Bir insanın bir yerde yaşayabilmesi için gerekli madde ve şartları sağlamada başta cansız faktörler olmak üzere en az 40 bin canlı türüne ihtiyaç olduğuna değinen Prof. Dr. M. Rifat Ulusoy, “Bitki yoksa toprak da yok olur, toprak olmazsa orada herhangi bir yaşamda olmaz, vatan da olmaz" dedi.

Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Rifat Ulusoy, Ç.Ü. Türkoloji Araştırma Merkezi’nde “Biyoçeşitlilik ve Bitki Koruma” üzerine konferans verdi.

Alanında önemli bilgiler veren Prof. Dr. M. Rifat Ulusoy, “Bitki yoksa toprak da yok olur, toprak olmazsa orada herhangi bir yaşamda olmaz, Vatan da olmaz. Bir insanın bir yerde yaşayabilmesi için gerekli madde ve şartları sağlamada başta cansız faktörler olmak üzere en az 40 bin de bakteri, protista, mantar, hayvan ve bitkileri kapsayan canlı türüne ihtiyaç vardır. Bu canlıların tamamına cansız çevre ile birlikte biyoçeşitlilik denilmektedir. Cansız olarak tanımlanan bir çevrede, biyoçeşitlilik arttıkça o çevre canlı hale gelir ve ekolojik zenginliği de aynı ölçüde artış gösterir. Biyolojik zenginliği oluşturan tüm türler arasında geliştirilmiş olan "Doğal denge" unsuru birbirleriyle etkileşimli artışa sahip olduğunda biyoçeşitlilik oluşmuş olur. Bu denge herhangi bir türün lehine değişim gösterirse doğal denge bir zaman sonra bozulmaya başlar. Bu nedenle doğal dengenin korunduğu bir ekosistemde biyolojik çeşitlilik artış gösterir, madde dolaşımı ve enerji akışları daha etkin ve dengeli olarak gerçekleşir. Bunun biyolojik çeşitlilik azaldığında, ekosistem hizmetlerinde de azalmalar ve devamında da bozulmalara paralel olarak yok oluşlar görülür. Aksine, ekosistemdeki Ekosistemi ayakta tutan, Kilit taşı görevi gören canlı tür ya da türleridir. Kilit taşı olan bir Mikoriza mantarının bir yaşındaki bir çam fidesinin köklerinde oluşturduğu ortak yaşam ilişkisi ile fideye gerekli mineralleri ve suyu sağlamak için onlarca metre kök sistemi oluşturmaktadır. Bir bitkinin yok olmasıyla neleri kaybediyoruz. Bir ağacın köklerinde 250 ton su vardır. Bu ağacı kestiğimizde içtiğimiz suyu da kesiyoruz” diye konuştu.

İnsan nüfusu arttıkça doğal yaşam alanlarının yok edilerek, yeni yerleşim alanlarına, evlere, yollara ve bulvarlara, tarım alanlarına, otoyollara, sanayi bölgelerine ve insana özel park-peyzaj alanlarına dönüştürüldüğüne şahit olunduğuna değinen Ulusoy, “İnsan nüfusunda ve aktivitesinde görülen artışlar bir yandan bitki biyoçeşitliliğinin yok olmasına, bitkilerin yok oluşu ile toprağın kaybedilmesine (erezyon) ve ölmesine ve bunlarla doğru orantılı olarak karasal ortamların su tutma kapasitelerini kaybetmesine neden olmaktadır. Sonuç ise ekosistemin ölümüdür” şeklinde konuştu.

"Zararlı, biz insanların kendi öz çıkarları için ortaya çıkardığı bir kavramdır"

Konuşmasını sürdüren Ulusoy, "Bu silsile içerisindeki öldürücü darbe ise tüm bu faaliyetler sonucunda karbon salınımının hızlanarak yerkürenin soğumaya başladığı bir milyar yıl öncesine dönüşün başlamış olmasıdır. Bu geri dönüşün adı "Küresel Isınma" olup karasal ve sucul ekosistemleri ve bu alanlarda yaşayan insanların yararlandıkları biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetlerinin hızla yok olmasını tetiklemektedir. Diğer önemli konu ise ’Bitki Besleme’ ve ’Zirai Mücadele’dir. Ekosistemin korunması için Zararlı nedir? Bilinmesi gereken en önemli konu. Zararlı diye mücadele etmek istediğimiz bir tür gerçekten zararlı mıdır? Kime göre zararlı ve neye göre zararlıdır? Zararlı, biz insanların kendi öz çıkarları için ortaya çıkardığı bir kavramdır. Düşmanlıklar ortaya çıkarılmazsa herhangi bir canlı türü için zararlı diye bir kavramda ortaya çıkmaz. Biz, tarımsal ürünlerimizde kayıplara neden olan canlılara zararlı adını vermekteyiz. Oysa, her canlının yaşama hakkı vardır ve doğada var olan canlı var olma görevini yerine getirmektedir" ifadelerini kullandı.

“Biyoçeşitlilik ve Biyolojik Mücadelenin genel anlamda, bir canlının (faydalı) insanlar tarafından zararlı olarak adlandırılan diğer bir canlıya karşı kullanılmasıdır" diyen Ulusoy, “Kültür bitkilerinde zarar yapan zararlılara, hastalık etmenlerine ve yabancı otlara karşı, onlarla beslenerek yaşamını sürdüren doğal düşmanların insanlar tarafından kullanılarak yoğunluklarını azaltmak için yapılan uygulamadır” diyerek sözlerini tamamladı.