Sovyetler Birliği’nin son yılları ağır ve kanlı hadiselerle doludur. Soğuk savaşın bitmesini simgeleyen Batı ile Sovyetler Birliği arasında yol almağa başlamış, ısınma Sovyetler Birliği’nin içinde önemli siyasi değişimlerin eşliğinde sürüyordu. 1970-80-li yılların ekonomik durgunluğuna, her tür yolsuzluklara, adaletsizliklere bir de siyasi değişim havası eklenince durum politbüronun kontrolünden çıkmaya doğru hızla ilerlemeye başlamıştı. Bütün bunlar azmış gibi, yaranmış durumu kendi çıkarlarına kullanmak isteyen Sovyet ve diaspora Ermenileri Azerbaycan’ın tarihi toprakları olan Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan koparılarak Ermenistan’a verilmesine çalıştılar. Doğal olarak, Azerbaycan halkı buna çok sert tepki vermiş ve Karabağ’ın Azerbaycan’dan koparılması planlarına itiraz sesini Sovyet yönetimine meydanlardan yüceltmiştir. Dağlık Karabağ sorununun ortaya çıkması ve Sovyet yönetiminin bu konuda adaletsiz yaklaşımı ile Azerbaycan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) esaslarının çöktüğünü anlamış, kendi bağımsızlığı uğurunda faaliyete geçmiştir. 1987 yılında başlayan bu süreç 1990 yılına kadar ara vermeden devam etmiş ve geri çevrilemez bir çığ haline gelmişti. SSCB yönetimi Azerbaycan’daki durumu çeşitli yollarla bastırmak istese de halkın iradesine karşı koyamamıştır. Azerbaycan halkının haklı taleplerine karşı faaliyete geçen Ermenilerin ve Azerbaycan karşıtı güçlerin provokasyonlarına uyan Sovyet yönetimi Azerbaycan’a karşı kanlı ve şiddetli olaylarla tarihe geçecek Kanlı Ocak olaylarını gerçekleştirmişler. O dönem SSCB yönetiminin başında olan Mihail Gorbaçov, SSCB Anayasası’nın 119, Azerbaycan SSC Anayasası’nın 71. maddelerine aykırı bir şekilde başkent Bakü ve Azerbaycan’ın diğer önemli kentlerinde 20 Ocak 1990 tarihinden itibaren olağanüstü hal ilan edilmesi yönünde kararname imzalamıştır. Söz konusu olağanüstü hal kararnamesinin halka ilanı gerçekleştirilmeden, Bakü sokaklarında Sovyet ordusunun özel birlikleri tarafından 82 kişi amansızca öldürülmüştü. Halka herhangi bir bilginin verilmesinin önüne geçilmesi amacıyla aynı gece Azerbaycan devlet televizyon ve radyo binasının elektrik trafosu KGB tarafından patlatılmıştı.

132 KİŞİ HUNHARCA KATLEDİLDİ
19 Ocak 1990 tarihinde gece yarısına yakın saatlerde ateş açarak ilerleme emri alan ve çoğunlukla Rusya’da yaşayan Ermenilerden oluşan Sovyet özel askeri birlikleri 20 Ocak sabahına doğru silahsız sivil ahaliye hücum ederek 132 kişiyi hunharca katletmiş (onların arasında çok sayda kadın, çocuk ve ihtiyarlar da olmuştur), 612 kişiyi sakat kalacak şekilde ağır yaralamıştır. 841 kişi totaliter rejim tarafından hapse atılmıştır. Katliamı gerçekleştirmiş Sovyet özel birlikleri görevi tamamladıktan hemen sonra 20 Ocak sabahında artık Azerbaycan’ı terk etmişlerdi. Bakü sokak ve caddelerinde ise ülkeye yeni getirilmiş çok sayıda sıradan Sovyet askerleri dolaşmakta idi. Azerbaycan’da böyle bir katliamın gerçekleştirilmesi sebeplerinden biri o dönemde Sovyetler Birliği’nin diğer cumhuriyetlerinde de bağımsızlık mücadelesi veren halkları korkutmak olmuştur. Azerbaycan’da katliam gerçekleştikten sonra Sovyet merkezî hükümeti yetkilileri ve rejimin Azerbaycan’daki resmi temsilcileri halkın iradesini, mücadele ruhunu kırdıklarını düşünseler de onların beklentilerinin aksine Kanlı Ocak olaylarının yaşattığı ortak acılar Azerbaycan halkını daha da birleştirmiş, saflarını çoğaltmış, iradesini güçlendirmiştir. Sovyet tanklarının mübariz Azerbaycan oğullarını ve kızlarını ezerek şehitlik mertebesine yücelttiği sokak ve caddeleri o günden itibaren Azerbaycan’da sevinç simgesi olarak kullanılmaktan vazgeçilmiş karanfillerle süsleyen Azerbaycan halkı Ocak hadiselerinden sonra kendi geleceğinin Sovyetler Birliği’nde olmayacağına son bir defa daha emin oldu. 1990 Kanlı Ocak olayları Azerbaycan’da olduğu gibi Azerbaycan’dan kenarda yaşayan soydaşlarımızın kalplerinde de derin izler bırakmıştı. Onlar yaşadıkları ülke ve kentlerde bir yere toplaşarak Azerbaycan halkı ile dayanışma halinde olduklarını belirtmiş, bu cinayetleri planlayarak hayata geçirenleri kınamış, onların mahkeme karşısında cevap vermelerini talep etmişler.

CUMHURİYETİN KURUCULUĞUNU HAYDAR ALİYEV ÜSTLENDİ
Ocak olayları gerçekleştiği zaman Azerbaycan’dan uzakta, Sovyetler Birliği’nin başkentinde yaşayan ve totaliter rejimin takiplerine maruz kalan Azerbaycan’ın büyük oğlu Haydar Aliyev de ailesi ile birlikte hayatını riske atarak 21 Ocak tarihinde Azerbaycan’ın Moskova’daki Daimi Temsilciliği’ne gelmiş, basın toplantısı düzenleyerek Azerbaycan halkına başsağlığı dilemişti. Bu zor anlarda kendi halkı ile birlikte olduğunu beyan etmiş, totaliter rejimi sert bir dille eleştirerek Azerbaycan halkının başına gelen bu amansız katliamın Mihail Gorbaçov’un ve onun yönettiği bir çetenin ameli olduğunu korkmadan söylemiştir. Haydar Aliyev’in SSCB yönetiminin en üst kurumu olan politbüro üyeliğinden ve SSCB Başbakanı Birinci Yardımcısı görevinden 1987 yılında ayrılmak zorunda bırakılması Ermenilerin, Azerbaycan karşıtı güçlerin ve onların istekleri ile hareket eden Mihail Gorbaçov’un Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan koparılarak Ermenistan’a verilmesi planlarının gerçekleştirilmesi yönünde en önemli aşama olmuştu. Tarihe bakılırsa Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü meselesinin gündeme gelmesi ve Azerbaycanlılara karşı ikinci sınıf muamelelerinin geniş hale gelmesi Haydar Aliyev’in görevden ayrılmasından hemen sonra başlamıştır. O günlerde, fiziki imha da dahil olmakla her türlü tehlikeyi göz önüne alarak katliamın gerçek suçlularının adlarını korkmadan çekerek vatanı karşısında evlatlık borcunu ödemek için Azerbaycan’ın Moskova’daki Daimi Temsilciliği’ne gelen Haydar Aliyev kaderin ona halkının özgür cumhuriyetinin kurucusu rolünü üstlenmesi kimi önemli bir vazife yazdığından habersizdi. Yıllar geçti ve Azerbaycan halkı Sovyetler Birliği’nden ayrılarak 71 yıl aradan sonra yeniden özgürlüğüne kavuştu ve Azerbaycan Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti. 

Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun çözümü için yoğun çaba gösteriyor
Bugün bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti kendi çabaları ve yürüttüğü doğru siyasetle ayakta kalarak ve dost ve kardeş ülkelerle ilişkilerini sürdürmektedir. Ermenilerin ve Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı açtığı savaş sonucunda Sovyetler Birliği’nin son yıllarında ve bağımsızlığının ilk yıllarında Dağlık Karabağ ve etrafındaki 7 bölgenin Ermenistan tarafından işgal edilmesine, bir milyondan çok Azerbaycanlı mültecinin Ermenistan’daki ve savaş bölgesindeki evlerini terk ederek büyük Bakü ve başka şehirlere göç etmesine rağmen Azerbaycan gelişmeğe, güçlenmeğe ve uluslararası arenada kendine has yer tutmağa nail olmuştur. Ermenistan tarafından işgal edilmiş Azerbaycan topraklarının geri döneceğine şüphesi olmayan Azerbaycan, Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ sorununun barış yolu ile çözülmesine çaba göstermektedir. Bununla birlikte, Azerbaycan kendi askeri gücünü ve potansiyelini daha da arttırmaktadır ve Ermenistan’la barış görüşmeleri sonuç vermezse halkımız ve devletimiz topraklarımızı askeri çözüm de dahil olmakla mümkün olan tüm yollarla geri almağa hazırdır. Bu ruhu en iyi sergileyen olay, 12 Kasım 2014 tarihinde Ermenistan’ın Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarında askeri talim geçmek kimi provokasyona el atması zamanı Azerbaycan ordusu tarafından Ermenistan’ın askeri helikopterinin düşürülmesi olmuştur. 1990 yılında Azerbaycan’da baş gösteren Kanlı Ocak olayları Türkiye’de de yankı bulmuştur. Türk halkı Azerbaycanlılarla dertlerini paylaştıklarını göstermek ve kardeşlerinin acısını dünyaya duyurmak amacıyla Türkiye’de ve başka ülkelerde yürüyüşler düzenlemiş, medyada kamu ile bilgi paylaşmıştı. Bütün bunlar kardeşliğimizin içtenliğinin göstergesi olmakla birlikte bağımsızlığımıza kavuştuktan sonra ilişkilerimizin daha da güçlenmesine sağlam zemin teşkil etmiştir. Bugün Azerbaycan’la Türkiye’nin arasına kimse giremez, çünkü milli bağlara dayanan Azerbaycan-Türkiye ilişkileri gibi dünyada başka böyle ilişkisi olan iki devlet yok.