Kuzey Afrika’da başlayan ve bazı Arap ülkelerine de yayılma eğilimi gösteren halk hareketleri bana 1988 yılında yazdığım “Demokrasi ve Hukuk Devleti” başlıklı yazımı hatırlattı.
Teknoloji öncülüğünde iletişim araçlarındaki gelişmeler karşısında insanların ve toplulukların; hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve özgürlüklere duyduğu ihtiyaç ve talepleri daha da belirgin hale geldi. Rejimin ismi ne olursa olsun bu konularda ihmalin neler getirdiğini görüyoruz. Devlet idaresinde yönetimde oluşan hastalıklara zamanında doğru teşhis konulup, doğru tedavi yöntemleri seçilmezse sonu hüsranla bitmektedir.
Cumhuriyeti dava arkadaşları ile kurup bizlere emanet eden Mustafa Kemal, gelişmelere paralel olarak cumhuriyetin demokrasi ile taçlanmasını hedef göstermişse de uzun yıllar ‘bürokratik cumhuriyet’ ülke yönetimine hâkim olmuş bu sebeple Türkiye’de de birçok askerî müdahale ve krizler çıkmıştır.

HEDEF: GÜÇLÜ DEVLET ZENGİN MİLLET OLMALI
Bazı güç odakları hukuk devleti yerine kanun devletini öne çıkartıp kanunları da kendine göre yorumlayıp uygulamışlardır.
Milleti; bilgi, beceri ve kendi anlayışlarındaki medeniyetten yoksun, güdülmeye muhtaç olarak görmüş milletin egemenlik haklarını kendileri kullanarak ülkeyi bunalımlara sürüklemişlerdir.
Demokrasi ile taçlanmış Cumhuriyet idaresinde “Devlet Millet için vardır” ve o zaman “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”.
Hedef insan merkezli “güçlü devlet, zengin millet” olmalıdır.
Bir yerlerde Cumhuriyet veya Demokrasi yazması o ülkede bunların varlığının olduğunu göstermemektedir.

HALKIN SEÇEMEDİĞİ MİLLETVEKİLİ ÜLKENİN EGEMENLİĞİNİ KORUYAMAZ
Demokrasinin beşiği diye adlandırılan İngiltere’de taçlı demokrasi “kraliçelik” hakim sürerken, SSCB yıkılması ile dağılan birçok devlet “Demokratik Halk Cumhuriyeti “diye adlandırılmıştı. Birçok Arap ülkesinde emirlik ve krallık hüküm sürmekte Libya Devleti ise “Cemahiriye” Halklar Cumhuriyeti olarak adlandırıldığı halde ne demokrasi ne cumhuriyet ilkeleri uygulanabilmiş ne de insan hakları ve özgürlükler halk katmanlarına yaşatılabilmiş ayrıca gelir dağılımında uçurumlar meydana gelmiştir. Kaldı ki bu ülkelerin çoğunda göstermelik seçimler de yapılmakta meclisler oluşturulmaktadır.
Halkın seçemediği milletvekili ne halkın milletvekili olabilir ne de milletin egemenlik haklarını koruyabilir. Bu nedenle seçimlerde halk kendi adayını seçemediği sürece yönetimler beklenen sonucu vermekten uzaktır.

DESTEĞİNİ HALKTAN ALMAYAN HİÇBİR REJİM UZUN SÜRMEZ
Demokrasi ve cumhuriyet bir yaşam biçimidir. Temel göstergeleri ise olabildiğince adil gelir dağılımı yanı sıra rahmetli Özal’ın sık sık dile getirdiği;
* Düşünce ve ifade,
* Hür teşebbüs,
* Din ve vicdan, 

özgürlükleri ile birlikte gerçek anlamda hukukun üstünlüğü ve insan haklarının yaşandığı toplumlardır. Teknoloji öncülüğünde iletişim araçlarının böylesine geliştiği ve dünyanın küresel bir tek pazar haline dönüştüğü dünyamızda; halkın sesini duymayan, desteğini halktan almayan hiçbir rejimin uzun süre yaşaması mümkün değildir. Ne yazık ki olanlar hep halka olmakta ve yürekler sızlatmaktadır. Cumhuriyetlerin, demokrasi insan hakları ve özgürlüklerle taçlandırıldığı günleri görmek dilek ve dualarımla.