Türkiye Almanya ilişkileri, tarihte görülmemiş düzeyde, en kötü dönemini yaşamaktadır. Karşılıklı restleşmelerin getirdiği gerginlik, hem Türkiye Almanya hem de Almanya üzerinden Avrupa Birliği ilişkilerine ciddi zarar vermektedir. Almanya, AB’de söz sahibi olan ve AB’nin dominant ülkesidir. Dolayısıyla da bazı AB ülkeleri, Almanya’nın tutumuna göre (baskısına göre de) Türkiye’ye AB üzerinden tavır sergilemektedir.
Özellikle geri kabul ve vize serbestisi görüşmelerinin devam ettiği 2015 ve 2016 boyunca en üst düzeyde pozitif devam eden ikili ilişkiler, 15 Temmuz sonrası yaşanan siyasi ve diplomatik sorunlar nedeniyle bozulmaya başladı.
Türkiye, Almanya’nın ve AB’nin, darbeye gereken hassasiyeti ve kınamayı göstermediğini savunurken, Almanya’da iplerin gerilmesi için adeta bu sürece suskunluğunu bozarak karşılık veriyordu.
AB’de artan ırkçılık ve fundamentalizm, sol partileri bile ırkçı söylemlere iterken, sağcı Merkel’de Eylül ayında yapılacak genel seçimlerde, Türkiye üzerinden, iç politikaya ve Alman halkına mesaj vermeye çalışmaktadır.
İşte Gerileme Neden olan Başlıca Konular;
- Jan Böhmermann’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret etmesine, Alman hükümetinin demokratik özgürlük demesi,
- Ermeni tasarısının Federal Mecliste kabul edilmesi,
- Die Welt gazetesi Türkiye muhabiri Deniz Yücel'in terör propagandası yapmak suçundan tutuklanması, Ayrıca 22 Alman’ın tutuklu olması,
- Alman milletvekillerinin İncirlik Hava Üssü’nü ziyaretine Türkiye’nin izin vermemesi,
- Almanya’daki Fetöcülerin iade edilmemesi ile PKK ve Fetöcü terör yapılanmalara Almanya’da izin verilmesi,
- Türkiye’deki referandum sürecinde, Almanya ve diğer bazı AB üyesi ülkelerde (Hollanda, Belçika, Danimarka, Avusturya vs.) yapılmak istenen etkinliklere izin verilmemesi,
- Casusluk krizi,
- Almanya’nın AB’den mali yardımları kesin çağrısı,
- Geri Kabul ve Vize Serbestisinin tamamen askıya alınması,
Almanya’da Mayıs 2017’de yapılan eyalet seçimlerinde, Merkel güçlenerek çıktı. Bunun yarattığı atmosfer içinde Merkel, Türkiye’yi iç siyaset malzemesi yaparak, genel seçimlerden de zaferle çıkmak istiyor.
Merkel, Türkiye’nin yaklaşık iki yıldır GB’ni güncellenmesine ilişkin taleplerine itiraz etmezken, gerilen ilişkiler üzere, “güncellemeyeceğiz” diye açıklama yapması, aslında nasıl bir politik oyun içinde olduğunu açıkça göstermektedir. Gerilen ikili ilişkilerin, AB’ye yansıtılması, son derece üzücü ve diplomatik kuralların dışındadır.
Türkiye’nin GB’den beklentisi, AB şemsiyesi altında görüşmeler yoluyla güncellemektir. Oysa Almanya her seferinde ilişkileri adeta daha da derinleştirerek, bir çıkmazın içine itmeye çalışmaktadır.
GB nedir? Sorusuna verilecek tek doğru cevap; 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) ile Türkiye-AB arasında ekonomik entegrasyonun başlangıcını öngören ve bunun içinde malların, sermayenin serbest dolaşımını sağlayan, sanayi mallarında gümrükleri sıfırlayan, ortak ticaret politikası ve ortak gümrük tarifesine (ortak dış ticaret politikası) geçilmesine olanak tanıyan ve AB mevzuatına uyum yükümlülüklerini beraberinde getiren bir Hukuk Metni’dir. Bu metin aynı zamanda rekabet, devlet yardımları, fikri mülkiyet hakları, tüketiciyi koruma vb. yasaların yakınlaştırılmasını da içermektedir.
GB, her ne kadar Türkiye-AB arasında imzalanan bir anlaşma olarak algılansa da esasen bir anlaşma değildir. Ankara Anlaşması (1963) ve Katma Protokol (1973)’den kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesinin ve “son döneme” girilmesinin bir tezahürüdür.
Neden Gümrük Birliği
Öncelikle 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi’nde alınan “Karar” çerçevesinde “Gümrük Birliği” süreci başlamıştır. Türkiye’nin AB ilişkilerini derinleştirmek amacıyla almış olduğu bu siyasi karar bizi, 1 Ocak 1996’da GB’ne sokmuştur.
Katma Protokol’de yer alan, 12 yıllık ve 22 yıllık süre sonunda, sanayi mallarının gümrükleri sıfırlanır ibaresi, 1995 yılına denk gelmiştir. O dönemin Hükümeti (Tansu Çiller) bir karar vermek durumundaydı: ya AB’ye tam üye olmadan, gümrükleri sıfırlamayacak ve AB’ye tam üyelik şartı koşacaktı ya da Katma Protokol’ün öngördüğü şekilde, AB’ye tam üye olmamış bir Türkiye olarak, AB’nin Gümrük Birliği Alanı’na girecekti. Sonuç; 22 yıllık Mal Listesi’nin 31 Aralık 1995’de bitmesiyle, 1 Ocak 1996 Türkiye Gümrük Birliği’ni kabul etti. Bunu da 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda teyit etti.
Böylece o dönemki siyasi irade, Soğuk Savaş’ın hemen sonrasında dünyada meydana gelen konjonktürün; Türkiye’nin AB’ye girmesini engelleyici bir süreç olduğunu göz önünde bulundurarak, GB’ne girmenin fayda sağlayacağı inancını taşımıştır.
Türkiye-AB arasındaki GB, tersine işleyen bir sistemdir. Çünkü AB üyesi ülkeler, tam üye olmadan AB ile ekonomik entegrasyona girmemişlerdir. Oysa Türkiye, tam üye olmadan, GB’ne girme cesaretini göstermiştir. Aradan geçen 21 yıl sonra da ise Türkiye, GB’yi güncelleme talebinde bulunmuştur.
Gümrük Birliği Ne Kazandırdı? Ne kaybettirdi?
1980 Darbesi sonrası iktidara gelen ilk sivil hükümet Turgut Özal’dı. Özal, iktidar olmadan önce 24 Ocak Kararlarını hazırlayan kişiydi. 1979 yılında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel tarafından Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirilmişti.
Özal tarafından hazırlanan ve literatüre 24 Ocak Kararları olarak geçen “Ekonomik Yapısal Dönüşüm Programı” serbest piyasa ekonomisine geçişin anahtarı nitelindeydi.
Serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci, darbeyle sekteye uğramış, ancak Özal’ın siyasete girip, İktidar olmasıyla, 1983’den itibaren yeniden ülke gündemine girmiştir.
Serbest piyasa ekonomisine geçiş başlıca nedeni, dünyadaki globalleşme hareketlerinin hız kazanması ve bölgesel ekonomik ve siyasi entegrasyon olan AB’nin de bu sistemin bir parçası olmasıydı.
Globalizm ve onun bünyesinde oluşan serbest piyasa ekonomisi, Türkiye’de de değişim ve dönüşüme yol açmıştı. Ancak siyasi, sosyal ve hukuki alt yapısı hazırlanmadan ortaya çıkan bu oluşum, Türkiye’de ciddi kırılmalara yol açtı.
1995’lere gelindiğinde, aradan geçen 10 yılda iyi-kötü belli bir sisteme oturmuş olan serbest piyasa ekonomisinde ciddi zorluklar yaşanıyordu. Kimse rekabet, kalite, düşük maliyet, dünya pazarları, ihracat, tüketici hakları, kalite ve sertifikasyon, finans, yurtdışı yatırım, insan kaynakları yönetimi gibi kavramlarını bilmiyordu. Türkiye kendi içinde üretiyor ve tüketiyordu. İhracat rakamları ise yaklaşık 20 Milyar USD civarındaydı. Daha çok da montaja dayalı sanayi yapısı mevcuttu.
GB ile birlikte Türkiye başta ekonomi olmak üzere, hemen her alanda gerçekten yapısal bir dönüşüm sürecine girdi. GB ile birlikte peş peşe yeni yasalar çıkarıldı. Türkiye ilk defa Rekabet Kanunu, Tüketici Kanunu, Patent Hakları gibi kavramlarla tanıştı.
Malların serbest dolaşımı sonucu AB’den, ucuz ve kaliteli mal girişi oldu. Bu da üretim yapan tüm sektörleri, değişim ve dönüşüme zorladı. Türk insanı, ihracat yapmayı, rekabet etmeyi, kaliteli üretimi, üretim sonrası hizmet vermeyi, pazar yarışını, markalaşmayı ve daha pek çok kavramı öğrendi. GB, bir bakıma, Türkiye’yi önce AB’ye ardından da dünyaya açtı. Bu yönüyle de GB, Türkiye’nin bugünlerine önemli katkılar sağlamıştır.
Bugün gelinen noktada ise Türkiye aradan geçen onca yıla rağmen, AB tam üyesi olamamıştır. Ancak GB halen devam etmektedir. GB’den her iki tarafta (Türkiye ve AB) karşılıklı çıkar sağlamıştır.
GB’nin esası, AB’ye aday üye ülkeyi siyasi entegrasyona götürecek, ekonomik ve parasal birliği sağlayacak argümanları oluşturmaktır. GB ile Malların, Hizmetlerin, Sermayenin ve Kişilerin serbest dolaşımı sağlanır. Ortak ticaret ve gümrük tarifesi uygulanır ve üçüncü ülkelere karşı tek gümrük tarifesi geçerlidir. Bu yapının bir sonraki aşama ise parasal birliktir.
Bütün bunların tam ve eksiksiz gerçekleşmesi içinse AB’ye tam üye olmak gerekir. AB’nin karar alma mekanizmalarında masa başında ve oy sahibi olmalıdır. Oysa Türkiye, 1963’den bu yana hala AB’nin kapısında beklemektedir. Son 50 yılda dünyada çok ciddi siyasi ve sosyal değişimler yaşanmıştır. 6 Kurucu üye ile başlayan AB (AET), bugün 27 üyeli (İngiltere Brexit ile AB’den ayrıldı) bir yapıya dönüşmüştür. Parasal birlik gerçekleşmiş ve Serbest Ticaret Anlaşmaları ile AB, gücüne güç katmaya çalışmaktadır. Bugün yaşadığı ekonomik ve siyasi krizlere rağmen AB devam etmektedir ve edecektir de…