Son günlerde beyanatlarıyla kamuoyunda tepkiler çeken Meclis Başkanı Kahraman’ın şahsi fikirlerini açıklama hakkına saygı göstermek demokrasinin gereği değil mi?

Sempatik kişiliği ve babacan tavırlarıyla politikacılar arasında saygın bir yeri olan TBMM Başkanı İsmail Kahraman, “şahsi fikirlerini” açıkladığı beyanatlarıyla son günlerde ortalığı karıştırdı. İki ay önce Ekovitrin dergisine yaptığı “Başkanlık sistemi istikrar getirir” açıklamasıyla muhalefet tarafından, “tarafsızlığını yitirdi” diye eleştirilen TBMM Başkanı Kahraman, “laikliğin Anayasa’dan çıkartılmasını” istediği son beyanatı ile muhalif ve laik çevrelerin tepkisini çekti. Muhalefetin istifaya davet ettiği TBMM Başkanı’nın fikirlerine kendi partisinin sözcüleri ve Başbakan da katılmadığını ve yeni Anayasa’da laiklik ilkesinin yer alacağını belirttiler. Böylece Kahraman bu açıklamalarıyla tabiri caizse biraz açığa düşmüş oldu. Sonradan yaptığı düzeltme ile “Laiklik tarif edilmelidir. Dindarlar üzerinde baskı aracı olarak kullanılmamalıdır” demek istediğini açıklayan Kahraman’ın fikirlerini beyan etme hakkına saygı duymak gerekiyor. Unutmayalım ki 1937 yılında Anayasa’ya giren laiklik ilkesi yıllar yılı dindarların tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallandı durdu. Nice alimler ve hocalar bu ilkenin zulmüne uğradılar. 2008 yılında halkın milyonlarca oyunu alarak iktidar olmuş AK Parti, bu ilke sebebiyle az kalsın kapatılacaktı. Anayasa Mahkemesi’nde bir oyla kapatılmaktan kurtuldu.

Meclis Başkanı fikrini açıkladı diye demokrasi zarar görmez, güç kazanır
Nisan ayında Meclis Başkanımız Kahraman’ı Ekovitrin ekibi olarak makamında ziyaret ettik Kahraman, sohbetimizde Meclis Başkanlığı görevini yürütürken tarafsız olması gerektiğini ancak tarafsızlığın fikirsizlik demek olmadığını ve şahsi fikirlerini açıklama hakkı olduğunu haklı olarak vurguladı. Ben de kendisine katılıyorum. Meclis Başkanı fikrini açıkladı diye demokrasi zarar görmez bilakis güç kazanır. Birbirimize tahammüllü olmayı öğrenmeliyiz. Fikir ve düşünce hürriyeti demokrasinin olmazsa olmazlarındandır.

Başkan AK Parti’li, Başkan Yardımcısı MHP’li neden olmasın!
Yeni Anayasa’da başkanlık sistemi kabul edilirse devlet başkanı AK Parti’li, başkan yardımcısı MHP’li olursa seçimde yüzde 60’ın üzerinde oy desteği çıkabilir.

Türkiye’nin 12 Eylül ara rejiminin omurgasını oluşturduğu 1982 Anayasası’nı değiştirme zamanı geldi de geçti bile. Herkes yeni bir Anayasa gerektiğini kabul ediyor. Hatta Meclis’te 60 madde üzerinde uzlaşı sağlamıştı. Peki yeni Anayasa bu yıl kabul edilebilir mi? Başkanlık sistemi mi olsun yoksa eskisi gibi parlamenter sistemle mi devam edilsin? Bu soruların cevabı aranıyor. 37 yıllık gazetecilik tecrübesi ile belirtmek isterim ki başkanlık sistemi Türkiye’ye muhalefetin, özellikle CHP’nin iddia ettiği gibi diktatörlük veya bölünme getirmez. Tam tersine istikrar getirecektir. ABD, 200 yıldan fazla bir süredir başkanlıkla yönetiliyor. Dünyanın en istikrarlı, itibarlı ve de güçlü ülkesi hiç şüphesiz ABD’dir. Herkes bunu kabul ediyor. Başkanlık sisteminin Türkiye’ye diktatörlük getireceğini söylemek halkın iradesine saygısızlıktan başka bir şey değil. Muhalefet partileri halkımızın taleplerini dikkate alan politikalar üretebilirse halkın teveccühü onlara da dönebilir. Turizm Fuarı’nda görüştüğümüz CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’a, “Başkanlığa niçin karşı çıkıyorsunuz? Halk AK Parti’den ileride bıkarsa gideceği yer CHP olabilir” dediğimde: “Haklısınız, bunları tartışmamız gerekiyor” diye cevap vermişti. AK Parti’nin haziran ayında gündeme getireceği Anayasa değişikliğini referanduma götürecek 15-20 oyluk destek nereden gelebilir? HDP’nin içinden bazı muhafazakar isimlerin desteği mümkün olabilir. Ama bunlar 5-6 kişiyi geçmez. Esas destek ise MHP’den gelebilir. Zira MHP’nin kurucusu rahmetli Alparslan Türkeş, yıllar önce başkanlık sistemini savunuyor ve ısrarla öneriyordu.

Devletin başına “Devlet” gelebilir mi?
Mayıs ayı çok şeye gebe görünüyor. MHP’de Meral Akşener’in etrafında toplanan muhalefet Olağanüstü Kongre’de istediği kararları çıkartırsa ve partiyi ele geçirirse Devlet Bahçeli, Meclis Grubu’ndaki arkadaşlarını yanına alarak Anayasa oylamasına destek verebilir. 2002 yılında Türkiye’yi erken seçime götüren, 2007 yılında Meclis’i veto etmeyerek Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini dolaylı olarak sağlayan Devlet Bahçeli, sağduyulu tavırları ile gerçek bir devlet adamı olduğunu kritik günlerde ispat etmişti. Ben diyorum ki; AK Parti-MHP işbirliği ülkeye yeni ufuklar açabilir. Zira her iki parti milli ve yerlidir. Yeni Anayasa’da başkanlık sistemi kabul edilirse devlet başkanı AK Parti’li, başkan yardımcısı MHP’li olursa seçimde yüzde 60’ın üzerinde oy desteği çıkabilir. Bu da tartışmasız uzun süreli istikrar sağlar. Dokunulmazlık konusunda başlayan AK Parti-MHP işbirliği yeni Anayasa konusunda da devam etmelidir. Devlet adamı Devlet Bahçeli, siyasete Türkiye Cumhuriyeti Başkan Yardımcısı olarak veda etmeyi hak ediyor. Böylece yıllarca ülkücü gençliğin “Devletin başına Devlet gelecek” sloganı da gerçekleşmiş olacaktır. Bu millet kendisine hizmet edenleri asla unutmuyor. Adnan Menderes ve Turgut Özal vefat edeli on yıllar geçti ama halkımız onları gönlünde yaşatıyor ve hayır dualarıyla anıyor.