlanma ile dünyada en önemli varlık kalemi “alacaklar” olma yolunda ilerliyor. 2017’de 21 trilyon dolarlık artışın ardından 2018’de yavaşlayan toplam borç o yıl 3.3 trilyondolar artmıştı. 2019’da ise her ay ortalamada 1 trilyon dolar artarak yılı 255 trilyon dolarla yeni rekorla kapattı. Öyle ki 2019’un sonunda toplam borç dünyadaki gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) üç katını (yüzde 322) aşarak, 2008 finansal krizdeki seviyenin 40 puan üzerine (87 trilyon dolar daha fazla) ulaştı. 

Hesaplamaya göre 2020’de 4,3 trilyon doları gelişmekte olan piyasalarda olmak üzere, 20 trilyon doların üzerinde küresel tahvil ve kredinin 2020’nin sonuna kadar vadesi dolacaktı.

IIF’nin verilerine göre 2019’da gelişen ekonomilerde finans sektörü dışındaki döviz cinsinden borç, 2018’e oranla yüzde 8 arttı ve 5,3 trilyon dolar oldu. Türkiye, Arjantin, Şili ve Kolombiya döviz cinsinden borçlulukta 2009’dan bu yana en sert yükselişi 2019’da gördü.

Bu ülkelerin 2020’de 730 milyar dolarlık döviz borcunun vadesi geliyordu. IIF raporunda “Döviz cinsinden borçlanmaya yüksek oranda bağımlılık, bazı gelişen ekonomilerdedeki hükümet ve kurumlar için dikkate değer likidite ve geri ödeyememe riski oluşturuyor” denildi.

2020’ye başlarken global ekonomide büyüme senaryoları varken Covid-19 nedeniyle planlar terse döndü ve devletlerin bütçeleri ek açıklarla karşılaşınca hükümet borçlarında artışlar görüldü. Örneğin brüt hükümet borçlanmaları mart ayında aylık rekor seviye olarak 2,1 trilyon dolara ulaştı.

Gelişmiş ekonomilerin toplam borcu bu yılın ilk çeyreğinde 185,4 trilyon dolar olurken, Hindistan, Çin, Güney Afrika, Brezilya ve Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerin toplam borçları ise 3 ayda 2.0 trilyon dolar artarak 72,6 trilyon dolar seviyesinde gerçekleşti. Toplam borcun GSYH’ye oranı gelişmiş ekonomilerde yüzde 392 olarak kaydedilirken, gelişmekte olan ekonomilerde ise yüzde 230 oldu. IIF, gelişmekte olan ülkelerin bir yılda vadesi dolacak yaklaşık 4 trilyon dolarlık borcunun yaklaşık yüzde 17’sini dövizlerin oluşturacağı için borcunu ödemekte en çok zorlanacak ülkelerin Çin, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye olacağını vurguladı.

IIF, son borçluluk verilerini 2020’nin 3. çeyrek sonu için paylaştı. Buna göre toplam borç 272 trilyon dolara ulaşırken dünya GSYH’nin yüzde 364’üne tekabül etti. Bu oran 2018 sonunda yüzde 317, 2019 sonunda yüzde 322 idi. 2020 sonu tahmini ise yüzde 365. Bu arada Covid etkilerinin de aylık ortalamayı yukarı çektiği net olarak gözüktü. 2020 ilk çeyrekte aylık 1 trilyon artış yaşanırken sonraki 6 ayda ortalama 2.33 trilyon dolarlık artış yaşanmıştır.

Enstitü’nün raporuna göre, toplam GSYH’ye oranları dikkate alındığında, yılın üçüncü çeyreğinde hane halkına ait borçlar yüzde 49,2’ye (2019’da yüzde 47,1), finansal olmayan şirketlere ait borçlar yüzde 79,6’ya (2019’da 73,7) yükseldi. Aynı dönemde, kamuya ait borçlar yüzde 77,6 (2019’da 69,1) ve banka gibi finansal şirketlere ait borçlar da yüzde 65,6 (2019’da 62,8) düzeyinde gerçekleşti.

Ekonomist Ercan Uysal’ın hesaplamasına göre, Türkiye ekonomisinin toplam finansal borçları (kamu + reel sektör + hane halkı) 2020 3. çeyrek sonu itibariyle yaklaşık 6.5 trilyon TL’ye erişmiştir ve bu tutar ulusal gelirin yüzde 145’ine karşılık gelmektedir. Burada sorun bu rakamın yaklaşık yarısının (3.1 trilyon TL) yabancı para cinsinden olmasıdır. Bu durum kamu ve reel sektörün çok ciddi kur riski altında olduğuna işaret etmektedir. Diğer yandan hane halkının kur riskinin bulunmaması olumlu bir durumdur.

Türkiye’nin toplam finansal borçları, pandemi nedeniyle GSMH oranında ciddi sıçrama yaşandı. Daha Mart 2020’de yüzde 118 olan oran 6 ay sonra yüzde 137’ye yükseldi. Hatta bu rakamı yüzde  145 olarak hesaplıyor. İki rakam arasındaki fark IIF’in kamu borcu olarak Merkezi Yönetim borcunu alması ve reel sektör borçlarına leasing ve ÖST’leri hesaba katmamasından kaynaklanmaktadır. Eylül sonunda reel sektörün IIF metoduna göre toplam finansal borçları da yüzde 73 seviyesine çıkmıştır. 2009-2020 döneminde Çin ve Şili’den sonra en hızlı borçluluk artışı Türkiye reel sektöründe görülmektedir.

Bir örnek vermek gerekirse Borsa İstanbul’da Net Borç/EBITDA oranı 3x seviyesinin üzerinde olan şirketlerin toplam şirketler içindeki payı 2005 yılında yüzde 12 seviyesindeyken, 2020/06 dönemi sonunda yüzde 35’e yükselmiştir. Ayrıca şirketlerin yüzde 15’inin borç oranı 2020/06 dönemi sonunda 6 katın üzerindedir. Pandemi etkisiyle 2020 yılı sonunda bu oranların çok daha yukarı çıkması olasıdır.

Türkiye’nin 2019’da vadesi dolan dış borçlarında Mayıs/Haziran’da ve Kasım’da yoğunluk görülmekteydi. Ne ilginçtir ki USDTRY kuru, bu aylarda yıl içi yeni zirveler yapmıştır. Bu durum dolayısıyla  önümüzdeki yıl için de duruma bakmamıza yol açıyor. Şunu net görüyoruz ki 2021’in ilk yarısında vadesi dolan dış borç tutarları oldukça makul seviyelerde. Haziran ayına kadar bu konuda elimiz rahat olabilir. Bu da yeni ekonomi yönetiminin elini güçlendirebilir ve TL’nin değerlenmesi için bir fırsata dönüşebilir.