'Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır.” M. Kemal ATATÜRK

Değişen dünyada değişimin temeli okumaktan geçer. Çünkü okumak ilim demektir, öğrenmek demektir. Okumak, araştırmak ve anlama gücünü geliştirmek demektir. Okumak hayatımızdaki birçok faaliyet gibi geçici değil hayatımızın bir parçası olmasından dolayı yaşam boyu sürüp gider, gitmelidir de. Hayatımızda fanatiği olduğumuz spor, siyaset, diziler vb. birçok alan olmakla birlikte fanatiği olmamız gereken en önemli alan okumak olmalıdır. Çünkü okumak tutkuların en asili en soylusudur. Okuma, cehaleti, çaresizliği yenen, önyargıları yıkan,  insanların çatışma içine girmesini engelleyen, insan ilişkilerini kuvvetlendiren birçok yapıcı yöne sahiptir.

OKUMAK UZUN BİR YOLCULUĞA ÇIKMAK GİBİDİR
Okumak uzun bir yolculuğa çıkmak gibidir. İnsanın küçük dünyasının sınırlarını genişletir, uzun menzilli bir keyifli seyahat imkanı sunar. Bu sırada insana niçin yaşadığını öğretir. Her insan kendisine “Ben neyim, nereden geldim, niye varım, nereye gidiyorum” sorularını sormalı  ve sınırsız kainatı keşfetmeye çalışmalıdır. Bazen acı bazen tatlı yaşananların hayatın tuzu biberi olduğunu, yaptığımız her şeyin ruhumuzun derinliklerine kadar hissetmemizi öğretir. Ruha tesir etmeyen her eylem gerçek anlamda insanla bütünleşmiş sayılmaz. Ruha sirayet etmemiş ilimler sahibinin sırtında bir yük olmakla birlikte, insanı toplum menfaatlerine yöneltmeyen maharet de ancak bir kalp ve düşünce hamallığından başka bir şey olamaz.

Tarihin bize öğrettiği günümüzde de geçerli olan en temel gerçeklerden biri de şudur; okumayıp cahil kalan milletler, devamlı sömürülmeye mahkum kalmışlardır. Bilgi çağını yaşadığımız şu dönemde bilgiye hükmedemeyen, ondan yararlanamayan, bilgi üretmeyen ve geliştirmeyen milletler, bilgi toplumu olan milletlerin bazen direkt genellikle de dolaylı yönlerden (teknoloji vb.) sömürgesi olmaya devam edeceklerdir. Nice kanlar akıtarak, canlar vererek bağımsızlık mücadelesi verdiğimiz topraklarda, keyfiyete maruz kalmış ve  ruha işlememiş amellere mağlup olarak bilgiden uzaklaşmış, okumayan öğrenmeyen bir toplum haline gelmiş olmamız ne acıdır ki günümüzün en temel gizli sömürge sistemlerinden birisidir bu. Birey olarak ne kadar az okursak bu gizli sömürü her geçen gün daha da derinleşip iliklerimize kadar nüfuz edecektir.

CEHALET, FERTLERİN VE MİLLETLERİN EN BÜYÜK DÜŞMANIDIR
İnsan yaratılışındaki gayeye göre, bakacak, görecek, araştıracak, her gün kapasitesi bile henüz tam anlamıyla keşfedilemeyen mucize beynine yeni şeyler yükleyecek ve her daim farklı ortamlarda seyahat ederek ulaşması gereken ufuk çizgisine her an yaklaşmış olacaktır. Milli şairimiz M. Akif’ in de dediği gibi cehalet, fertlerin ve milletlerin en büyük düşmanıdır. Bir şiirinde şöyle der:
“Ey hasm-ı hakiki seni öldürmeli evvel

Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el.”

Nasıl ki nice destanlara sahip şanlı tarihimizde topyekun seferberlikle düşmanlar dize getirilmiş ise, günümüzde de millet olarak tekrar topyekun bir seferberlikle “hasm-ı hakiki (gerçek düşman)” ye karşı bir hareket başlatarak cehalet denilen yüz karasından kurtulmalı, cehaletin karanlığından, bilginin aydınlığına kavuşmak için okumalı ve okutmalıyız.

CAHİL DOSTUN OLACAĞINA AKILLI DÜŞMANIN OLSUN
Öğretmenler herkes için büyük önem taşımaktadır. Çünkü hayatımıza yön veren, ışık tutan, yeni ufuklar açan onlardır. Kitaplar da öğretici yönleri ile hepimiz için birer sessiz öğretmen gibidirler. Yazar, bilgisiyle yılların deneyimini adeta harmanlayıp bir ömre sığmayacak bilgileri bir kitaba sığdırarak bizlere sunar. Düşünüldüğü zaman o kişinin belki 10 belki 20 yıllık deneyimine bir kitapla ulaşabiliyoruz. İşte bu yüzden kitap okumak geçmişten ve günümüzden daha iyiye gidebilecek bir imkan sunmaktadır. Çağdaş ve muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak ancak kitap okumakla mümkündür. Okunan kitaplar taze dimağlarda yeniden olgunlaşarak daha verimli bir şekilde hasat edilmektedir. Sağlıklı olmak ve zinde kalmak için yürüyüş, koşu vb. sporlar yaparız. Hatta son zamanlarda kamu spotu olarak sağlıklı yaşam için her gün 30dk. yürüyüş reklamları yayınlanmaktadır. Spor insanın canlılığını korumasını sağlar. Canlılığını koruyamayan insan, susuz kalmış ağaç gibi zamanla çürümesi kaçınılmazdır. Hayatın her aşamasında, beşikten mezara kadar insan sürekli aksiyon halinde olmalı, sürekli yeni şeyler üretmelidir. Fiziksel canlılığın temelinde spor yapmak, zihinsel canlılığı korumak ve geliştirmek için ise sürekli ve düzenli okuma faaliyetinin yapılması yatar. Okumak, beynimizin genç kalmasını sağlar. Yapılan araştırmalar sonucunda, yirmi yaşından itibaren herkesin beyninden her gün ortalama elli bin civarı sinir hücresinin öldüğü ve yerine tekrar gelmediği tespit edilmiştir. Sürekli zihin egzersizleri yapmayan beyinlerde daha çok görülen bu durum özellikle ilerleyen yaşlarda zihinsel yeteneklerin azalmasına ve bunama (Alzheimer) gibi hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Son yıllarda ise Alzheimer hastalığının kanserden sonra üçüncü ölüm sebebi olma yolunda ilerlediği görülmektedir. Unutkanlık sorunu yaşayan insanların reçetesi kitap okumaktır diyebiliriz. Ford motorunun kurucusu Henry Ford “Öğrenmeyi terk eden kimse, ister yirmi yaşında olsun, ister seksen yaşında olsun ihtiyar demektir. Öğrenmeye devam eden, kim olursa olsun, genç kalır. Dünyada en güzel şey zihnimizi genç tutmaktır.” diyerek okumanın önemini vurgulamıştır. “Bu yaşta bize okumak yakışır mı?” diyen Abbasi halifesi Me’mun’ un amcasına “İlim talebesi olarak ölmen, cehalete kanaat ederek yaşamandan daha iyidir.” diye verdiği cevap ise takdire şayandır.

CAHİLE SÖZ ANLATMAK ÇORAK TOPRAĞA TOHUM EKMEK GİBİDİR
Demek ki okumak öylesine kazanımları yüksek ki belki birçoğumuz bunu algılamakta bile güçlük çekiyoruz. Okumak aynı zamanda kişiler arası yardımlaşma duygusunu da geliştirir. İnsan öğrendiği bilgileri elbette birilerine anlatıp onların da bir şeyler öğrenmesini sağlayacaktır. Eğer elde edilen bilgiler paylaşılmaz ise bilgi gelişimi yeterince sağlanamayacaktır. Zaten paylaşılmayan bilgi, bilgi değildir. Bilgi paylaşıldıkça anlamı daha da kuvvetlenir. Bir düşünürün dediği şu “Ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir.” Sözü paylaşmanın önemini daha açık ortaya koymaktadır.

90 yaşındaki bir kişiye “Neden bu yaşında kitap okuyorsun?” diye sorulan soruya verilen cevap hepimizi geçen her anımızı tekrar gözden geçirmemiz konusunda bir kez daha uyarmaktadır: “Beynimi geliştirmek için kitap okuyorum. Ayrıca kitap okumak dağlara tırmanmama yardımcı oluyor. Yoksa tırmanacağım diğer zirveleri dağlara tırmanmadan görebilmem mümkün değil.” Okumak, insanın ufkunu açarak, sığ düşünceden uzaklaştırır. Okuyan insan çevresiyle daha barışık bir kişi haline gelir ve toplumda sıkıntılar, problemler yaşandığı zaman bunları medeni bir şekilde çözüme kavuşturur. İnsan okumakla olgunluğa erer. Çünkü okumak ruhun gıdası, olgunlaşmanın temel kaynağıdır. 
Yapılan bir araştırmanın sonucuna göre:

• Kitap Türkiye'de ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235 inci sırada yer alıyor.
• Japonya'da toplumun yüzde 14'ü, ABD'de yüzde 12'si, İngiltere ve Fransa'da yüzde 21'i düzenli kitap okurken, bizim ülkemizde sadece yüzde 2-3’ ü düzenli kitap okuyor.
• Türkiye'de günde ortalama beş saat televizyon seyredilirken, kitap okumaya yılda sadece on altı saat ayrılıyor.
• 8 milyon Azerbaycan'da kitaplar ortalama 100 bin tirajla basılırken, 75 milyona yakın Türkiye'de bu rakam ortalama 4 bin - 6 bin dolayında. Çünkü Türkiye'de okuma alışkanlığına sahip kişilerin sayısı 70 bin civarında. 
• Japon yılda ortalama 25, İsviçreli 10, Fransız 7 kitap okurken, Türkiye'de bir kişi  yılda bir kitap okuyor.  
• Türkiye'de dergi okuma oranı yüzde 4, gazete okuma oranı yüzde 22, radyo dinleme oranı yüzde 24, televizyon izleme oranı yüzde 95.
 • Birleşmiş Milletler'in insani gelişim raporunda ülkeler kitap okuma oranına göre sıralanmış ve Türkiye 173 ülke arasında 86'ıncı sırada.
 • Japonya'da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor. Türkiye'de sadece 23 milyon.
 • Japonya'da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa'da 7, Türkiye'de ise yılda yaklaşık 10 bin kişiye 1 kitap düşüyor.
 • Türkiye'de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965'e göre 14 kat arttı. Ama Yüksek Öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965'in de altında kaldı.

“KİTAPLIKLAR DEMOKRASİNİN KALELERİDİR”
 İstatistiklere baktığımız zaman dünya ortalamasının ne kadar gerisinde kaldığımız oldukça açıktır. Bir Fin atasözü “Kitaplıklar demokrasinin kaleleridir” demektedir. Ülke olarak kitap okumaya çok büyük önem vermeli, çevremizdeki kişileri kitap okumaya teşvik ederek, kitap okuma ve okutma bilincini toplum olarak oluşturabilmek için her bireye çok büyük görev düşmektedir. Aile bireyleri kendi aralarında kitap okuma günleri gibi uygulamalar yaparak hem çocuklarına güzel bir örnek olup arkalarından iyi bir miras bırakmış olacaklardır. Kitapların da hediye edildiği, işinden emekli olan ama yaşamdan emekli olmayan, hep okuyan okutan toplumlar olabilmemiz ümidiyle…