28 Şubat'tan sonra
Nereden nereye!!!

Bir koltuk uğruna ne zulümler, ne acılar yaşandı... 
Başörtülü öğrenci kızların göz yaşları sel oldu.
Fişlenmedik Anadolu şirketi kalmamıştı. Yeşil sermaye diye sorguya alınmayan muhafazakar iş adamı kalmadı.

Din düşmanlarının iki yüzünü iyi görmek isteyen vatanseverlere zulmü reva görenler..
 Bu vatana ihanet nasıl yapıldı , bilmek isteyenler 28 Şubat'ı çok iyi ezberlemeli..
Hain kimdir?
Hırsız kimdir?
Diktatör kimdir?
Vatansever kimdir?
İyi bilinsin.
"Demokrasiye balans ayarı yapıyoruz" diye Ankara Sincan sokaklarında tankları yürüttüler. Bu ülkeye öyle zararlar verdiler ki,  öyle canları yaktılar ki tarifi mümkün değil ..
Halkın sandıktaki iradesini bile tankların paletleri altında çiğneme cüretini gösterecek kadar diktatör oldular.

 28 Şubat'ı yapanlar, Erbakan'i Başbakanlık koltuğundan indirenler, 2002  yılına kadar üç dört yılda Türkiye'nin milli gelirlerini çar çur ettiler.. Bankaların içini boşalttılar. Başörtülü kızlar için ikna odaları kurarken vicdanları sızlamadı. O kadar çok ve büyük yolsuzluklar yaşandı ki, bu korkuları sürekli körükleyen bazı despotlar; Çevik Bir, Güven Erkaya, Hikmet Köksal gibi isimler "Batı Çalışma Grubu" adı altında , cuma namazına giden ne kadar iş insanı varsa hepsini fişlediler. İslami sermaye diye fabrikalarına iş yerlerine ağır baskılar uyguladılar. 

O dönemde illegal mafya vari yapılanmalar fabrikaları, iş yerlerini zorla ele geçirdiler.Bölgesel çeteler,bir çok kişinin fabrikalarına çökülmüstür. O dönem basının en çok işlediği konular arasında böyle haberlere sıkça yer veriliyordu..O yıllarda Türkiye Gazetesinde çalışıyordum. İhlas Holding Başkanı Rahmetli Enver Ören ile yaptığımız haftalık değerlendirme toplantılarında yapılan  baskı ve zulmün ağırlığını Enver Abi'nin gözlerindeki derin elemden anlardık. Çok büyük bir zulüm çemberi oluşturuluyordu.
Bu zulmün sadece öğrenciler üzerinde iki büyük merkezi vardı ki diğer üniversitelerde onları örnek alıyordu.
Biri İstanbul üniversitesi. 
Diğeri Boğaziçi Üniversitesi.
Türkiye'nin o dönem genç beyinlerinden biri olan  Mim Kemal Öke, İngiltere'deki eğitiminin ardından Birleşmiş Milletler'de çalışmaya başlamış. Sonra 1979 da Türkiye'ye dönüş yapmış, 35 yaşında Profesör olmuş. Prof. Dr.  Mim Kemal Öke Boğaziçi üniversitesinde hoca idi. Ben Türkiye Gazetesi Ekonomi Şefiydim. Ziyaretimize  geldiği zaman sık sık. "Bu ağır baskıya dayanamıyorum. Beni istifaya zorluyorlar. Milliyetçi muhafazakar hiç kimseyi okulda barındırmayacaklar" diyordu.
Nitekim bu baskılara uzun süre dayanamayan Mim Kemal Öke,  Boğaziçi üniversitesinden 28 Şubat'tan 1.5 yıl sonra üniversiteden atılmış.
Ama asıl işin baska bir zulüm boyutu İstanbul Üniversitesi'nde yaşanıyordu.28 Şubat'in ardından kamuda ve üniversitelerde büyük bir görevden alma, yerine Batı çalışma Grubu'nun seçtiği, önerdiği kişilerin atanma süreci yaşanıyordu. 28 Şubat'tan  iki yıl once 1995 yılında YÖK başkanliğına  getirilen Kemal Gürüz  üniversitelerin kadrolarını hızla değiştirmeye başlamıştı. 

28 Şubat'ın ardından , İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne  Kemal Alemdaroğlu'nu getirdiler  28 Şubat sonrası Bu  2 Ke-mal öyle bir sistem oluşturmuştu ki, üniversitelerde adeta cadı avı yapılıyordu  Alemdaroğlu'nun ekibinden Nur Serter'in ikna odaları "engizisyon mahkemeleri"ni aratmıyordu. 

Alemdaroğlu'nun ekibi ile özellikle başörtüsüyle okula gelen kızlara yaptıkları hakaret baskı ve ağır tacizler okulda herkesi, hatta inançsız olduklarını söyleyen öğrencilerin bile vicdanını sızlatıyordu. On binlerce öğrencinin geleceğini mahvettiler.Eğitim haklarını ellerinden aldılar.

Öğrenciler YÖK Başkanı Kemal Gürbüz'e dertlerini anlatmak için gittiklerinde ellerinde sadece "Eğitim hakkımızı istiyoruz"  bir de "Katil Rektör istemiyoruz"  pankartları bulunuyordu.
 O dönemin canlı şahidi Eski Başbakanlardan Tansu Çiller, "Erbakan ile koalisyon hükümeti kurduktan sonra bana ve Erbakan 'a sürekli tehdit geliyordu. Bu tehditler Cumhurbaşkanı Demirel ve  diğer çevrelerden MGK'dan" diyordu.  
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 28 Şubat post modern darbesiyle ilgili olarak yayınladığı videoda "28 Şubat'ı yaşadım. O dönem İstanbul Büyük Şehir Belediye başkanıydım.Okuduğum bir şiirden dolayı  hapse atıldım.  Darbeyi biliyorum 28 Şubat'ı yaşadım" diyor.
28 Şubat zulmü bitti. 
O dönemde 28 Şubat'ın mimarları öncüleri olanlar, o dönemde kamu kurum ve kuruluşlarının başına getirilen ve zulümde payı olanların ekseriyatı ilahi tokatı yemiş. 
Yaptıkları zulüm yanlarına kar kalmamış... Bir çoğu 28 Şubat 1000 yıl sürecek diyordu. 2002 yılında millet onlara en ağır  tokadı indirdi. Hepsi zulümlerinin altında ezildi, abad olamadı.
 O dönemin en ateşli savunucusu Mesut Yılmaz sonraki hayatında bedelini çok acılar çekerek yaşadı. O mazlum genç kızların gözyaşlarının vebali, dualar arşa dayanmıştı. 

Bülent Ecevit  başbakan oldu ama bir süre sonra  çok ağır hasta oldu. Ülkeyi yönetmek bir yana hastahanelerde aylarca uyutuldu. Gözünü açtırmadılar. Sonra eşi Rahşan Ecevit, kocasını hastahaneden kaçırdı ve evde kendisi tedavi sürecini yürüttü. Ecevit'in uğradığı bu durumun haberleri medyaya sızdı. Ecevit bir daha sağlığına kavuşamadı. Bir zamanlar Türk milletinin Karaoğlan'ı halkçı Ecevit son dönemde kendisine yapılanları anlayamadan vefat etti.


Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz  önce Anavatan Partisi Genel Başkanlığı koltuğuna veda etti  sonraki yıllarda  oğlu  intihar etti. Allah kimseye böyle bir acı vermesin. Çok üzüntü verici bir durum.  Bu ağır acılar onun hayatını zehir etti. Mesut Yılmaz uzun süre Akciğer kanseriyle hastahanede  tedavi gördü. Geçtiğimiz yıl  vefat etti.
 
28 Şubat her ne kadar post modern bir darbe olsa da siyasi ayakları Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ile Deniz Baykal, Yıldırım Aktuna gibi, sürecin mimarları bir çok  siyasetciler var. Yıldırım Aktuna 2007 yılında Bodrum'da öldü. Sonraki dönemde  2003 yılında  Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olması sürecinde  büyük  katkısı olan CHP  Genel Başkanı Deniz Baykal ise sonraki yillarda hayatının en kötü olayını yaşadı. Baykal 'ın seks kasetleri" ortaya serildi. Baykal, CHP başkanlık koltuğundan istifa etmek zorunda kaldı.  Fetö kumpası seks kaseti operasyonundan sonra Baykal'ın koltuğuna  Kemal Kılıçdaroğlu getirildi. Deniz Baykal ise sonraki yıllarda  ağır bir kriz geçirdi. Şimdi sağlık sorunlarıyla uğraşıyor. Milletvekili olmasına rağmen TBMM'ye gidemiyor. Genel kurul görüşmelerine katılmıyor.

O günden bu yana tam 24 yıl (çeyrek asır) geçti.
28 Şubat'ın tüm savunucuları toplumda kabul görmedi. Her ortamda itibar kaybı yaşadılar. Bir çoğu toplumdan  saklanır oldular 
Bugün;
28 Şubat'ın mesulleri pişman mıdır? Sanmıyorum. Ellerine fırsat geçse daha zalim daha acımasız olurlar.
On binlerce öğrencinin geleceğini çaldıkları için acaba vicdanları sızlıyor mu? Bilmiyorum.

 Ama bildiğim bir tek gerçek var o da, o günün destekçileri bugün Erbakan'ın ölüm yıldönümü için düzenlenen törenlere baş tacı ediliyor. Onlarda törenlerin onur konuğu olarak  katılıyor. 

 CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Erbakan için düzenlenen törene katılıyor.

Şimdi Kılıçdaroğlu millet ittifakı yaptığı Saadet Partisinin Erbakan'ı anma ve "anlama" toplantılarının baş müdavimlerinden oldu.

 İktidar için,  ikbali için...  
Ancak merak ettiğim Kılıçdaroğlu gerçekten Erbakan'ın "Adil düzen" yönetim programını anladı mı?

Erbakan'ın Milli sanayi hamlesini anlayabildi mi?