Dünyamızın ve Türkiye’nin 2018’de yaşadığı olaylar, şüphesiz ki 2019’da da artarak yaşanmaya devam edecek ve dünya bu semptomları görecek. Özellikle küresel ticaret savaşları ve Ortadoğu kaynaklı gelişmeler, Türkiye’yi de etkisi altına alacak.

2018’i geride bıraktık ve yaşlı dünyamız yine savaş, açlık, yokluk, terör, mülteci sorunu, çevre felaketleri ve daha pek çok sorunu 2019’a devretti.

Bütün insanlığın yeni yıl için ortak dileği; barış, huzur ve herkesin eşit gelir seviyesinde olduğu bir dünya olmasına rağmen, ülkeler, siyaset kurumları, istihbarat örgütleri, lobiler ve daha pek çok görünmeyen eller, dünyamızı ve insanlığı kendi mutlak çıkarları için acımasızca kullanmaktadır. 

Dünya her zaman olduğu gibi; ABD, Çin, Rusya ve AB’nin başını çektiği bir dizi siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri olaylar yaşadı. Bulunduğu coğrafya bakımından son derece önemli ve bir o kadar da sorunlu bölgede olan Türkiye de meydana gelen bu süreçlerden elbette ki nasibini aldı. 

Dünyamızın ve Türkiye’nin 2018’de yaşadığı olaylar, şüphesiz ki 2019’da da artarak yaşanmaya devam edecek ve dünya bu semptomları görecektir. Özellikle küresel ticaret savaşları ve Ortadoğu kaynaklı gelişmeler, Türkiye’yi de etkisi altına alacaktır.

DÜNYADA NELER OLDU? BUNDAN SONRA NELER OLACAK?

Hiç şüphesiz dünyanın en önemli süreci, yeni bir “ekonomik çağa” giriyor olmasıdır. Dijital çağ ve yapay zekalar çağı diyebileceğimiz bu yeni dönemin sancıları, günümüzde ticaret savaşları olarak kendini gösteriyor.

Bugüne baktığımızda; ABD’de Trump, Çin’e karşı son derece agresif bir tavır içinde. Zira Çin önümüzdeki 10-15 yıl içinde ABD’yi ekonomik alanda geçerek, ABD’nin kabusu haline gelecektir. Diğer bir deyişle, dünyanın aksı Atlantik’ten Pasifik’e kayacaktır. ABD’de yapılan araştırmalar ve raporlar gösteriyor ki özellikle teknoloji (yapay zekalar-nesnelerin interneti, dijitalleşme) ve konvansiyonel uzay alanında Çin, 2035’den sonra ABD’yi geçerek, dominant ülke olacaktır. Bu alanda Çin’in gücünün % 51, ABD’nin gücünün ise % 49 seviyelerinde olacağı düşünülmektedir. Bu da yetmezmiş gibi Çin’in elinde yaklaşık 3 trilyon dolar seviyelerinde ABD tahvili var. ABD’nin küresel alanda egemenliğini yitirmesi, ekonomik, askeri, siyasi ve diplomatik alanları da kaybetmesi demektir.

Ticaret savaşları günümüzde öyle bir hal aldı ki dengeler, dengesizlik içinde denge (entropi) olmaya başladı. ABD bir yandan Çin ve Avrupa Birliği (AB) şirketlerine 100 milyarlarca dolar vergi cezaları keserken, AB, Rusya’ya, ABD ise İran’a ambargo uyguluyor. Japonya, Çin mallarına vergi koyuyor. AB-ABD Serbest Ticaret Anlaşması askıya alınıyor. AB, Türkiye ile Gümrük Birliği’ni güncellemeye yanaşmıyor, Suudi Arabistan Kaşıkçı cinayeti ile ağır bir kıskaç altında.

AB penceresinden içeriye baktığımızda ise durum daha da vahim. Fransa’da başlayan “sarı yelek” hareketi, diğer Avrupa ülkelerine de sıçramak üzere. AB’de yapılan bir araştırmada “toplumsal bir hareket olursa katılır mısınız? sorusuna; İspanya’da % 72, Fransa’da % 68 “evet” denmiş. AB ortalaması ise % 50’nin üzerinde. Sonuç olarak, sarı yelek travması Avrupa’yı tıpkı bir savaş gibi kasıp kavurabilir.  

AB’de artan ekonomik sorunlar, zengin-fakir makasını giderek açıyor. Mülteci akını ile birlikte, milliyetçilik, ırkçılık, İslam karşıtlığı daha da yaygınlaşıyor ve Avrupa’da küçük küçük nazi partileri boy göstermeye başladı. Bu da Avrupa sokaklarının yeni kaoslara gebe olduğunu gösteriyor.

AB’de vizyoner lider olmadığı her ortamda dile getiriliyor. Merkel siyaseti bırakıyor. Büyük umutlarla Fransa’da iktidara gelen Macron’un, Avrupa Ordusu kurma hayali, sarı yelekliler nedeniyle suya düştü. Siyasi geleceği bile belirsiz. İspanya, İtalya ve Portekiz’de yaşanan, ancak hala AB’de hissedilmeyen ekonomik krizin, 2019 veya 2020’de patlak vermesi ihtimal dahilindedir.    

İngiltere ise Brexit nedeniyle karıştı. Başbakan May ile İngiliz Parlementosu karşı karşıya geldi. İngiltere her an yeni bir referanduma gidip, AB’ye tekrar dönüş yapabilir.

Çin ekonomik alanda büyürken, İpekyolu projesi ile Orta Asya’ya ve Avrupa’ya inmek üzeredir. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün, AB ekonomik modeli gibi, yeni ve güçlü bir oluşum olup olmayacağı tartışılmaktadır.

Rusya, Çin, İran ve Türkiye, Suriye meselesinde blok oluştururken, ABD’nin birden bire Suriye’den askerlerini çekme kararını alması, Ortadoğu’da yeni hamlelerin kapıda olduğunu göstermektedir.

Türkiye ise, AB ve ABD ile ağır sorunlar yaşarken, bir yandan da dövizdeki ani yükselişin ve yapısal eksikliklerden kaynaklanan ekonomik sorunların kıskacı altında kalmıştır. Dış borç stokunun ağırlığı altında ezilen Türkiye’nin, 2023 hedeflerinden sapma olasılığı meydana gelmiştir.

KÖLELİKTEN DİJİTAL KAPİTALİZME

Ekonomik, siyasi, askeri güçler savaşında dengeler, entropiyi işaret ederken, 21. yüzyılın birinci çeyreğine doğru, yapay zekaları, nesnelerin internetini içine alan, “Dijital Çağ Ekosistemine” doğru evriliyoruz. Bu evrilmenin içinde, şüphesiz, karşılıksız basılan paralar (başta dolar olmak üzere), petrodolar, kıymetli madenler, borsalar, gayrimenkuller ve tüm ticari emtialar sistematiği, Kripto/Dijital Para sepetine doğru, blockchaine dahil olmak üzeredir.

Geriye dönüp, ekonomik sistemin tarihsel aşamalarına baktığımızda;

  • Kölelik,
  • Feodalite,
  • Kapitalizm,
  • Küreselleşme,
  • Dijitalleşme şeklinde bir silsile görülmektedir.

Elbette dünyanın içinde bulunduğu bu paradigmada ortaya pek çok tezler çıkacaktır. Diyebiliriz ki 2030-2035; dünyanın tüm ekonomik, siyasi, sosyal, askeri, hukuki ve kültürel evrilmesinin ve dijital ekosistemin başlangıcı olabilecek güçtedir. Buna iyi bir örnek vermek gerekirse; yakın bir tarihte beyaz ve mavi yakalılara bir de metal-dijital yakalılar eklenecek ve dünya istihdamının % 50’si işsiz kalacaktır.

Aslında yeni bir çağa giriyoruz ve bu yeni çağdaki sistem aynı, fakat kavramlar yeni olacaktır. Yeni küresel dünya, dijital kölelikle başlayacaktır. Yani dünyamız dijital kapitalizme doğru gidiyor.

III. DÜNYA SAVAŞI; ASKERİ Mİ? EKONOMİK Mİ?

Acaba dünyamız bu düzensizliğin bedelini “yeni bir dünya savaşı” ile mi ödeyecek? 1921 Buhranı kapitalizmi güçlendirirken, 2008’de türev piyasaları krizi ile başlayan büyük global kriz, 2019-2020’den sonra, dijital ekonomik krize geçiş sürecinin sancılarını mı içermektedir? İnsan-Robot (İnrob-Humrob: Bu kavramı ilk defa; Ekovtirin Dergisi Mart 2018 sayısında kullandım) karışımı yeni bir canlı türü, acaba çok kısa bir zamanda hayatımızda olur mu? Halkların ekonomik veya askeri savaşlara ikna edilmesi yerine, dijital bir çevrimle robotlaştırılması daha mı uygun olacaktır? Yoksa jeopolitik savaşların sürdürülmesi mi düşünülmektedir?

TÜRKİYE GLOBAL/DİJİTAL SÜREÇTE NEREDE?

Türkiye, küresel hegemonyanın oyun planları arasında, önemli coğrafi stratejik öneme sahip bir ülkedir. Öyle ki 2018’de Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yılını geride bırakırken, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına ve bu topraklardan 32 ulus devletinin ortaya çıkmasına tanıklık ettik.

Günümüzde ise kapitalizm savaşı kazandı ve dijital kapitalizme doğru yeni zaferlere yelken açmaktadır. Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve askeri alanda güçlü olması tarihsel bir zorunluluktur. Zira bir yandan ekonomik savaş devam ederken, öte yandan da teknolojinin insanı esir aldığı bu atmosferde, coğrafi aktör, rol model aktör olması mecburidir. Aksi taktirde, 21. yüzyılın başında, tarihi ve coğrafyayı geriden takip etmek zorunda kalan, üçüncü dünya ülkesi konumuna düşebiliriz.

Ekonomik alanda ciddi sorunlarımız ve kırılgan bir yapımız var. Üretim ekonomisi ve yüksek katma değer yaratan teknoloji ürünler üretmek ve yeni buluşlar/patentler gerçekleştirmek zorundayız. Bugün ABD’nin Ar-Ge harcaması 433 Milyar Dolarken, Türkiye’de bu rakam 14 Milyar Dolar seviyelerindedir ve harcanan bu para, Türkiye’de beklenen sonuçları doğurmamıştır. Şöyle ki; yine ABD’den örnekle, ABD’de kabul edilmiş patent sayısı 238 bin iken, bu sayı Türkiye’de sadece 1700 adettir. Bu rakamlar bize, teknoloji çağını yakalamamız gerektiğini haykırmaktadır.

Haklı olmak, güçlü olmak anlamına gelmemektedir. 2019 ve sonrasında küresel ticaret savaşları devam edecektir. Ortadoğu kaynaklı kargaşalar, Türkiye üzerinde oynanmaya çalışılan oyunlar, hepimizin dikkatli olması gerektiğini gözler önüne sermektedir.

2019’da bizi oldukça zor bir yıl bekliyor. Dolar kurunun riskleri, ekonomideki yapısal sorunlar, dış borç ödemeleri, AB ile yaşanan krizlerin, ekonomik yansımaları, ABD ile yaşanan siyasi gerginliğin, bulunduğumuz coğrafyaya yansımaları, çarpan etkisi yaparak, hepimizi etkileyecektir. 2019/2020-2030/2035 projeksiyonlarımızı dijital çağ odaklı yeniden planlamak zorundayız. Unutmayalım ki; çatı çökerse, hepimiz altında kalırız.