Türkiye, Rusya ile tarihi bir geçmişe sahip. Son yaşanan uçak krizi sonrasında ilk kez St. Petersburg’daki zirvede bir araya gelen iki lider Erdoğan ve Putin, ilişkilerin kaldığı yerden devam etmesi ve daha ileriye gitmesi için önemli kararlar aldı. AB Uzmanı Musa Karademir, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri dünden bugüne analiz ederek geleceğe dönük değerlendirmelerde bulundu. 

TÜRKİYE, 2. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA YÜZÜNÜ BATI’YA ÇEVİRDİ
Türkiye-SSCB ilişkileri, 2. Dünya Savaşı’na kadar iyi bir seyir izledi. 1928’de Cenevre’de toplanan Silahsızlanma Konferansı’na SSCB’nin önerisiyle Türkiye de çağrıldı. İstiklal Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin ilk kez katıldığı uluslararası konferansta, “topyekün silahsızlanma” konusunda SSCB’nin tezini destekledi. Türkiye Avrupa’daki gruplaşmalar karşısında, 1933-1936 yıllarında SSCB’yle işbirliğini korudu. 1935’de Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması on yıl süreyle uzatıldı. Türkiye Balkan Antantı’na SSCB’yle savaşa sürüklenmeyeceğine ilişkin çekince koydu. SSCB’nin 2. Dünya Savaşı sonrasında Doğu Avrupa’yı işgal etmesiyle birlikte, küresel anlamda komünizm ve emperyalizm mücadelesi başladı. Bu gelişmelerin ardından Türkiye tavrını, Batı’dan yana kullandı ve Batı’nın en önemli kurumlarına (NATO, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği gibi), üye oldu. SSCB’nin Türkiye üzerine emelleri açıktı ve özellikle de Boğazlar yoluyla sıcak denizlere inme politikasından dolayı, Türkiye’yi işgal etmek gibi niyetler taşımaktaydı. Hatta SSCB, Türkiye’ye bir nota vererek Boğazlar’dan üs ve Doğu’dan toprak istedi. 
Ancak ABD Başkanı Truman’ın açıkladığı ve tarihte “Truman Doktrini” olarak biline manifesto sonrasında, Türkiye’ye ekonomik, askeri ve siyasi destek sağlandı. Bunun karşılığında da Türkiye, ABD ve Batı’nın uç karakolu oldu. ABD’nin SSCB’yi “çevirme politikası”nda da önemli aktörlerinden biri haline geldi. Türkiye-Rusya ilişkileri Soğuk Savaş döneminde, durgun ve en alt seviyedeydi. İlişkilerin gelişmesi ancak SSCB’nin dağılması ve Rusya Federasyonu’nun kurulmasıyla, 1991’den sonra, önce ekonomik alanda hızla gelişmeye başladı. Daha sonraki zaman içinde ise Türkiye’nin SSCB’den bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri ile kurmaya çalıştığı ilişki çabalarının yarattığı rekabet, hem siyasi alanda hem de ekonomik alanda ilişkileri ileri düzeye taşıdı.

TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL ETKEN ÜLKE OLMASI RUSYA’NIN TEMEL ALGISINI OLUMLU ETKİLEDİ
Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda, Rusya Federasyonu’nun kendini toparlamasının uzun sürmediğini görmek mümkündür. Dağılmanın ardından yaşanan toparlanmayla, Rusya tekrar uluslararası arenadaki gücünü kazandı ve eski bağdaşığı Çin ile derin siyasi ve ekonomik birlikler kurdu. Hatta Pasifik ve Orta Asya bağlamında ABD’nin korkulu rüyası olmaya başladı. Türkiye ile Rusya bir yandan rekabet halindeyken, diğer yandan da derin ekonomik ve siyasi ilişki için politik zemin çalışmaları yapmaktadır. Türkiye’nin ABD ve Batı yanlısı tutumu doğal olarak, Türk-Rus ilişkilerinde önemli argümandır. Rusya’nın temel algılarına bakacak olursak, Rusya, ABD’nin dünyanın merkezinde olma çabasında ve Ortadoğu ile Orta Asya eksenin de geliştirmeye çalıştığı yenidünya düzeninde, Türkiye’nin ABD’nin her daim yanında yer almasına kuşkuyla bakmaktadır. Büyük Ortadoğu Projesi ve Arap Baharı’ndaki gelişmeler, sıranın Suriye’den sonra İran, Ürdün, Yemen, Suudi Arabistan’a gelme olasılığı ve Türkiye’nin alacağı tutumun tahmin edilmesi, Rusya açısından kaygı verici olarak tanımlanabilir.
Ayrıca Rusya’nın Batı ile yaşadığı Ukrayna krizi ve Kırım’ı işgal edip, Rusya topraklarına katması (17 Nisan 2014) sonrasında, Avrupa’nın enerji güvenliği riskini ortaya çıkarmış ve Suriye başta olmak üzere, bölgede bilek güreşi ve diplomasi oyunlarıyla kartlar her seferinde yeniden dağıtılmıştır. Öte yandan da Türkiye’nin güçlü bir NATO ülkesi olması ve aynı zamanda bölgesel etken ülke olması da Rusya’nın temel algılarını olumlu yönde etkilemektedir. Rusya, Türkiye’nin bölgesel güç olduğunu kabul etmektedir.