Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği`nin (SSCB) son yılları ülke genelinde yaranmış ağır siyasi durumla yadda kalmıştır. Totalitar rejimin yürüttüğü politikalar neticesinde ülkede istikrar bozulmuş, ekonomi çökme eşiğine gelmiş, halk çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. İdari otoritesini kaybeden Sovyet yönetimi durumdan çıkmak için çözüm arıyor ama bulamıyordu. Bu durumu kendi çıkarları açısından fırsat bilerek değerlendirmeye çalışan Ermenistan ve diaspora Ermenileri Azerbaycan`ın tarihi topraklarının Azerbaycan`dan koparılarak Ermenistan’a verilmesi için faaliyete geçmişler. Ermeniler Azerbaycan`ın nadide bölgelerinden olan Dağlık Karabağ bölgesini Ermenistan`a bağlayarak “Büyük Ermenistan” yaratma planının önemli bir halkasını hayata geçirmek istiyorlardı. Lakin Ermeniler ve Ermeni diasporasının satın aldığı SSCB lideri Mihail Gorbaçov çok iyi anlıyorlardı ki, Politbüro üyesi olan ve Sovyetler Birliği`nin Bakanlar Kurulu başkanının birinci yardımcısı görevinde çalışan Azerbaycan`ın büyük oğlu Heydar Aliyev görev başında olduğu sürece onların planları yürüyemez, hedefine ulaşamaz. Bu yüzden onlar tarafından Heydar Aliyev`e çeşitli yöntemlerle baskılar uygulanmaya başlanmış ve neticede H.Aliyev zorla istifa ettirilmiştir. Bu istifadan sonra Dağlık Karabağ`ın Azerbaycan`dan koparılarak Ermenistana verilmesi faaliyeti açık ve daha geniş şekil almaya başlamıştır.
Dağlık Karabağ`ın Ermenistana birleştirilmesi planları Azerbaycan halkının haklı itirazına sebep olmuş ve halkı sımsıkı birleştirerek Ermenilere ve onları destekleyen Sovyet totalitar rejimine karşı mücadeleye ayaklandırmıştır. Sovyet yönetimi ve onun başkanı Mihail Gorbaçov Azerbaycan halkının bu mücadelesini geçtiğimiz Ocak ayında 25. yıldönümünü andığımız Kanlı Ocak ve bu türden olan diger kanlı olaylarla kırmaya çalışsa da bunu başaramamışlar. Onların beklentilerinin aksine bu olaylar Azerbaycan`da özgürlük ve milli hareket dalgasını daha da güçlendirmiştir.
Sovyet yönetiminin ilerigelenlerini çeşitli yöntemlerle ele almaya çalışan, Politbüro`ya ve Qorbaçov`a yakınlığı ile bilinen Abel Aganbegyan`ın, Georgi Şahnazarov`un, Ermeni “entellektüelleri” Zori Balayan`ın, Silva Kaputikyan`ın, Sero Hanzadyan`ın ve ermeni diaspora mensuplarının tetikledikleri Dağlık Karabağ sorunu çok geçmeden Ermenistanın ve Azerbaycanın Dağlık Karabağ`da yaşayan ermeni nüfusunun Azerbaycan Türklerine karşı silahlı saldırılarına, çeteler halinde Azerbaycanlıların yaşadıkları köy ve mahallelere silahlı baskınlarına dönüştü. Sorunun patlak verdiyi 1987-88 yıllarından Sovyetler Birliği`nin çöküşünedek (Aralık 1991) geçen zaman zarfında Ermenistan`da ve Azerbaycan`ın Dağlık Karabağ bölgesinde faaliyyet gösteren ermeni çeteleri tarafından yüzlerce Azerbaycanlı sadece Türk oldukları için katledilmişler. Tarihe baktığımızda, bu olaylarla 1914-15 yıllarında Osmanlıda ermeniler tarafından çıkarılmış kanlı olaylar arasında ne kadar benzerliklerin olduğunu fark etmemek mümkün değildir. Ütopik “Büyük Ermenistan” kurma hayalleri ile hareket eden ermenilerin düşüncesi, tarzı ve yöntemi her iki halde aynı olmuştur – Türkü Türk olduğu için yaşadığı tarihi topraklardan zorla çıkarmak, gerekirse çocuk, kadın, yaşlı demeden hunharca katletmek.

Ermenistan`da yaşayan 200 bini aşkın Azerbaycan Türkü bu olaylar sonucu Ermeniler tarafından maruz kaldıkları ayrımcılık ve şiddet sebebiyle 1988-89 yıllarında evlerini terk etmeye mecbur edilerek mülteci olarak Azerbaycana göç etmişlerdi. Yüzlerle soydaşımız Ermenistanda katledilirken bir çoğu da göç esnasında soğuktan ve çeşitli sebeplerden hayatını kayb etmiştir. Dağlık Karabağ`da da aynı yöntemlere el atan Ermeniler bu kadim Türk yurdunda yaşayan Azerbaycan Türklerini silahlı saldırılar sonucu köy ve kasabalarını terketmeye zorluyorlardı. Görünen o ki Ermenistan Sovyet yönetiminin desteğine güvenerek işgal hareketine başlamıştı.
Sovyetler Birliği`nin o dönemki yönetiminin ve Moskova`dan M.Qorbaçov tarafından atanmış Azerbaycan`ın yöneticilerinin yürüttükleri siyaset sonucu Azerbaycan`da süren idari kriz, siyasi istikrarsızlık, ekonomik çöküş, işsizlik, hiperenflasyon, yüzbinlerce mültecinin olması, ordunun ve silahlı birliklerin yalnızca Moskova`dan verilen emirlere tabi tutulması ve Sovyet yönetiminin kararı ile Azerbaycanda insanlardan av tüfeklerinin bile zorla toplanması Azerbaycan`ın Ermenistan`a karşı koya bilmesinde zorluklar yaratmıştır. Öte yandan ise Ermenistan Sovyet ordusunun ve silahlı birliklerinin silahlarıyla silahlanıyor ve Azerbaycan üzerinde askeri baskısını arttırıyordu. Tepeden tırnağa silahlanmış Ermenistan ve Ermeni silahlı birlikleri bundan ruhlanmış olmalılar ki, Sovyetler Birliği`nin çökmesine yakın dönemde ve çöküşünden hemen sonra Azerbaycanın Dağlık Karabağ`daki kent, kasaba ve köylerine sistemli hücumlara başlamış ve silahlı baskıyı gittikçe arttırmışlar.

İşte 1992 yılının 25 Şubat`ını 26 Şubat`a bağlayan gecede baş vermiş ve yüzlerce Azerbaycan Türkünün sadece etnik kimliğinden dolayı hunharca katledildiği ve soykırımı niteliğindeki Hocalı soykırımı bu hücumlardan sadece birinin sonucunda meydana gelmiştir. Dağlık Karabağ’ın en önemli tepelerinden ve dolayısıyla hakim konumu itibariyle strateji bir mevki olan Hocalı kasabası Ermeniler için önemli askeri hedefti. Kasaba aylarca top ateşine tutulmuş ve Ermeni kuvvetlerince abluka altına alınmış, etrafıyla bağlantısı kesilmişti. 26 Şubat`a geçen gece Ermeniler 366. Sovyet Mekanize Alayının da desteği ile Hocalı kasabasına girerek kadın, çocuk, erkek ayrımı yapmadan işkenceye varan yöntemlerle eşine az rastlanır bir katliam gerçekleştirmiş, yüzlerce kişiyi rehine almıştır. Hocalı`da amansızca katledilmiş 613 kişinin cesetleri üzerinde yapılmış incelemeler onlara işkence yapıldığını, bir çoğunun yakılmış olduğunu, gözlerinin oyulduğunu tespit etmiştir.
Hocalı’da yaşanan bu soykırıma dünya kamuoyu, Birleşmiş Milletler ve Batı devletleri ciddi tepki göstermediler. Bu tutum ve bölgesel güçlerin desteği sonucu Ermenistan Azerbaycan`ın Dağlık Karabağ bölgesini ve etrafındakı 7 rayonu işgal etti. Ermenistan`la Azerbaycan arasında savaş 1994 yılına kadar devam etti. Heydar Aliyev hakimiyyete geldikten sonra 1994 yılının Mayıs ayında taraflar arasında ateşkes sağlandı ve barış görüşmeleri başlandı. Barış görüşmelerini sürdürmek için ABD, Fransa ve Rusyanın eşbaşkanlığında AGİT Minsk Grubu yarandı ve görüşmeler 20 yılı aşkın bir süredir bu formatda devam ediyor.
Ateşkes sağlanırken Azerbaycan`ın hedefi devlet ve güçlü ekonomi kurmak, kendimize güvenimizi arttırmak olmuştu. O zaman biz uluslararası kamuoyunun adaleti yeniden tesis edeceğine, sağlayacağına inanıyorduk. Lakin yıllar geçtikçe gördük ki, mesele etrafında hareketlilik olsa da alınmış kararlar sadece kağıt üzerinde kalıyor.
1990`lı yılların başında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Ermenistan`ın işğal etdiği Azerbaycan topraklarını hemen terketmesini talep eden 4 karar kabul etmiştir. Bundan başka, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, İslam İşbirliği Teşkilatı ve diger kurumlar kapsamında alınmış kararlarla da Azerbaycan`a destek verilmiştir. Lakin görüyoruz ki, bütün bunlara rağmen Ermenistan`ın işgalcilik tutumu değişmez kalıyor ve topraklarımızın işgal altında tutulması devam ediyor. Bütün bunlar tecavüzkar Ermenistan üzerinde uluslararası baskının olmadığını ve ya yetersiz olduğunu çok net olarak sergiliyor.
Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ sorununun çözümünü engelleyen başka bir sorun ise çifte standartlardır. Birleşmiş Milletler`in Güvenlik Konseyinin (BMGK) bazı kararlarının bir kaç saat ve ya gün içinde icra edilmeğe başlandığı, uluslararası yaptırımların geniş uygulandığı günlerde yaşıyoruz. Oysa BMGK`nin yukarıda değindiğimiz 4 kararının kabul edilmesinden 20 yıldan çox bir süre geçse de şimdiye kadar ne sorunun çözülmesinde bir ilerleme kayda geçmiş ne de ki işgalci devlet olan Ermenistana karşı her hangi uluslararası yaptırımlar uygulanmamıştır. Peki neden bir devletin toprak bütünlüğünü temin etmek adına diğer devlete karşı hemen yaptırımlar uygulanıyor da Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünü ihlal etmiş Ermenistana karşı aynı yaklaşım sergilenmiyor?
Savaş sonucunda Azerbaycan`ın topraklarının 20%-nin Ermenistan tarafından işgal edilmesine ve bir milyonu aşkın Azerbaycanlı mültecinin Ermenistan`dan ve Azerbaycan`ın işgal altındakı topraklarından Bakü`ye ve başka kentlere göç etmesine rağmen ateşkes ilan edilmesinden öten yaklaşık 21 yıl içinde Azerbaycan gelişmeye, güçlenmeye, uluslararası arenada kendi yerini tutmaya, nizami ordu kurmaya nail olmuştur. Heydar Aliyev`in temelini attığı ve İlham Aliyevin başarıyla devam ettirdiyi gelişmenin Azerbaycan modeli kendi meyvelerini vermektedir. Bu gün Azerbaycan`ın kendi topraklarını Ermenistan`ın işgalinden kurtarmaya gücü yeteceğine hiç bir şüphe yoktur. Azerbaycan`ın güçlü askeri potansiyeli ve yüksek derecede hazırlıklı, verilen görevleri yerine yetire bilecek güçe malik ordusu var. Azerbaycan`dan farklı olarak son 21 yılda gerilemekte devam eden ve yaptığı provokasyonlar sonucu Azerbaycan ordusunu ara-sıra askeri potansiyelini sergilemek zorunda bırakan Ermenistan da bunun bilincindedir. Topraklarını istenilen zaman askeri yolla almak iktidarında olan Azerbaycan bütün bunlara rağmen sorunun barış yolu ile çözülmesine taraftar olarak bu sürece sadıktır ve bu yönde çabalarını esirgememektedir. Lakin her kes bilsin ki, barış görüşmeleri sonuç vermezse Azerbaycan kendi toprak bütünlüğünü askeri çözüm de dahil olmakla istenilen yolla sağlayacak, işgal altındakı topraklarını azad edecektir. 
2015 yılı sözde “ermeni soykırım”ı iddialarının 100. yılına denk geliyor.  Bununla bağlı bu yıl Ermenistan ve diaspora ermenileri dünyanın bir çok ülkelerinde anma törenleri, çeşitli etkinlikler düzenleyerek dünya kamuoyunda yanlış algı yaratmak ve daha da güçlendirmek istiyorlar. Batı`nın bu konudaki tutumu ile Ermenilerin çabaları onilliklerdir devam etmiş ve cari yılda bu faaliyetler daha da artmış, Ermenilerin umutları canlanmıştır. Lakin dünya kamuoyu bir çok dünya devletinin medialarında yer almasına, yeterince tanık, foto ve video faktlara esaslanmasına rağmen 23 yıl bundan önce Hocalı`da ermenilerin sivil Azerbaycan Türklerine yaptıkları insanlık dışı vahşetleri hala görmezden geliyor. Ermenilerin yürüttükleri çirkin siyaset neticesinde dünya kamuoyu Ermeni yalanlarına uymayı Hocalı hakikatlerine inanmaktan üstün tutuyor. Azerbaycan Cumhuriyeti Hocalıda ve Dağlık Karabağın diğer kasaba ve köylerinde Ermenilerin Azerbaycan Türklerine karşı yaptırkları soykırım ve katliam olayları hakkında hakikatlerin dünya kamuoyuna iletilmesini,  dünya devletlerinin parlamentoları ve uluslararası örgütler tarafından tanınmasını sağlamaya çalışıyor. Bununla bağlı artık bir sıra başarılara imza atılmıştır. Düşünüyorum ki, sözde “ermeni soykırımı” yalanlarının asılsız olduğunu Ermenilerin kendilerine ve dünya kamuoyuna göstermek adına Hocalı soykırımının tanınması kampanyasına Türkiyenin de güçlü destek vermesi, sözde “Ermeni soykırımı” yalanları ile  dünya kamuoyunu aldatmaya çalışan Ermenilerin faaliyetinin etkisini azaltmak ve zamanla etkisiz hale getirile bilmek için iyi bir fırsat ola bilir. Ermenistan`ın ve Ermenilerin işgalcilik siyaseti yürüten, uluslararası hukuka saygısızlık eden, Hocalı ve daha nice kent ve köylerimizde soykırım vahşetlerine imza atan, ortak Türk tarihi, dini ve kültürel değerlerini imha eden bir devlet ve toplum olarak tanıtılması yalan ve asılsız iddialarla ortaya çıkmış sözde “Ermeni soykırımı” meselesinde dünya kamuoyuna doğru yolu göstere bilecek pusula ola biler. Eminim ki, Ermenistan`ın ve Ermeni diasporasının Azerbaycan`a ve Türkiye`ye yönelik asılsız iddialarına, tecavüzkar siyasetine ve düşmanca yaklaşımına son vermek ve bölgede sürdürülebilir barışı sağlamak için Azerbaycan`la Türkiye arasında bu yönde faaliyyetlerin sıkı koordinasyonu gerekmektedir. Bu yönde başarılı olmak için yeterince esas var, yeter ki her iki ülke ayrı ayrılıkta sarf etdiği gayret ve çabaları sistemli şekilde kullanarak hedefe doğru birlikte ilerlesin.