Dünya Bankası’nın yayınladığı istatistiklere göre 2014 öncesi tarımsal üretimde dünyada beşinci sırada olan Türkiye, 2014 yılında dokuzuncu sırayı aldı. Türkiye’de tarımsal GSYH 2003 yılında 30,8 milyar USD iken 2018 yılında 44,1 milyar USD oldu.

Tarım günümüzde artık “tarım-gıda” haline gelmiştir ve sektör, diğer sektörlere benzer şekilde, ulusal sınırları aşan kurumsal ağ desteği ile dünya piyasasına mal ve ürün arz eden, “ticaretin uluslararasılaşmasının” hızla arttığı bir görünümdedir. Bu değişim, çiftçileri, imalatçıları, pazarlamacıları, perakendecileri, tüketicileri, mal ve ürün akışına müdahale eden hükümetleri etkilemektedir.

Türkiye’de tarım denilince ilk öne çıkan nokta, Tarımın GSYH’ya katkısının sürekli azalmasıdır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında cari fiyatlarla tarımın GSYH’daki payı yüzde 42.8 iken 1970’li yıllarda yüzde 36, 1985 yılında yüzde 25, 1990 yılında yüzde 16.0, 2000 yılında yüzde 13.5, 2010 yılında yüzde 10 oranında gerçekleşmiştir. 2017 yılında 851 milyar USD olarak gerçekleşen GSYH’nın yüzde 6’sını (52 milyar USD), 2018 yılında 784 milyar USD olarak GSYH’nın yüzde  5.7’sini  (44.1 milyar USD) Tarım sektörü (ormancılık ve balıkçılık dahil olarak hesaplanıyor) oluşturmaktadır.

Türkiye’de tarımsal GSYH 2003 yılında 30,8 milyar USD iken 2018 yılında 44,1 milyar USD olmuş. Tarımsal GSYH 15 yılda USD bazında sadece 13,3 milyar USD artış göstererek, 1,4 katına çıkmış durumdadır. Ancak bu artış, diğer ana sektörlerin çok gerisinde kalmaktadır. 2003 yılında 77,5 milyar USD olan sanayi sektörünün GSYH’si, 2018 yılına gelindiğinde 2003 yılının yaklaşık 3 katına çıkarak 225 milyar USD seviyesine ulaşmıştır. Hizmet sektörü ise 15 yılda 165 milyar USD’dan 415,3 milyar USD düzeyine çıkarak 2.5 katına çıktı.

Dünya Bankası’nın yayınladığı istatistiklere göre 2014 öncesi tarımsal üretimde dünyada beşinci sırada olan Türkiye, 2014 yılında dokuzuncu sırayı almaktadır. Geçtiğimiz on yıldaki olumlu gelişmelere rağmen Türkiye dünyadaki ülkeler arasında işgücü verimliliğinde 30’lu, arazi verimliliğinde ise 20’li sıralardadır. Aslında bu verimlilik konusu Türkiye’de en önemli sorunlardan olmaktadır. Örneğin son 5 yıllık ortalama verilere bakıldığında Türkiye’nin dekar başına fındık verimi 77 kilogram iken FAO (Dünya Gıda ve Tarım Örgütü) verilerine göre hemen yanı başımızdaki Gürcistan’da dekar başına fındık verimi 178 kilogramdır. (Bizim iki katımızdan fazla) İtalya’da dekar başına fındık verimi 146 kilogram iken ABD’nin dekar başına fındık verimi ise 254 kilogram. Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatı içinde fındığın payı 2018 yılı itibariyle yüzde 10 seviyesinde ancak 3 yıldır miktar bazında fındık ihracatımız artarken, ihracat gelirimiz tam tersine azalıyor.

Son on yılda tarım-gıda ihracatının toplam ihracat içindeki payı yüzde 10’larda, seyretmektedir. 2017 yılında tarımın ihracattaki payı yüzde 10.8 (17milyarUSD), ithalattaki payı yüzde 2.1’dir (5 milyar USD)

2007 yılında çalışanların yüzde 22.5’i tarım sektöründe çalışırken bu oran 2017 yılında yüzde 19.4’e gerilemiştir. Türkiye’de 2017 yılı itibariye 28 milyonu geçen çalışanın yaklaşık 5 milyonu tarım sektöründe çalışmaktadır. Bu noktada Avrupa’nın iki büyük tarım üreticisi Fransa ve İspanya’nın rakamlarını verelim: Fransa 55 milyar USD’lık tarımsal üretimi, toplam istihdamın yüzde 2.6’sı ile gerçekleştirirken İspanya, 43 milyar USD’lık tarımsal üretimi toplam istihdamın yüzde 4.3’ü ile gerçekleştirmiştir.

Günümüzde Türkiye’de 20 milyon dolayında kırsal nüfus bulunurken TÜİK temel projeksiyonuna göre 2026’da 16.7 milyona, 2034’de 12 milyona, 2042’de 9 milyona, 2050’de 4.5 milyona gerileyecektir. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olan çiftçi sayısı 2002 yılında 2,588,666 iken 2017 yılı itibariyle 2,132,491’e düşmüştür. Üretim yapılan alan ise bu 15 yıl içerisinde 164 milyon dekardan 148 milyon dekara inmiştir.

TÜİK verilerine göre 2006 yılında 17.44 milyon hektar olan tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerin ekim alanı 12 yılda yaklaşık yüzde 11.5 azalarak 2018’de 15.43 milyon hektara geriledi. Sebze, meyve ve süs bitkileri de eklendiğinde 2018’de 23.2 milyon hektara ulaşan ekilebilir alan ve 37.81 milyon tarım alanı mevcuttur. Ancak 2006 yılında Türkiye'nin toplam tarım alanı 40.5 milyon hektar olarak açıklanmıştı. Yani 12 yılda 2.7 milyon hektar alan tarım alnından çıkmıştır. Dünya Bankası verilerine göre yüzölçümü Türkiye'nin kaybettiği tarım alanlarından daha küçük 90 ülke mevcuttur.

Dünyada hükümetler, kendi tarım politikalarında genelde “destekler” yoluyla ilerlerler. Küresel anlamda AB ve ABD’de verilen destekler kırsal kalkınma, sürdürülebilir tarım olmak üzere yalnızca üretim aşamasına değil hasat sonrasını da içeren yatırımlara yönelik iken Türkiye’de verilen desteklerin doğrudan destekler ekseninde yoğunlaştığı görülmektedir. OECD'nin 2018 yılı Tarım Raporu’nda Türkiye'de tarıma doğrudan verilen desteklerin OECD ortalamasından fazla olduğunun altı çizilmektedir. Raporda “ticareti en çok bozucu" desteklerden biri olarak değerlendirilen piyasa fiyat desteğinin baskın bir ağırlığa sahip olmasının ise üreticilerin nakit destek ödemelerine olan bağımlılığına işaret ettiği ifade edilmektedir.

Üreticiye destekler piyasa fiyat desteği ve bütçeden yapılan desteklerden oluşmaktadır. Türkiye’de piyasa fiyat desteğinin üreticilere transfer içindeki payı yüzde 65-80 bandında hareket etmeye devam ederken, bu oranlar AB’de ortalama yüzde 20’ye düşmüştür. Yapılan reformlar sonrası üreticilerin desteklerinin yükü tüketicilerden vergi verenlere kaydırılmıştır. Piyasa fiyat desteği iç müdahaleden ziyade sınır korumalarıyla sağlanmaktadır. Türkiye’de üreticilere transferlerin büyük oranda piyasa fiyatlarından kaynaklanması sonucunda transferlerin faturası büyük oranda yükselen iç fiyatlar sonucu tüketicilere çıkmaktadır.

Tarıma transferlerden piyasa fiyat desteği dışında kalanlar (toplam transferlerin yaklaşık yüzde 20’si) bütçeden karşılanmaktadır. Bütçeden üreticilere doğrudan yapılan sübvansiyonların menüsünün 2007’den sonra çeşitliliği artmıştır. Menüde beş ana grupta 120 civarında kalem bulunmaktadır. 2015 yılında üreticilere bütçeden doğrudan ödenen miktar yaklaşık 10 milyar TL, yaklaşık 3.7 milyar USD’dır. Çiftçilerin yüzde 55’e yakını bin liranın altında destek almaktadır. Bu çiftçilerin toplam destek içindeki payları sadece yüzde 10’dur. Buna karşın 10,000 liranın üstünde destek alanların çiftçiler içindeki payı yüzde 4’ü bulmamasına rağmen desteklerin yüzde 40’ını almaktadırlar.

2003-2017 döneminde çiftçilerimize 103 milyar TL nakit destek verildi. Tarıma sağlanan destek miktarı 2018 yılında 14.55 milyar TL olurken 2019 yılı Ocak-Haziran döneminde tarımsal destekleme ödemeleri 11.86 milyar TL (yüzde 12 artış) olarak gerçekleşmiştir.

Uzmanlara göre destekler konusunda iki konu öne çıkıyor: Ödemelerin ne kadarı gerçekten çiftçi ve üretim için verildi? Çünkü bugün arazi sahipleri kendi üzerine kayıtlı olduğu için ürün üretmese de alan bazlı destek alıyor. Ama gerçekten üreten kiracı konumundaki üreticiler ise bu destekten yararlanamıyor. Ayrıca ne kadar üretirse üretsin üretici aynı tutarda destek alıyor. Yani kimse, üretimi artırmak için teşvik edilmiyor. Dolayısıyla üretimden uzaklaştırıcı, arazilerin verimsizliğini artırıcı bir etkisi ortaya çıkıyor.

OECD, piyasa fiyat desteği yerine çevreyi ve doğayı koruyarak sürdürülebilir ve verimli üretim çerçevesinde üreticilerin eğitimi, yenilikler ve tarımsal altyapı projelerine ağırlık verilmesini önermektedir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre, tarım sektörünün kullandığı kredi tutarı 2017 sonu itibariyle 88.2 milyar lira iken 2018 sonunda 100 milyar lira barajını aşarak 102.7 milyar liraya ulaştı. Bu kredilerin yüzde 70’i kamu bankaları tarafından kullandırıldı. Kamu bankalarında ise sübvansiyonlu düşük faizli tarım kredileri kullandıran tek banka olan Ziraat Bankası’nın payı yüzde 93 seviyesindedir.

Tarım sektöründeki ciddi sorunlara, darboğazlara rağmen çiftçinin genel olarak borcuna sadık olduğu söylenebilir. Tarımda takipteki toplam kredi tutarı 2018 yılı sonu itibariyle 3.8 milyar lira. Genel olarak ise takipteki kredilerde artış var. Bankacılık sektöründe takipteki kredi oranı 2018 sonu itibariyle yüzde 3’ten yaklaşık yüzde 4’e, tarım sektöründe ise takipteki kredi oranı aynı dönemde yüzde 2.8’den yüzde 3.7’ye çıkmıştır.