SEDA AKBAY / yazdı...

Biz ise şehitlerimizin yadigarı yurdumuzu onların vasiyetlerindeki gibi eşit, müreffeh, insana, doğaya saygılı hale getirmeye, insanımızı iyi yetiştirmeye gayret etmeliyiz...

Belki de bu sebeple en önemli konumuz her zaman eğitimdir. Bu topraklara özgü örnek sistemleri çıkarmış olsak da son yıllarda üzerinde en fazla tartışılan, başındaki ismin en çok değiştiği bakanlık oldu milli eğitim...


Sosyolog-Eğitimci Erol Erdoğan, eğitim politikalarını yıllardır takip eden bir isim. MEB’in Eğitim ve Kültür şuralarında da görüşleri alınan Erol Hoca ile 2023’e 5 kala Türkiye’nin en önemli meselesini, eğitimi konuştuk...


TÜRKİYE’NİN EĞİTİM KAPASİTESİ VE BİRİKİMİ NEDİR?


Ülkemizin 2023 hedefleri arasında ekonomi, kültür, sanayileşme, teknoloji olduğu kadar eğitim de var. Uluslararası öğrenci kapasitemiz 2017 yılı itibariyle 114 bine ulaştı.  

Kendi ülkesi dışında eğitim alan öğrenciye “Uluslararası öğrenci” deniyor.

Devletin hedefi 2023 yılında 300 binin üzerinde öğrencinin Türkiye’de okumasını sağlamak. Bu çok doğru bir karar, çünkü bir ülkenin hedefleri sadece siyaset ve ekonomiyle olmaz. Kültür ve teknoloji ile desteklenmezse, eğitim, turizm gibi alanlarla kuvvetlendirilmezse işi zor olur. 


“BİR ÜLKENİN ÖNCÜ OLMA İDDİASINA EDEBİYAT DA DAHİL OLMALIDIR”


Öncülük iddiasına edebiyat da dahil olmalıdır...

Dünyada en çok uluslar arası öğrenci alan ülkeler: ABD, İngiltere, Avustralya, Fransa ve Almanya. 

Türkiye’nin en çok misafir öğrenci aldığı ülkeler, Azerbaycan, Türkmenistan, Suriye, İran, Irak, Afganistan, Yunanistan.

1991-2011 yılları arasındaki 20 yılda ülkemize eğitim amacıyla gelen öğrenci yaklaşık 100 bin civarındaydı. Son yıllarda yelpazenin genişlemesi için önemli adımlar atıldı.

Öncelikle, “Yabancı öğrenci” tanımı değişti ve bütün dünyada kullanılan “Uluslar arası öğrenci, misafir öğrenci” tanımlaması geldi. Misafir öğrencilerin, barınma, dil, iletişim, burs, vize sorunları bürokrasinin davranış değişikliği ile belli ölçüde azaldı.


Bu zihniyet değişimi etkisini göstermeye başlayınca, ülkemizdeki misafir öğrenci sayısı, 2010 yılında 17 bin, 2011 yılında 21 bin olarak gerçekleşti. 


Bir ülkede misafir öğrenci sayısının artması;

1. Diplomaside doğal lobileri artırır, soft-power’ları oluşturur. 

2. Turizm, seyahat hareketliliğini artırır, eğitimin kalitesini yükseltir. 


SON YILLARDA TÜRKİYE’DEN EĞİTİM GÖÇÜ ARTTI MI?


Türkiye’deki eğitim sistemi çok eleştiriliyor; fakat dünyadaki eğitim sistemi de çok mükemmel değil. Sorunlarımız var, bizim misafir öğrenci kapasitemiz arttıkça eğitim sistemimizde de iyileşme olacaktır. 


NE OLACAK ŞU “TÜRK HALKI KİTAP OKUMUYOR” MESELESİ?


Türkiye yayıncılıkta dünyanın 11. ülkesi. Böyle bir veri varsa, “Türk halkı kitap okumada en sonlarda.” demek mantıksız olmaz mı? Bizim geleneksel yaptığımız ölçmeler gerçekleri tam olarak yansıtmıyor. Çünkü, bizde bir kitabı 50 kişi okuyabiliyor.

Dünyada kitap okuma sıralamasında 7. veya 8. sırada olduğumuz fikrindeyim...

Evet çok yukarılarda değiliz, ama kitap okumuyor diye de halkı dövmeyelim!


“SELÇUKLU VE OSMANLI DÖNEMİNDE ANADOLU, EĞİTİMİN MERKEZİYDİ”


Türkiye’nin 2023 yılında önemli bir üniversite üssü olacağına inanıyorum. Bu topraklar özel örneklerle eğitime öncülük etmiştir. Selçuklu ve Osmanlı, Anadolu’yu eğitim merkezi haline getiren dönemlerdir. Medreseler, Vakıflar kurmuş bir kültür var tarihimizde. Bursa, Nizamiye Medreseleri örnektir...


Cumhuriyet döneminde ise, iki okul tipi çok başarılı olmuştur:


1. KÖY ENSTİTÜLERİ


Tamamen bir Türk sistemidir. 1950’den sonra öğretmen okulları halini aldı. Bu sistem, “Mükemmel bir öğretmen nasıl olabilir?” anafikri ile yola çıktı. Yeni rejim, köye kasabaya göndereceği öğretmeni en iyi şekilde eğitmeyi hedefledi. Köy Enstitülü öğretmenler, birer marangoz, çiftçi, çoklu meslek sahibi olarak çok donanımlı yetiştirildiler. Benim de iki öğretmenim köy enstitülüydü. Ve dersi yaşatarak öğretirlerdi. Mesela, doğa ile ilgili dersler için bahçeye çıkarırlardı. Din dersinde abdesti öğreneceksek mutlaka yakındaki çaya giderdik, suyun özellikleriyle birlikte bu dersi anlatırlardı. 


Köy Enstitüleri neden günümüze kadar yaşamadı? 


Halkın gözünde “Rejimin okulları” gibi algılandı. Ahali, öğretmenden çekinir oldu. Bu da “Eğitim enstitülerini halk sahiplenmedi” düşüncesini doğurdu.


2. İMAM HATİPLER


Kuruluş hikayesi, muhafazakar halkın “Bize dua edecek insan azaldı.” endişesiyle başladı. Aslında ilk nüveleri 1930’da CHP döneminde atılmıştır. Halk yıllar içerisinde bu okulları benimsedi, sıkıntılarla karşılaşsa da yurdunu, okulunu yeri geldiğinde kendi yaptı. Tahtakale, Mercan esnafının kurduğu organizasyonlar vardır bu okulların niteliğini artırmak için. Günümüze kadar bu şekilde gelen İmam Hatiplerin, 5-10 yıl içerisinde eğitimde daha iyi bir noktaya geleceğini düşünüyorum... 


“EĞİTİMİN TEMELİ ÖZGÜR DÜŞÜNMEKTİR”


Ülkelerin eğitim karnelerini ölçen bazı kuruluşlara göre, Türkiye’nin hem yüksek öğretim hem de ortaöğretimde görünümü pek parlak değil. En önde gelen üniversitelerimiz Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ maalesef dünya sıralamalarında ilk 500’e bile giremedi. OECD ülkelerindeki ortaöğretim başarısını ölçen PISA’da da durum pek farklı değil. Erol Erdoğan, bu tabloyu şöyle yorumladı:

Eğitimde en önemli husus öğrencinin edilgen olmamasıdır. Amaç onu aktör halinde getirmektir. Öğrenciye hep emir ve ödev vermişiz. Öğrenci, öğretmenden biraz daha aktif olmalı, bir usta-çırak ilişkisi gibi... Eğitimde ilerlemeyi çok yönlü düşünmek durumundayız.


Eğitim sistemi, devletlerin önemli alanıdır. Reform yapmak zordur, yerleşik yapılar vardır.  Bu nedenle en çok değişikliğin olduğu bakanlıktır MEB.


“PISA SONUÇLARI DAHA İYİ GELECEK”


Sonuçları çok tartışılan PISA’da Türkiye, bu yıl daha başarılı çıkacak. Çünkü, Milli Eğitim Bakanlığı hazırlık yapıyor. Sonuçları yüksek derecede başarılı çıkan Çin’in yaptığı gibi soru tipi hakkında bilgi sahibi olunacak ve sadece belli bölgelerde değil, karma bir ölçüm yapılması istenecek...


“Ağaç yaşken eğilir” atasözünden hareketle Erol Hocama son olarak meslek seçimi önerilerini sordum.


Toplumumuzda akademik eğitim, diploma sahibi olmak çok önemseniyor. Diploma değerlidir ama;

Bir meslek sahibi olmak, 

Kendi yeteneklerini geliştirmek, 

Toplumun ihtiyaçlarına yönelik üretim 

İnsanın kendisini gerçekleştirmesi öne çıkmalı eğitim tariflerinde...

Ve dünya nereye gidiyor? sorusunun cevabı da önemli. Bundan birkaç sene önce “Sosyal Medya Uzmanlığı” diye bir meslek yoktu!


Özellikle, farklı alanlarda eğitim almak çok faydalıdır. “Yol” kelimesi tek tip bakan biri için bir şeyi ifade eder. Şair gözüyle başka, etimoloji okuyan biri için daha başka, antropoloji okuyan biri için ise çok daha başka anlamlar içerir...


EĞİTİM SİSTEMİ DAHA İNSANİ OLMALI...


Eğitim sistemimizden çok şey bekliyor olabiliriz. Lakin, anne ve babası eğitimci olmayan çok sayıda öğrenci için hayatın şekillendiği yer okul. 

Ne mutlu ki başarı hikayelerine de tanıklık ediyoruz...

Zeytin çekirdeğinden çevre dostu plastik üretme projesi ile ABD’nin Los Angeles kentinde düzenlenen Temiz Teknolojiler Alanında İnovasyon (Clean Tech Open) yarışmasında 1.’lik kazanan Duygu Yılmaz, devletin okullarında eğitim almış bir bilim insanı ve girişimci. 


Duygu’ya eğitim sisteminin bilim insanı olma yolculuğundaki arayışlarına ne kadar cevap verebildiğini sordum. “Daha yön veren bir sistemimiz olmalı. İngilizce’yi daha çok kendi imkanlarımla öğrendim. Okulda bir telaffuz hatası yaptığımızda herkes güler bilirsiniz. Bu bizde bir travma olarak kalıyor. Belki de İngilizce’de bu yüzden zorlanıyoruz. Oysa insanın ürettiği işi iyi anlatabilmesi lazım. İster kendi dilinde ister yabancı dilde. Eğitim sistemimizin temel konularından birinin iletişim olması lazım...”  


Hz. Mevlana’nın “Sen yürümeye başlayınca yol görünür” sözündeki gibi, her birimizin elinden gelen emeği vermesiyle yol bir gün mutlaka güzel bir yere çıkacaktır. Unutmayalım, en iyi öğretmen hayattır...