Ülke olarak bize yeni bir hikâye lazım. Türkiye’nin 100. yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak için başlatılan başarı hikâyemizin devam etmesi için yeni bir başlık, yeni bir hedef, yeni bir hikâyeye ihtiyacımız var.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 95. yılı… Türk milletinin Anadolu’yu yurt edindiği 1071’den bu yana neredeyse 1.000 yıl geçmiş… 1.000 yıllık bir tarih, 1.000 yıllık bir devlet ve millet geleneği. Dünyada kaç milletin ve kaç ülkenin böyle bir geçmişi var?

Anadolu toprakları ne çok olaya şahitlik etmiş… Bağrında ne çok hikâye gizli… Ne acılar yaşanmış, gözlerden toprağa akan yaşlar ne kadar ağaca, bitkiye can suyu olmuş. Ne sevinçler ne mutluluklar yaşanmış. Uzak tarihler değil, en yeni hikayelerden başlarsak, Türkiye’nin ekonomik olarak ihracat hamlesine başlaması ve dış dünyaya açılması Turgut Özal ile başlıyor desek haksızlık etmiş olur muyuz?

1983-2002 yılları arasında birçok siyasetçi ülkemizde söz sahibi oldu. Acaba yeni kuşak gençlerimiz, şu anda üniversitede okuyan yaşı 19- 25 arası yeni nesil geçlerimiz 1980’den 2002’ye hangi devlet başkanlarımızın, hangi Başbakanların, hangi bakanların ismini biliyor? Genç nesil geçmişi değil, dijital ortamda dünyanın yayınladığı videoları her şeyden daha çok takip ediyor. Bir bakan adı sorsak emin olun kim o? diye cevap verirler. Ama bu toplumun her ferdi arkasında bir hikâye bırakan liderleri asla unutmaz. 

En büyük hikâyemiz;

Geçmiş 100 yıllık tarihimizde en büyük hikâyeyi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk yazmış ve düşman işgalindeki bir ülkeyi arkasına aldığı bu milletle zafere ulaştırıp yeni bir devlet ve yeni bir tarih yazmaya başlamış. Genç Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ise yine Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, ülkenin ekonomik olarak güçlenmesi için kendi ipliğini, iğnesini, silahını ve uçağını yapmak için sanayi hamleleri başlatmıştır. Bugün KİT olarak bilinen (Kamu İktisadi kuruluşları) 1927 yılında da Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun çıkarılmasından sonra Türkiye’nin ekonomik kalkınma ve gelişim hikâyesi başlatılmış. Ancak Cumhuriyet öncesine gidersek 1810’larda ilk kit kuruluşuna rastlıyoruz. Cumhuriyet tarihimizde zamanla kötü yönetimler, KİT’lerin siyasi arpalık haline gelmesi ve ekonominin gerekli kuralları işlemediği için hikâyesi de bitmiştir.

14 Mayıs 1950’de Adnan Menderes yeni bir atılımla “Şimdi söz milletindir” diyerek yeni bir hikâyeye başlamış; “Önce millet” diyerek milyonları arkasına alıp İsmet İnönü’nün “Milli Şef”lik dönemini sonlandırmıştır. Ama maalesef bu hikâyenin sonu acıklı bitmiş, Adnan Menderes üç beş kendini bilmez ihtiraslı kişinin kurbanı olmuş ve maalesef asılmıştır. Adnan Menderes’ten sonra 1965 yılında Süleyman Demirel yeni bir hikâyeye başlamış; ancak o da çok kısa sürede tamamlanamadan bitmiştir. Süleyman Demirel’in yapmak istediği enerjisi olan ülkelerin büyüme stratejilerinde öne çıkıyordu. O da barajlar yaparak, enerji ve tarım sulamasında bir çığır açmak istemiş, adı Barajlar Kralı olarak anıldığı bir dönemde iktidardan uzaklaştırılmıştır. 1970’li yılların başında CHP’nin milli şefi İnönü’yü koltuğundan indiren Bülent Ecevit, Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sosyal demokrat başarı hikâyesine “Karaoğlan” olarak başlamış, yanına Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ı alarak 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlatmıştır. Akabinden gelen ambargolarla Türkiye, Süleyman Demirel’in söylediği meşhur “5 kuruşa muhtacız” ifadesiyle başlamadan bitmiştir…

Dünyanın giderek küresel güçlerin egemenliğine boyun eğdiği bir dönemde 1980’li yılların başında “ekonomiye dünya pazarlarına açma” politikasıyla en etkili bir hikâyeyi yazmak için yola koyulan Turgut Özal maalesef bu hikâyeyi tamamlayamamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 10’uncu Cumhurbaşkanı Turgut Özal, iddialara göre zehirlenerek öldürülmüş ve bu tertibi yapanlar Turgut Özal’ın otopsisini bile yapmadan toprağa verdirmiştir.

Milli Görüş - Milli Sanayi hikâyesiyle yola çıkan rahmetli Erbakan Hoca da maalesef Türkiye’de yeni bir kalkınma hamlesi için başlattığı çalışmayı 8 ay sonra istifa ettirilerek yarım bırakmıştır. Erbakan Hoca’nın milli sanayi, milli çözüm projeleri 8 aylık sürede bile netice vermiş, Türk ekonomisi 1990’lı yılların sonunda ilk defa şaha kalkmıştı. İç ve diş mihraklar Türkiye’nin bu hamlesine karşı hemen ellerindeki en büyük kozu devreye koymuş, Türk ordusu içindeki Amerikan güdümündeki rütbeli subaylar, Erbakan’a iktidardan çekilme çağrısı yapmış, 28 Şubat baskısına daha fazla dayanamayan “Refah Yol hikâyesi” de yarım kalmıştır.

Türkiye’nin dış borç kıskacında boğulduğu, ekonominin dibe vurduğu bir dönemde; yüzde 21 oyla ülkenin yönetimine getirilen Bülent Ecevit, çareyi ABD’den Kemal Derviş’i “kurtarıcı” olarak getirerek çözüme kavuşturmak istemiş ancak esnafların fırlattığı yazar kasalar ayaklarının dibinde parçalanmıştır.

Türkiye’nin kaos ortamında yeni bir hikaye ile yola çıkan “3 Y ile mücadele” için  yola çıkan Recep Tayyip Erdoğan “Türkiye’nin 2023 vizyonu” ve “2050 Vizyonu“ hedefiyle büyük kamu yatırımları, savunma sanayi, havacılık, enerji, ve ulaşım, inşaat sektörleri ağırlıklı olmak üzere yatırım  faaliyetlerine başladı. Büyük projeler yapıldı. Yollar, köprüler, ayrıca yerli ve milli silahlarımızı üreten tesisler… 2002’den bu yana bu hedefe yürüyor. Toplumun yüzde 50’den fazlasının desteğini almayı başaran ve Erdoğan’ın yönetimindeki Türkiye’nin 2002’den bugünlere başarıyla sürdürdüğü bu hikâyeyi durdurmak için 15 Temmuz FETÖ Terör örgütü darbe girişimi oldu.

2019 yılına girdiğimizde dış kaynaklı terör ve finans, döviz üzerinden yapılan operasyonlar ekonomiyi kıskaç altına alıyor. Özellikle beton ve çimentoya dayalı yatırımlar insanların refah ve huzurunda pek de mutluluk vermedi. Tüketim çılgını olan toplum borçlu olarak,  yarına kredili yaşamaya başladı. Milliyetçi muhafazakâr kesimin her dönem çıkarttığı yeni lider ve yeni hikaye maalesef Türkiye’de sosyal demokratların desteği olamadı. Şimdi sosyal demokratlar geçinen kesim de yeni bir hikaye yazmalı. Bu yeni hikâye mevcut kadrolarla olacak gibi görünmüyor. Sosyal Demokratların Bülent Ecevit’ten sonra etrafında toplandığı Kemal Kılıçdaroğlu (Gandi Kemal) maalesef Ankara’dan İstanbul’a yürümenin dışında bir etkinlik gösteremedi. O yüzden sosyal demokrat kesimde de hikâye yazacak bir lidere ihtiyaç var. Diğer taraftan 15 seçimi kazanan Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni başlattığı “2023 vizyonu”nu üstlenen kadronun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle “Metal yorgunluğu”ndan kurtulması, yenilenmesi gerekiyor. Bu vatanın 81 milyon evladı; birey olarak, özel sektör olarak, devlet kurum ve kuruluşları olarak topyekûn ülke olarak, milliyetçi muhafazakâr ya da sosyal demokrat olarak yeni bir hikâyede buluşmalı…

Yoksa küresel güçlerin son zamanda dile getirdiği “Türkiye’nin hikâyesi bitmiştir” sözünün arkasında büyük bir oyun aramak zorundayız. Evet, bize yeni bir hikâye üç beş temiz adam lazım. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak için başlatılan başarı hikâyemizin devam etmesi için yeni bir hedef, yeni bir hikâye lazım. Türkiye üzerindeki yabancı unsurlardan ve baskılardan kurtulmalı. Piyasa rekabeti iyi değerlendirilmeli. Özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında başarısız olanlar bir an önce o koltuklardan uzaklaştırılmalı… 40 yıla yaklaşan meslek hayatımda o kadar olaylara şahitlik ettim ki, kurum zarar ediyor. Kurumun başındaki adam,  tatilini Uzakdoğu’da mı, yoksa Kanarya Adaları’nda mı yapacağının hesabıyla meşgul. Dünya yansa umurunda değil. Arkasında güçlü bir parti desteği var ya “O artık dokunulmaz“ olmuş bir makam sahibi… Bakanlıklardan tutun da en hassas gördüğümüz eğitim kurumlarındaki yöneticilere kadar yeniden bir hedef etrafında buluşturulmalı. Yaşadığımız en son demiryolu hikâyesi. Bütün olay iki makasçıya kaldı. Sevk ve idarenin başındakiler ne yaptı? Ya da toplumu içten içe kemiren rüşvet, yolsuzluk ve hırsızlığa adı karışanlar? Toplum hafızasının unutmasına mı bırakıldı? Şimdi önümüzde 31 Mart 2019 yerel seçimleri var. Belediye başkanlarından meclis üyelerine kadar herkes o kadar hevesli ki. Peki, acaba içlerinde kaç kişi vatan millet aşkıyla hizmete talip? Ya da acaba elimize fırsat geçse de biraz da bir ihale vs ile “Biz de götürsek“ derken kötü örnekler içinde “Bak filanca 4 yıl meclis üyeliği yaptı. Şu kadar gayrimenkulü alıp köşe oldu. Ya da belediyeden şu işyerini kaptı ya da 50 metrelik dükkânını büyüttü. Adam sokağı kapattı” diyenlerden geçilmiyor.

Bize üç beş temiz adam lazım…

Evet  yeni bir tarih yazmak için, Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşabilmek için 3-5 temiz, idealist adam… Tek ihtiyacımız bu, ekmek kadar, su kadar, toprak kadar… Üstad Necip Fazıl diyor ki “Tabutumu taşıyacak 3 inanmış adam yeter. Kalabalıklar istemiyorum.”

Türkiye’nin yeni hikâyesi için öncelikle, tüm kamu kurum ve kuruluşları sırtını “partili” rozetine bağlayan beceriksiz insanlardan kurtarılmalı. Liyakat ön plana çıkarılmalı. Özellikle kamuoyunda FETÖ örgütü diye bilinen çetenin kripto elemanları, siyasi partilerden ve devlet birimlerinden ayrıştırılmalı.

SİYASET İNSANLARIN GEÇİM KAPISI VE LÜKS YAŞAMA BİÇİMİ OLMAMALI

Temiz toplum, temiz siyaset denince dünyada İsveç gösteriliyor. İsveç Başbakanı bile bir gün devletin verdiği kredi kartından 10 İsveç kronu harcama yaptığı için mahkemeye çıkıyor. Ama kendisi “Ben yanlışlıkla devletin verdiği karttan harcama yaptım”, bunu düzeltin diye istifasını bile veren bakanlardan geçilmiyor. Bakanlıktan istifa eden ve otelde temizlik işi yapan bakanlar var. Onlar istifalarıyla yaptıklarından gurur duyuyor ve “devletimi zarara uğratmamak için bırakıyorum” diyor. Bizde koltuğunu böyle bir durumda bırakan birine rastladık mı? Hayır? Peki bizde durum ne? Devletin kemer sıkmaya başladığı bu zamanda herkesi tasarrufa çağıran Maliye Bakanı Berat Albayrak döviz üzerindeki baskıları azaltmak için gecesini gündüzüne katıyor, çözüm arıyor. TOBB Başkanı, Türkiye’deki tüm oda ve borsaların genel sekreterlerini alıyor; Roma’da tatil yapıyor. Bir de “Bilgilendirme toplantımızı Roma’da yaptık“ diye twit atıyor. Komedi gibi… Türkiye’de otel mi yok? Türkiye’de konferans salonu mu yok? Esnafın zar zor ödediği aidatlar ya da işi odalara düşenlerin 10 liralık hizmet karşılığı zoraki ödedikleri 300 liralık bedellerden oluşmuyor mu bu servetin kaynağı? Peki bu cömert harcamalar, kıyak tatiller, milletin parasıyla yapılırken Devletin ilgili kurumları ya da Oda ve Borsaya aidat ödeyen üyeler “Gel bakalım Rifat, bu harcamaları bir kontrol edelim” diyemiyorsa Türkiye’nin hikâyesi bitmiştir.

ÜÇ BEŞ TEMİZ ADAM

Bürokraside ve yerel yönetimlerde, belediyelerde söz sahibi durumuna gelmiş 1.2.3.4.5. pozisyonları kapmış yetkili konumundaki kripto elemanlar birer birer ayıklanmalı. Eskiden kamu kurumlarındaki tüm yöneticiler özel sektöre geçmek için can atıyordu. Devletin uyguladığı politikalar ve iş bilmez bürokratlar yüzünden iş yapmak istemeyen iş dünyasındaki yöneticiler şimdi devlet kurumlarına geçmek için can atar duruma geldi. 20 yaşındaki dünyayı tanımayan üniversite öğrencisi kısa yoldan köşe olabilmek için siyaset çarkına giriyor. Bir ülkede özel sektör ne kadar güçlü olursa devlet de o kadar güçlü olur. Eğer devlet güçlü, özel sektör güçsüz ise o ülkenin ekonomik geleceği kapalı oluyor. Bunun örneklerini Arap Baharıyla gördük. Arap Baharı sonunda hem Libya,  Mısır, Irak, Yemen, yabancı güçlerin kontrolüne geçti. Suriye’nin durumu malum. Bu ülkelerde aynı kanı taşıyan insanlar birbirlerine savaş açıyor. 2023 ve sonrası için Türkiye’nin yeni bir hikâyesi yazılacaksa eğer önce eğitimin iyileştirilmesinden özel sektörün güçlendirilmesinden, üniversiteler; para karşılığı  “bir kağıt diploma” veren kurumlar olmaktan çıkarılıp ilim ve bilim yuvası haline getirilmeli. Üniversitelerin birer araştırma laboratuvarına dönüştürülmesi gerekiyor. Öncelikle bu durumu yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Üniversitelerin nitelikli hale getirilmesi şart. Çünkü yeni hikâyeyi ülkenim tüm bireyleriyle, tüm kurum ve kuruluşlarıyla birlikte gerçekleştirmemiz gerekiyor.

2019 yılının ülkemiz için, mutlu bir gelecek için, dünya barışı için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Mutlu yıllar Türkiye’m…