Yerel seçimler yüzde 85’leri bulan yüksek bir katılım oranıyla ve büyük bir olgunluk içinde gerçekleştirildi. Türk Milletinin bu büyük demokrasi kültürüne dünyanın hiçbir ülkesinde rastlamak mümkün değil. Sandığa yansıyan millet iradesine herkesin mutlak saygı duyması gerekiyor. Seçim sonuçlarının milletimiz ve ülkemiz adına hayırlı olmasını diliyorum. 31 Mart yerel seçim sonuçlarına bakıldığında Ankara, İzmir ve ben bu yazıyı kaleme aldığımda henüz netleşmiş olmasa da İstanbul’da seçimleri CHP’li adayların kazanması siyaset dilinde önemli bir başarıdır. 1994 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da, Melih Gökçek’in Ankara’da Refah Partisi adayı olarak seçilmelerinin ardından, bugüne kadar bu iki önemli şehirde CHP’nin adayları başarı sağlayamamıştı. 25 yıl sonra Ekrem İmamoğlu ile İstanbul, Mansur Yavaş ile de Ankara CHP’ye geçti. İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Adana Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını CHP’nin kazanması AK Parti ve MHP cephesinden bakıldığında yine siyaset dilinde bir yenilgidir. İstanbul, Ankara ve İzmir demek Türkiye demektir. Her ne kadar yerel seçim de olsa, bu üç önemli şehirde CHP’den seçilen belediye başkanlarının gösterecekleri performans, 4,5 yıl sonra yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerini doğrudan etkileyecektir. Demokrasi kültürümüz kazananın tebrik edilmesini gerektirir. Seçim sonuçları  “Siyasi bir intikam” haline dönüştürülmemelidir.

31 Mart Pazar günü sabahın erken saatinde seçmen sandığa gitti. Ben ve ailem de gittik, oyumuzu kullandık. Benim oturduğum Altunizade Barbaros Mahallesi’nde oyumuzu kullandığımız okulun hemen yakınında aynı gün semt pazarı kurulmuştu. Oyumuzu kullandıktan sonra eşimle birlikte alışveriş için  pazara uğradık. Pazarcı esnafının tezgahındaki domatesin fiyatı 10-15 lira, salatalık öyle, biber daha pahalı. Şimdi düşünün dar gelirli vatandaş diyelim ki önce pazara uğruyor, bakıyor fiyatlar el yakıyor, sonra sandığa gidip oyunu kullanacak. Şimdi bu vatandaş nasıl bir psikoloji içerisinde oy kullanabilir? Enflasyonun sandığa yansıması elbette sonuçları iktidar partisinin aleyhine etkileyecektir.

Binali Yıldırım gibi, Cumhuriyet tarihimizin en uzun dönemli ve başarılı bir şekilde Ulaştırma Bakanlığı yapmış, bir çok mega projeye imza atmış Başbakan, Meclis Başkanı olmuş tecrübeli bir siyasetçi, genç ve tecrübesiz Ekrem İmamoğlu karşısında İstanbul’da mağlup duruma düştü. Halbuki Binali Yıldırım gibi bir siyasetçi ve devlet adamının, Ekrem İmamoğlu’na en az 10 puan fark atması gerekiyordu. Şimdi itirazlar sonucu çıkacak olan oylardan medet umuluyor. CHP yıllardan beri yüzde 25’in üzerinde oy alamayan bir partiyken, peki Ekrem İmamoğlu nasıl yüzde 49’a yakın oy alabildi? Bu işin sırrı İmamoğlu’nun kendisinde saklı. Trabzon’lu dindar bir aileden geliyor. Büyük dedesi İstiklal Savaşı gazisi. Yüzü gülüyor, sürekli tebessüm ediyor. Hırçın değil, kavgacı değil, sakin bir güç… Rakibini ötekileştirmiyor, siyaseten nazikçe eleştiriyor. Kampanyası çok başarılıydı. CHP’nin oyları dışında, AK Parti’ye öyle ya da böyle küsen kesimler dahil, dindar ve milliyetçi oyları da menziline aldı. Kampanyasını sürdürürken, kadınlara başörtüsü dağıtarak “Ben başörtüsüne saygılıyım” mesajını verdi. Seçim billboardlarında İmamoğlu’nun portresinin arkasında yer alan halktan insanların arasındaki beyaz takkeli, beyaz sakallı dede fotoğrafı ile “Ben dinime saygılıyım, herkesi kucaklıyorum” demek istedi. Ekrem bey, “İmamoğlu” soyadıyla bir adım önde başladı seçimlere. 2009 yerel seçimlerinde CHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 37 oy almıştı. Ekrem İmamoğlu’nun oyu ise yüzde 49’a yakın. Arada 12 puana yakın fark var. CHP’nin, İP ile ittifakı, HDP’nin dışardan desteğinin bunda etkisi oldu ancak, dindar ve milliyetçi kesimden İmamoğlu’na giden oylar da onun kazanmasını sağladı. Ankara’da CHP’den aday olan ve seçimi yüzde 50’nin üzerinde oyla kazanan Mansur Yavaş ise milliyetçi kökenden gelen bir isim. CHP, 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara’yı, dindarların ve milliyetçilerin oylarını alarak kazandı.

AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın Türkiye genelindeki toplam oyları yüzde 52’ye yaklaşıyor. Bu sonuç, 24 Haziran 2018 parlamento seçimlerinde her iki partinin Cumhur İttifakı olarak aldıkları yüzde 53,7’lik oyun biraz gerisinde kaldığını gösteriyor.

ARTIK EKONOMİYE ODAKLANMALIYIZ

Seçimleri geride bıraktık. İkinci bir seçime kadar önümüzde 4,5 yıllık bir süre bulunuyor. Siyasi tartışmaları acilen bir kenara bırakıp, Türkiye’nin ve Başkan Erdoğan yönetimindeki iktidarın ekonomiye odaklanması gerekiyor. Erdoğan’ın, 2023 için hedef olarak belirlediği 500 milyar dolarlık ihracatı yakalamamız zor görünüyor ancak, bugünkü 170 milyar dolarlık ihracatın mutlaka üzerine çıkmamız şart. Belki gerekliydi, belki gereksizdi diyebilirsiniz ancak, altyapı yatırımlarına biraz ara verip ihracat ve üretim odaklı bir ekonomi sürdürülmeli.  Çünkü altyapı yatırımlarının ekonomiye dönüşü çok uzun zaman alıyor. İhracat ise kısa dönemde ekonomiye taze kan demek. İhraç ettiğimiz mallarda kullandığımız ithal ürünleri azaltarak, yerli ve milli teknolojilerle katma değeri yüksek ürünler üretip dünya pazarlarına satmalıyız. Türkiye’de işsizlik yüzde 11,5 diye açıklandı. Ancak gayri resmi olarak işsizlik bu oranın daha çok üzerinde. Cumhurbaşkanı Erdoğan, istihdam için büyük çaba sarf ediyor. Türkiye bir taraftan ihracatını artırmalı, bir taraftan da yeni yatırımlar yaparak elinde üniversite diploması iş arayan yüzbinlerce gence ekmek kapısı açılmalıdır. Çünkü Türkiye’nin bugün en büyük sorunu işsizliktir.