Finansal sistemin içinde yer alan tüm unsurların temelinde paranın maliyeti ve bu maliyet karşısında elde edilecek görece 'kar'ın nasıl ve hangi yöntemle uygulanmasının kararı yatar. Paranın maliyeti karşısında elde edilecek olan karın da karşılığı elde edilmesi hedeflenen faiz tutarıdır.

Londra'da elindeki dövizi TL ile değişmek isteyen, kimi zaman da bunun tersini yapan bir yatırımcı grubu bulunmaktadır. Uluslararası kuruluşların Türkiye ile alakalı olan departmanları finansal piyasalardaki iniş çıkışlardan faydalanmak, TL'nin cazip faizinden yarar sağlamak için her zaman fırsat kollarlar.

Geçtiğimiz haftalarda yaşadığımız hadisede, Türkiye'nin seçim sürecindeki sorunları ve TL’nin aşırı değer kaybedeceği spekülasyonları yapılarak Türk Lirası satıldı. Bunun yapmanın maliyeti ise elinde olmayan Lira'yı satarak onun faizine katlamak modeliyle yürütüldü. TL bulma maliyeti için gecelik swap faizi bu şekilde ülkemizin gündeminde yer almaya başlamış oldu.

Bu noktada hamleler önceden sezilerek bu işlemin ülkemize karşı yapılan yeni bir ekonomi atağı olduğu anlaşıldı ve TL sağlamamak adına tüm imkanlar ekonomi kurmaylarımız tarafından seferber edildi. TCMB çok sağlam bir duruş sergiledi. Banka, rezervlerini güçlendirmeye yönelik çok seri adımlar attı. Fakat en önemli hamle; az önce de ifade ettiğim üzere Londra'da TL'nin değer kaybedeceği yönünde pozisyon alanlara, bu pozisyonlarını sürdürmek için gereken TL'yi sağlamamak oldu.

Londra'da TL bulma maliyeti gecelik yüzde 1300'e kadar fırladı. TL'yi satanlar şimdi pozisyonlarını kapatamıyorlar ve temerrüt yolunda ilerliyorlardı. Kimileri büyük kurumlar oldukları için aynı departmanların farklı kanallarından bu fonlamayı buldular. Bu noktada TCMB tarafından TL’ye karşı yapılacak olası ataklara karşı sağlam durmaya devam edeceğiz mesajı net olarak verilmiş oldu.

Dolar / TL bu süreç başladığında 5.47 seviyesindeydi, sular durulduğunda gecelik swap faizi yüzde 30'lara kadar geriledi.

Peki kısa süreli bu finansal atakların bize faturası ne oldu? Türk Lirası operasyonun başladığı güne göre yüzde 2 değer yitirdi, borsamızdaki şirketlerin değeri yüzde 10 düştü, 2 ve 10 yıllık tahvil faizimiz 3 tam puan yükselişle sırasıyla yüzde 19'u aştı ve yüzde 21'i aştı. Dünya basını işi abartarak durumun çok ciddi olduğunu haber yaptı. Reel sektörün maliyetleri arttı. Merkez Bankası faiz artırdı, yapacağı faiz indirimine ilişkin beklentiler azaldı.

Borsamız sert bir şekilde düşüş yaşamaktan da kurtuldu. Bankalar önceki günkü kaybını kısmen geri aldı ve günün kapanışında borsa hafif artıda kapandı. 4 günlük operasyonun ardından TL’nin uydusu niteliğinde Londra swap piyasasının yaklaşık yarı yarıya daraldığı tahmin ediliyor. 10-12 milyar dolarlık piyasa toplamının 5-6 milyar dolara indiği hesaplanıyor.

Bu noktadan sonra en önemli etkiyi bankacılık sisteminin kullandıracağı krediler üzerinde de görebiliriz. Türk bankaları uluslararası piyasalardan elde ettikleri kaynakla daha fazla kredi kullandırıyordu. Nitekim krediler ağustos 2018 sonunda 2. 58 trilyon lira iken mevduat tutarı 2.12 trilyondu. Krediler mevduatın 464 milyar lira üzerindeydi. Geçen hafta itibariyle bankacılık sisteminin kredileri 2.38 trilyon ve mevduatları da 2.11 trilyon lira oldu. Mevduatlarda artış olmadı, krediler ise 203 milyar lira azaldı. Uluslararası swap piyasalarından gelmesi olası fonların daha da azalacağını tahmin ettiğimizde bankacılık sistemi eskisi gibi rahat kredi veremeyeceği çok açık görülmektedir.

Son olarak bazı banka genel müdürlerinin son dönemlerde artık ''Zombi'' şirketleri taşımak istemiyoruz açıklamaları gelmeye başladı. Ebitda üretemeyen sadece oluşturduğu istihdam sebebiyle ekonomiye katkı sağlayan ama bankacılık finansal sistemine maliyeti günden güne artan bu tarzda şirketlerin bundan sonra eskisi gibi fonlanamayacağı da aşikar. Zira ortada şöyle bir çelişki de sözkonusu; Bir tarafta bankacılık sisteminin kredilerine ihtiyaç duyan tabir-i caizse 'can suyu' gibi bu krediyi sistemine sağlamak zorunda olan ama kar oranları yüksek iş yaparak gelecek vadeden firmaların bu finansal sistem içinde fonlanması gerekliliği de çok önemli. Bankacılık sistemi eskisi gibi rahat dış kaynak bulamadığı için bu tarzda şirketleri de fonlarken katkısı olmayan büyük şirketleri kredilendiremeyeceği için önümüzdeki dönem reel piyasalar açısından çok fazla yeniliklere açık duruyor.

Bundan sonra yeni yıldızlar doğarken artık kar üretemeyen yorgun ve finansal sisteme maliyeti yüksek şirketler ya yeni bir iş modellerine evrilecek ya da küçülmeleri kesinlikle kaçınılmaz olacak.

Bakalım neler olacak? Hep birlikte deneyimleyeceğiz.