Bugüne nasıl geldik? Geçmiş bir facia: parlamenter sistem tarihimiz bir “acı ve gözyaşı” tarihi. Türkiye uzun ince bir yoldan sonra bugünkü siyasi yapısına kavuştu.
Bugünkü sistem mükemmel. Şüphesiz  Cumhurbaşkanının yorumları bazı sıkıntıların olduğu izlenimini veriyor. Bu sıkıntıların sebebi araştırılabilir ve çözüm bulunabilir. Ama sistemi muhafaza etmek lazım. Çünkü bugünkü sistem tarihimizden gelen çizgiye tıpa tıp uyuyor.
Bu yapılmayıp da Türkiye aşırı kutuplaşmaya ve cepheleşmeye yol açabilecek bir sisteme yönelirse riskler yıkıcı olabilir. Neden mi? Çünkü paralel özellikle yargıda aynen ayakta duruyor. Dün yapamadıklarını sistem değişirse yarın uygulamaya koyabilirler. Aman dikkat!

PARLAMENTER SİSTEM TÜRKİYE’DE  BİR FACİA , BİR FELAKET OLDU . NEDEN ?
Muhalefet partileri ve işveren çevreleri Türkiye için en iyi sistemin parlamenter sistem olduğunu ısrarla savunuyorlar. Yanılıyorlar. Bu çevrelerin savundukları esasında parlamenter sistem değil . Sakladıkları ana fikir : Tayyip Erdoğan korkusu . Erdoğan’ın otoriter kişisel bir yönetim rejimi oluşturmasından çekiniyorlar .
Gerçekte Türkiye’de parlamenter sistem bir kaos , cehennem rejimi olarak çalıştı.
Parlamenter çoğulcu demokrasi Türkiye’de fiili olarak 1950 yılında başladı . Şu neticeye bakalım : ekonomi inanılmaz vakit kaybetti . Türkiye fakir kaldı . Halk fukaralık , dilencilik düzeyine sürüklendi . Çağdışı üniversitelerde öğrenciler birbirlerini öldürmeyi öğrendiler . Onbinlerce öğrenci öldürüldü , yaralandı , sakat kaldı . Ülke on ‘’cent’’e muhtaç duruma geldi . Türk dış politikası zengin ülkelerin taşeronu oldu . Şehirler döküntü görüntülerle yüreğimizi sızlattı . Herşeyi dışarıdan alır olduk . Daha doğrusu alamaz olduk . Şeker , kahve , benzin , mazot piyasada ne varsa yoklara karıştı . Geceleri sokaklar çıkılmaz oldu . Yurtdışına çıkış fiili olarak yasaklandı : iki senede bir sembolik bir dolara indirildi . Evlerde sular akmıyor , kaloriferler yanmıyordu . Politikacıların bazıları zenginleşti ama fatura onlara da kesildi . Sağcısıyla solcusuyla hapishane tatmamış lider kalmadı  . Solcu Ecevit , Baykal sağcı Demirel , Erbakan , Türkeş hapsedildiler . Rekor ceza Demokrat Parti’ye kesildi . Başta Cumhurbaşkanı , Başbakan ve tüm Bakanlar ve partinin tüm milletvekilleri hapsedildiler. Birçoğu ölüme mahkum edildiler. ‘’Adalet mülkün temelidir’’ diyen ve yüksek kürsülerinden Cumhurbaşkanı ,Başbakan ve Bakanlara bağıran ve hakaret eden yargıçlar ‘’Türk Milleti ‘’namına onları cellada yolladılar. İçişleri Bakanı ‘’intihar ‘’etti . Dışişleri ve Maliye Bakanları asıldı . Asılmak istemeyen Başbakan Menderes intihar etti .Canlandırdılar ve öyle astılar . Fabrikalar işgal edildi . Provoke edilmiş genç nesiller sağcı solcu diye birbirlerine kırdırıldı . Çiçeği burnunda Türk Sanayii boğulmak istendi . İşçilere fabrikaları işgal ettirdiler , ve patronlara ‘’siz de gelin , sizi fabrikanızın içinde yakacağız ‘’ diye bağırttılar. Türkiye’nin en ünlü bir Holdinginin patronlarından birini militan gençlere öldürttüler.
Türkiye’de bir cennet gibi gösterilmek istenen bir cehennem : parlamenter sistem . Şimdi muhalefet partileri kendi  liderlerini hapse attıran , öldüren bu sistemi bir ideal gibi anlatmaya çalışıyorlar . Kimse inanmaz . 

PARLAMENTER SİSTEM NEREDE DÜZGÜN ÇALIŞIYOR ? TÜRKİYE’DE DEĞİL . İNGİLTERE’DE !
İngiltere’ye bakın . Daha Cumhuriyet gelmemiş. Başında pahalı mücevherlerle bezenmiş tacı , gösterişli elbiseleriyle  parlamentoya gelen Kraliçe elindeki metni büyük bir ciddiyetle okuyor :’’biz İşçi Partililer ‘’ . Başka bir sefer ‘’biz Muhafazakarlar ‘’ . Aradaki fark : seçimler yapılmış .Bir kez İşçi Partisi kazanmış , bir diğer kez de Muhafazakar Parti . Maalesef askeri darbe yok .İngiliz halkı adına konuştuğunu iddia eden ve ülkenin en ünlü şairlerini , bilim adamlarını , profesörlerini, siyasetçi ve devlet adamlarını cellada , hapishanelere , ölüme gönderen yargıçlar yok .Kılı kırk yaran gerçek yargıçlar var. Demokrasi bu . Parlamenter sistem bu.
Bu rejim Türkiye’de hiç varolmadı . Yakın bir zamanda Avrupa’nın en büyük kenti İstanbul’un  Büyükşehir Belediye Başkanı sırf ders kitaplarında olan iki satır bir şiiri okudu diye koltuğundan alındı ve hapse tıkıldı . Acaba Londra Belediye Başkanı ne düşünmüştür ? Bu durum rüyasına girip uykusu kaçmış mıdır?

ŞU ANDAKİ SİSTEM TÜRKİYE İÇİN EN İYİSİ : NEDEN ?
Türkiye’de parlamenter sistemin fevkalade yozlaşmış bir şekilde çalışmasının tespiti dikkatleri daha da hasta sistemlere çevirdi. Hangi ülkelerde parlamenter sistem yozlaşmıştı ve o ülkenin insanlarına , politikacılarına zarar veriyordu ? Bu ülkelerde rejimin hastalıklarına  nasıl bir teşhis konmuştu ve nasıl bir çözüm bulunmuştu ?
Cevap Fransa’da bulundu . Fransa 1789’dan 1958’e kadar neredeyse iki yüz yıl nonstop ihtilal ve kaos yaşamıştı.
Fransız İhtilalinden sonra Kralın , Kraliçenin , Aristokratların kafaları kesildi . Daha sonra devrimciler birbirlerini öldürmeye başladılar , radikaller ılımlıları , ılımlılar da daha ılımlıları öldürdüler.
Fransa’da  siyasi kaos içinde o kadar çok insanın öldürülmesi gerekmişti ki  ihtilalciler yeni bir öldürme  aletini  ihale yoluyla aradılar.  Fransız İhtilal Meclisinde Doktor Guillotin ve Cerrah Antoine Louis’in aleti ‘’giyotin’’ birinci ilan edildi . 50 adet giyotin sipariş edildi ve ilki Paris’in en ünlü meydanı şimdiki adıyla Concorde Meydanına yerleştirildi .Yeni alet süratli çalıştığından kısa zamanda yirmi bin kişinin kafası kesildi.
Fransa’da 1789’dan 1958’e kadar Cumhuriyetler, darbeler  ihtilaller  peş peşe geldi . Napolyon iki defa , yeğeni 3. Napolyon bir defa askeri darbe yaptı.
Fransız ‘’parlamenter ‘’sistemi fevkalade istikrarsızdı .1958’e kadar Fransa’da 4 Cumhuriyet kuruldu .  1945’ten 1958’e kadar süren 4.Cumhuriyette bir hükümetin ortalama ömrü 7 aydı.

ÇÖZÜMÜ NASIL BULDULAR ? 
1958 yılında Fransa yeni bir iç savaşın eşiğindeydi . Görevde olan Cumhurbaşkanı Rene Coty ,  General De Gaulle’e Devlet Başkanlığı teklif etti.Teklifi  De Gaulle şartlı olarak kabul etti.
Bu şartlar nelerdi? Yeni bir Anayasa . Bu Anayasanın ana direği Cumhurbaşkanı olacaktı . Cumhurbaşkanlığı ile ilgili maddeleri De Gaulle bizzat dikte etmiştir: halk oyu ile seçilen Cumhurbaşkanı Başbakanı göreve getirmekte ve gerektiğinde teşekkür ederek görevden alabilmekteydi .Başbakanın adı değiştirilmiş ‘’Premier Ministre ‘’ , Birinci Bakan olmuştur . Bakanlar Kurulu her hafta Cumhurbaşkanının başkanlığında Başkanlık Sarayında yapılmaktadır . Cumhurbaşkanı gerektiğinde Meclisi feshedebilmekte ve seçimleri yenileyebilmektedir . Gerektiğinde olağanüstü hal ilan edebilmektedir. Gerektiğinde önemli kanun maddelerini doğrudan referandum yolu ile halka sunmaktadır.
Bu süper Cumhurbaşkanı Fransa’nın gücüne güç katmış , Amerika ve Sovyetleri Avrupa’dan çıkarmış , AB ve Euro’yu kurmuştur . Fransa’yı nükleer çağa sokmuş ve uzayda çok iddialı bir hale getirmiştir. Havacılıkta , hızlı trenlerde Fransa dünya şampiyonu olmuştur. Atmosfer dışında stratosferde ses süratinin üstünde 23 bin metre yüksekte mach 2,3 süratinde bir salon konforunda uçan Concorde uçağından 12 adet üretilmiş ve Fransız Cumhurbaşkanları kıtalar arası seyahatlerini bu uçakla yapmaya başlamışlardır .Dünyanın en süratli askeri uçakları bile stratosferde ses süratinin üstünde 99 yolculu bu uçağı en fazla iki buçuk dakika izleyebilmekteydiler.
Bu yeni Anayasal sistem Fransa’da hasta parlamenter sistemi gömmüş yerine çok istikrarlı  çok demokratik çok çağdaş bir Fransız türü Başkanlık sistemini getirmiştir.

1982 TÜRK ANAYASASI FRANSA ANAYASASININ ÇOK HATALI BİR KOPYASIYDI
Türkiye’de 1982 Anayasasını yazan profesörler nedendir bilinmez Fransız anayasasını yanlış kopyalamışlardır.
Cumhurbaşkanına Fransız Cumhurbaşkanının sahip olduğu tüm yetkileri vermişler ama temel bir konuda anlaşılmaz bir hata yapmışlardır.
Fransa’da Cumhurbaşkanı doğrudan halk oyu ile seçilmektedir .Onu göreve meclis getirmemektedir  .Cumhurbaşkanı meclisten bağımsızdır ve meclisin üstündedir .Onu Cumhurbaşkanlığı koltuğuna doğrudan Milli İrade getirmektedir . Anayasa Cumhurbaşkanına   Başbakanı atamak ve gerekli gördüğü zaman  görevden alabilme yetkisini vermektedir . Cumhurbaşkanının  Meclisi feshetme yetkisi vardır . 
Türkiye’de 1982 anayasasını yazanlar  güçlü Cumhurbaşkanlığı kurumunu Anayasaya getirmişler ama ne tuhaf bu güçlü Cumhurbaşkanının seçimini meclise bırakmışlardır .Sistem bu nedenle anlaşılmaz kaotik bir duruma sürüklenmiştir.Fransa’da Meclisin üstünde olan Cumhurbaşkanlığı Kurumu 1982 Anayasası ile Türkiye’de Meclise bağımlı hale getirilmiştir. Cumhurbaşkanının atadığı Başbakan Cumhurbaşkanından daha güçlü kılınmıştır. Sistemin bütün mantığı çökmüştür.  
Bu durumda  Cumhurbaşkanını meclis dolayısıyla iktidar partisinin lideri yani Başbakan seçmeye başlamıştır . Kimin kime bağlı olduğu , kimin üst olduğu karmakarışık hale gelmiştir . Bu nedenle 1982’den itibaren seçilen tüm Cumhurbaşkanları Başbakanlarla tam olarak anlaşamamışlar ve gerilim yaşamışlardır . 
Cumhurbaşkanı Özal ile Başbakan Demirel , Cumhurbaşkanı Demirel ile Tansu Çiller ve Necmettin Erbakan , Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Ecevit karşı karşıya gelmişler ve neticede hem ekonomide hem siyasette rejim krizleri çıkmıştır . Bu krizlerin faturası Türkiye’ye çok yüksek olmuştur . Bunun sorumlusu 1982 anayasasını yazanlardır . 

2014 VE 2015 TÜRKİYESİ : ANAYASAL HATA DÜZELTİLDİ
Cumhurbaşkanının doğrudan halk oyu ile seçilmesi ile Anayasa bugün Türkiye’de dengeye kavuşmuştur .Bu model  güçlü bir Cumhurbaşkanı profilini gerekli kılmaktadır . Bu profil Recep Tayyip Erdoğanın siyasi karizması ile uygunluk göstermektedir . 
Fransa’da  Beşinci Cumhuriyetin başarısında Cumhurbaşkanı De Gaulle’ün  gücü ve karizması belirleyici olmuştu. 
Fransa’da sol baştan itibaren bu anayasaya karşı çıkmıştı . Ama bu anayasa sayesinde Fransız solu tarihinin en güçlü liderini Mitterand’ı  on dört yıl Cumhurbaşkanı yapabildi . Bu model güçlü politikacılara güçlü iktidarın kapısını açmaktadır. 
Türk halkı bu yeni modeli benimsemiş gözüküyor . Çünkü Türkiye’de halk istikrar , zenginleşmek ve güçlü Türkiye’yi arzuluyor. Yüksek profilli Cumhurbaşkanı bu nedenlerle isteniyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bu modeli anlamaması , ısrarla düşük profilli bir Cumhurbaşkanlığı vadetmesi kendisinin seçimleri kaybetmesinde rol oynamıştır . Aynı şekilde Kılıçdaroğlu güçlü Cumhurbaşkanına karşı çıkarken hata yapmaktadır . Kendisinin Fransız demokrasisinde Fransız solunun nasıl Sosyalist lider Mitterand sayesinde bu anayasa sayesinde toparlanıp iktidar olduğunu incelemesinde fayda vardır.
MHP için de benzer gözlemlerde bulunabiliriz . MHP’nin güçlü devlet ve güçlü Türkiye hayali ancak güçlü bir Cumhurbaşkanı ile mümkün olabilecektir. Tabi bir gün seçimleri kazanması şartı ile. 

BU MODELİN RAFA KALDIRILMASI VE YERİNE ABD MODELİ BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİLMESİ BAZI SORUNLARI TÜRKİYE’YE KAÇINILMAZ OLARAK GETİRECEKTİR
Kaotik parlamenter sistem yaşayan Türkiye düzlüğe çıkmak imkanını yeni sistemde bulabilirdi .Çünkü bu model Türk tarihinden gelen ve başarısını ispatlamış  bir gelenekten geliyor . 
Türkiye’de bilinmeyen bir nokta:  bu sistemi Fransızlar Türk tarihinden esinlenerek bulmuşlardır . Nereden mi biliyorum ? Fransız Başkanlık sistemini baştan sona yaşadım . Galatasaray Lisesini birincilikle bitirmem sonucu General De Gaulle’ün bursuyla Paris’e gittim. Fransa’da Cumhurbaşkanlarının okudukları Paris Siyasal’ı ve Sorbonne Üniversitesi’ni bitirdim .Orada doktor ve   öğretim üyesi oldum . De Gaulle’ün ekibi içinde ‘’Başbakanlık Araştırma Ekip Şefi ‘’ olarak çalıştım . Fransa’nın en ünlü Siyaset Bilimcisi Profesör Maurice Duverger ile ortak kitabımız ‘’Mort des Dictatures ?’’ Sorbonne Üniversitesi tarafından yayınlandı . Fransız Başkanlık modelinin teorisini ve pratiğini içinden yaşadım. 
Duverger bana ‘’iktidarın sırrını ben İstanbul’da Topkapı Sarayında çözdüm’’ dedi. Bu sır neydi ? Çok basit bir matematik formül: güçlü Sultan , ona bağlı sadrazam . Padişahın atadığı ve padişahın görevden aldığı bir sadrazam .Siyasi ve ekonomik güçlükler olunca Padişah sadrazamı görevden alıp yeni birisini sadrazam yapabiliyordu .Teknik olarak kilometreyi sıfırlıyordu .Bu sistem sayesinde Osmanlı İmparatorluğu dünyanın iktidarda kalarak en uzun yaşayan hanedanı oldu .İktidarı 600 yıl sürdü . Osmanlı 200 yıl boyunca da dünyada lider , number one oldu .
De Gaulle bu sistemi kopyaladı .Güçlü Cumhurbaşkanlığı sistemi ile Fransa’nın gücüne güç kattı . Avrupa’dan Amerika ve Sovyetleri çıkardı . Komünizm çöktü . Euro dünyanın en güçlü parası oldu . 17 trilyonluk yıllık geliri ile Avrupa bugün dünyada bir numara , Amerika’nın önünde . 

BU MODEL TÜRKİYE’DE NİYE ÇALIŞMADI?
10 Ağustos’ta 21 milyon oyla Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi .Arşivlere bakabilirsiniz : bu konuda onlarca yazı yazdım .’’Türkiye’ye süper güçlü Başkan geliyor’’ ve bu Başkan ‘’Türkiye’nin gücüne güç katacak " dedim. Bu sözlerimin çoğu sloganlaştırıldı.
Yeni sistem süperdi . Ama anlaşılan çalışmıyor . Ben mi yanılıyorum ? 19 Ocak’ta Başkanlık Sarayında yapılan toplantıyı ben mi yanlış yorumluyorum ? 
Bu toplantıda Başbakan ‘’Birinci Bakan’’olarak masada yer aldı . Bu sisteme uygun .Böyle olması gerekiyordu. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan niye ‘’iki başlılık ‘’ imasında bulundu ? Neden Başbakanın varolmadığı bir Başkanlık sistemine yöneliyor intibası veriyor ? Eğer bana sorsaydı bir Siyaset Bilimci olarak ve hayatının önemli bir kısmı Fransız Başkanlık  sisteminde geçmiş biri olarak görüşlerimi bildirirdim . 
Hata nerden kaynaklandı ? Benim bir analizim var. Yanılıyorsam yetkililer düzeltebilir.

YENİ SİSTEM SÜPER AMA BİR ŞARTLA
Yeni sistemin bir mantığı var : bu mantığa göre süper güçlü karizmatik bir Cumhurbaşkanı , yüksek profilli bir Cumhurbaşkanı  ve yanında  daha düşük profilli bir Başbakan olması gerekiyor . 
Fransa’da sistem böyle çalışıyor.Bu  sistem öylesine güçlü ki ekstrem türbülansta bile ayakta kalıyor. Fransa bu ekstrem türbülansı üç kez yaşadı . 
Bu ekstrem türbülans nedir ? Muhalefet seçimi kazanırsa ne olacak? Bu sistemde muhalefet seçimleri kazansa  bile iktidar sürmeye devam ediyor ve seçilmiş Cumhurbaşkanı görevde kalıyor . Fransızlar buna ‘’cohabitation’’ yani ‘’beraber yaşama’’ adını vermişler .
1958’den bu yana Fransa’da üç defa muhalefet seçimleri kazanmış ama iktidar el değiştirmemiştir. 1986’da iktidarda Sosyalist Cumhurbaşkanı Mitterand bulunuyordu . Sağ partiler seçimleri kazanınca Mitterand sağın lideri Chirac’ı Başbakan atamış ama kendisi görevde kalmaya devam etmiştir . 
Bunun tam tersi 1997’de olmuştur . Cumhurbaşkanı Chirac Sosyalistlerin seçimi kazanmaları üzerine Sosyalist Jospin’e Başbakanlık görevini vermiştir .Chirac Cumhurbaşkanlığını sürdürmeye devam etmiştir . Sistem istikrarını ekstrem şartlarda bile korumaya devam ediyor . 

TÜRKİYE’DE SORUN NERDEN KAYNAKLANDI?
Halk oyuyla Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan Başbakanlık görevini Ahmet Davutoğlu’na verdi . Davutoğlu çok çalıştı çok koştu . 
Ben yanılıyor olabilirim. Yüksek profilli büyük karizmalı Erdoğan’ın yanında Başbakan Davutoğlu adeta ikinci bir Erdoğan gibi yüksek profilli bir rota mı izlemeye başladı ? Burada ben fevkalade iyi niyetliyim. Muhalefet partilerinin yaptığı gibi kasıtlı olarak Cumhurbaşkanı ile Başbakanın arasını açmak gibi bir niyetim kesinlikle yok . Ama yanılıyor muyum ? Davutoğlu parti içi toplantılarda posterleriyle , şarkılarıyla , örgütün sloganlarıyla ikinci bir lider görüntüsü verdi . 
Önce bu durumun bizzat Erdoğan tarafından istendiği izlenimine kapıldım . Seçimleri kazanmak zorunda olan bir Ak Partinin yeni Genel Başkanının böyle olması gerektiğini acaba Erdoğan mı istemişti ? Ama sonraları bu sistemi çok iyi tanıyan bir Siyaset Bilimci olarak birşeylerin iyi gitmediğini düşünmeye başladım .İki yüksek profil bir arada olmazdı . Sadrazam Padişaha eşit  olmazdı . Yoksa Osmanlı çökerdi . Fransa’da Başbakan Cumhurbaşkanına eşit olmazdı . Yoksa Fransa Beşinci Cumhuriyeti çökerdi . Fransa eski kaotik parlamenter sisteme dönerdi . Bu nedenle Fransa’da Başbakanın sıfatı bile değiştirilmiş , yeni sistemde ‘’Premier  Ministre ‘’ , Birinci Bakan olmuştu . Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanlığı Sarayında yapılıyor ve Başbakan masada Bakanların yanında oturuyordu . 
Yanılıp yanılmadığımı anlamak için heyecanla 19 Ocak toplantısının görüntülerini bekledim . Yanılmamıştım .Davutoğlu Bakanların birincisi olarak Bakanların arasında yer almıştı . 
Anladığım  kadarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kafasında Amerikan türü bir Başkanlık sistemi var. Başbakanın olmadığı bir sistem .Bana sorarsa kendisine şunu söylerim : Türkiye’de siyaset malzemesi çok haşin .’’Paralel’’ pusuda yatmış bekliyor. 1960’ta Cumhurbaşkanını bile yargılamış ve ölüme mahkum etmiş bir kötü yargı sistemimiz var .Bekliyor. 17-25 Aralık onlar için bir parantez .Ne yapıp ne edip tekrarlamak istiyorlar. 
Bütün bu nedenlerle şu andaki sistemden vazgeçmemek lazım . Bu tarihten gelen Türk modeli . Başkanı savunmasız bırakmamak gerekiyor. Araya düşük profilli bir kişi koymak gerekiyor.Yani bir  ‘’Birinci Bakan’’ı  .Bu yapılmazsa ne olur? Söylenenlerin aksine : ‘’paralel’’ çözülmedi . Dimdik ayakta . Pusuda çok fazla  sayıda istikrarı bozmak isteyen muhalif var . Türkiye bugün ki istikrarı zor yakaladı . Bozulursa yazık olur . Fatura herkese çıkar . Türkiye’ye çıkar . Çünkü Türkiye’nin istikrarı bir Ak Parti ve onun tarihsel lideri için değil bütün Türk tarihi için önem taşıyor.