30 Mart için geri sayım hızla sürüyor. Zaman yaklaştıkça siyaset arenasındaki rekabet, acımasız infazlara dönüşüyor. Kirli siyaset, iletişim teknolojileri sayesinde hızla yayılıyor. Toplumu geriyor. Toplumda kutuplaşmalara, kavgalara ve bölücülüğe dönüşüyor. 2014 bu açıdan kritik yıl.
30 Mart Yerel Seçimleri’nin ardından yıl ortasında Türk halkı ilk defa sandığa giderek “Cumhurbaşkanı için oy kullanacak. Ardından 2015’te genel seçimler yapılacak. Kirli siyaset, gerilen toplum, yargısız infazlar, iftiralar, gerçekler, ses kasetleri, seks kasetleri, internet yasasındaki değişiklik nedeniyle getirilen kısıtlamalar, ağır yaptırımlar ve daralan, bunalan toplum…
Böyle bir ortamda, gergin ve acımasız siyasi baskıdan toplumu kurtarmak için, belki yerel seçimlerden sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi ile genel seçimleri bir arada yapma yolunu açabilir. Genel seçimlerle Cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir arada yaparak, yeni bir başlangıç düşünülürse o zaman 2014 “Türkiye’nin kader yılı” olarak tarihe geçer.
Çirkin siyasi manevralarla liderleri itibarsızlaştırma ve toplumu bölme çabalarının giderek hız kazandığı bir süreç yaşıyoruz. Önce siyasi parti liderleri, iktidar partisi ve muhalefetteki siyasi parti temsilcileri rakiplerinin itibarsızlaştırılması, toplumun güzünde “yalancı, dolandırıcı, hırsız ve pornocu” gibi yakıştırmalarla başlattıkları itibarsızlaştırma çalışmaları “ses kasetleri” ve”  seks” kasetleri ile devam ediyor.

Yerel seçimler öncesi, Türkiye sanki “yerel yöneticilerini” değil de genel yöneticilerini seçiyor gibi bir hava var. Parti liderleri, genel seçimler gibi sahaya indi. Ankara boşaldı. Her lider bir miting yapıyor. Gündem sadece ve sadece “yolsuzluk, hırsızlık, görevi kötüye kullanma, ses kasetleri, bakan oğullarının servetleri, ayakkabı kutuları, Gülen Cemaati ve medya savaşlarında” karşılıklı ağır ithamlar…
Oysa biz 30 Mart öncesi bizi yönetecek belediye başkanlarının projelerini görmek isterdik. Özellikle AK Partili belediye başkanları Başbakan Tayyip Erdoğan “arkamda“ deyip, “Başbakan şehrimize yatırım getirecek“ diye poz verip, saha çalışması yapıyor. Yani Türkiye giderek Sovyetler Birliği’nin 1987’de vazgeçtiği “Sovyet Komin” sistemine benzer bir yapıya dönüşüyor gibi. Merkezi hükümet, merkezi idare şekli... Türkiye için hiç de iyi olmaya bir tutum bu. 1980 sonrası Turgut Özal, merkezi sistemin ülkeyi yönetmedeki zorluklarını gördüğü içir peş peşe yasalar çıkarmış ve Ankara’nın yetkilerini azaltma yoluna giden bir sistemi getirmişti. Yerel yöneticilerin eli kolu güçlenmişti. 2014 seçim kampanyalarına baktığımız zaman AK Parti’nin yerel yönetici adayları “merkezi idarenin hazırladığı il genelindeki yatırımlarını dikkate alarak bir propaganda çalışması yürütüyor. Başbakan il il dolaşarak yerel yöneticilerin elini güçlendirme çabasında. AK Parti’nin tek hedefi 2009 yılında yerel seçimlerde aldıkları yüzde 38,8 oy oranının altına düşmemek. Eğer düşerse içte ve dışta güç kaybına uğrayacak. Eğer bu oran aşılırsa o zamanda “halk desteği yanımızda“ deme imkanları olacak. CHP, MHP ile yerel kalelerinin yanına yenileri eklemek istiyor. Diğer partiler ise 2015 seçimleri için halkın nabzını yoklayacaklar…

İstanbul, Ankara ve İzmir gibi 30 büyük şehrimizdeki durum ise çok çekişmeli. En çekişmeli iller ise halen CHP’li başkanların yönetimindeki İzmir, Eskişehir Ordu ile Ankara, Urfa ve Diyarbakır.
İzmir’de CHP’li Aziz Kocaoğlu’nun karşısında AK Parti’nin en başarılı bakanlarından biri olan Binali Yıldırım var. Ankara’da 20. yılını tamamlayan Melih Gökçek’in karşısında ise CHP’nin MHP’den transferi Mansur Yavaş. Ordu’da ise DSP’den CHP’ye geçen ve Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun’un karşısında AK Parti’nin adayı İstanbul Milletvekili Enver Yılmaz… Diyarbakır’da ise AK Parti ile BDP çekilmesi var. 2009’da olduğu gibi Urfa da yine aday sıkıntısı dolayısıyla AK Parti’ye sürpriz olabilir.
İstanbul, yerel seçimler öncesi “su sıkıntısı” ile karşı karşıya. “Susuz yaz “kapımızda. Sarıgül ve Topbaş arasındaki yarış neredeyse başa baş. Kim kazanırsa kazansın koltuğa oturacak başkanın önümdeki bomba “su” olacak. Havalar biraz daha böyle giderse İstanbul’un barajları kuruyacak. İstanbul’un etrafını saran su havzaları birer birer imara açılıyor. Başkan Topbaş’ın bunda bir ihmali var mı, yok mu? Onu seçim sandığı belirleyecek.



20 yıl önce “susuzluk” ve “İSKİ yolsuzluğu” Nurettin Sözen’i koltuğunda etmişti.
2014 Yerel Seçimleri sürecinde İstanbul da korkulan “susuzluk” konuşulan ise “yolsuzluk”.
Bakalım “susuzluk ve yolsuzluk“ 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri’ne nasıl yansıyacak?
30 Mart için seçim yarışı devam ederken, ülkemizin daha fazla gerilmeden toplumun ideolojik kamplara bölünmeden, kazasız belası bir şekilde yerel seçimlerin yapılması tek arzumuz. Umarım bu konuda siyasi parti liderleri toplumu daha fazla germeden ülkenin menfaatine olan yatırımlarla halkın karşısına çıkarlar. Kasetlerle halkın karşısına çıkıp oy istemek kolay, peki ya sonrası…
İşte püf noktası bu… 30 Mart Yerel Seçimleri ülkemize refah, huzur ve mutluluk getirecek yeni bir başlangıç olur İnşallah.