SEDA AKBAY YAZDI...

Renk renk güller insana huzur verir, gül tarlalarının içinden geçerken o muhteşem kokular insana yaşadığını hissettiriyor. Naçizane önerim, ister gül, ister zeytin mutlaka bir hasada katılın hayatınızda... 
“Üretim insanı mutlu eder, hayatta en kötü şey boş oturmaktır diyor” organik gül yağı üreticisi Nuri Kalay.

GÜL YAĞININ KİLOGRAMI 70 BİN TL

Organik gül yağı fiyatlarının altın ile yarıştığını duyunca önce şaşırıyorsunuz. Çok zahmetli bir şekilde damıtıldığına şahit olunca, neden gramajla satıldığını anlamış oldum. 1 gramı 70 TL, 5 gr. 300 TL, yani gül yağının kilogramı 70 bin TL! 

2 ay süren hasatta gece yollara düşüp güneş gül yapraklarına vurmadan toplama işini bitirmek gerekiyor. Güller tek tek tomurcuklarına ayrıldıktan sonra gülhanede damıtma gerçekleşiyor. 4 ton gülden 1 kg yağ çıktığını düşününce harcanan emeği varın siz düşünün!

Bölgenin önemli gül fabrikalarından birini işleten Nuri Kalay, uzun yıllar Almanya’da yaşadıktan sonra Isparta’ya yerleşen bir girişimci. Aslen Alanyalı ama gül aşkına dünyanın en önemli gül bölgesi Isparta Gökçehöyük köyünün yerlilerinden biri olmuş artık. Kendisiyle çalışanlara patron değil bir ağabey olan Nuri Bey, 1980’lerde çıktığı gül yolculuğunda Gökçehöyük köylülerini hayallerine ortak ediyor ve böylece başlıyor üretim hikayesi...

Gül yolculuğunuz nasıl başladı?

Yıllar önce yaşadığım Almanya’da grip olan birine kekik yağı verdim. Çocukluğumdan beri ilginç bir şekilde bitkilere ilgi duyarım. Ailem kalaycıdır, 20 yıl ticaret ve turizm ile uğraştım. O yıllarda yaşadığım ciddi bürokratik engeller önümü görmeme engel oldu. 1984 yılında geleceğin organik ürünlerde olduğu gerçeğini gördüm ve ilk şirketimi kurdum. 1992 yılında dünyada bir ilk kez “organik sertifikalı” gül yağını ürettim. O yıla kadar gül yağı eski usül bakır kazanlarda yapılıyordu...

“PARASI OLMAYAN ÜLKE BAĞIMSIZ OLAMAZ”

1980’lerde turizm de dahil bir çok işte şansımı denedim. En sonunda üretimin, girişimin tadını hissettim. Üretim ile hem insan hem ülke güçleniyor. Tabi bilinç ve istek şart. Bu olursa, 3 ila 5 sene içinde her şey farklı olur. Fakat, ekonomik etkenler çok önemli. Mazot ve yem maliyetleri arttı ve çiftçi “Neden bu külfeti çekeyim?” demeye başladı.
Biz burada yıllardır Don Kişot ruhuyla yılmadan üretim yapmaya çalışıyoruz. 
Maliyet sorunlarımız giderilirse, kendine güvenen ve yaptığı ürünü bilinçli üreten çiftçiler umudumuz olur... Bilinçli derken tamamen doğal üretimden bahsediyorum. “Kolay olsun, haşere gelmesin, zarar etmeyeyim” diye ilaç da kullanıyor zaman zaman üretici. İşte Don Kişot ruhu dediğim bu; sabırlı olmak, riskleri bilmek, gerekirse zarar etmek...

Biz üretimcilerin en önemli gücü kooperatiflerimiz. “Gül Birlik” doğru işler yapıyor. Mesela Başmakçı Kooperatifi, farklı alanda bir kooperatif olsa da çok takdir ediyorum. Ticaretten uzak, çok bilinçli işler yapıyorlar. Halkın iyi ürüne ulaşması için kooperatiflerimize destek olmalıyız...

ÜRETEN TÜRKİYE “3P” İLE MÜMKÜN

Hep aracılardan yakınıyoruz, peki çiftçiler kendi pazarlarını nasıl oluşturacak?

Öncelikle kendisine ve yaptığı ürüne güvenecek. Ürününü çok iyi bilecek... 
Ticaretin Felsefesi “3 P”dir: PARA, PAZAR, PERSONEL.

Personel=Beyin, farklı beyinler ile yola çıkıp aklını kullanırsan parayı bulursun. Para ürünün pazara aktarılması için lazım. Parada aşırıya kaçmak da dengeyi bozar. Yeryüzünde “sahip olmak” yoktur. Kullanabileceğin miktarı alacaksın. Tüketimi ne kadar düzgün kullanırsak, birikimi artırırız. Hayat aslında çok basit... “Hep bana” değil, biz düşüncesini hakim kılmalıyız... Ticareti para için değil, insanlık için yapanların yolu uzun soluklu olur. Çalışanlarının mutlululuğunu önceleyen bir işletmeci olmaya gayret ettim. Kim bilir belki bir gün bu işletmeyi benimle çalışanlar sürdürecek!

Türkiye’den 4 Euro’ya alınan gül ve zeytinyağlarının İtalya’da, İspanya’da ambalajlanarak 30 Euro’ya satılması emeğinize haksızlık olmuyor mu?

Bizim bu konuda uzun vadeli planlar yapmamız lazım. Biliyor musunuz ABD planlarını 50 yıllık yapar. Onca Hollywood filminin etkisi altında büyüdük. Hepsi bugünlere dönük yatırımdı. Amerikan hayranlığı oluşturuldu. Devlet ile üretici el ele vermeli.

TÜRKİYE, TİCARETTE DÜNYANIN HER YERİNDE OLMALI

Yıllar önce Antalya Ticaret Borsası bünyesinde bir tanıtım fuarına katılmıştık. Kore ve Japonya’da zeytinyağı için bir pazar araştırması yapacaktık. Biz kendi ürünümüzün değerini bilemiyoruz maalesef. Günlerce boşa vakit geçirdik, ürünümüzü tam anlamıyla tanıtamadık. Biz Asya’da zeytinyağı üretimimize ortak arıyoruz, fotoğrafçılık yapan emekli adamlar hobi gibi zeytinyağı üretimi yapacağını zannediyor. Bu iş ciddi bir emek ister. İnsan yetiştirmemiz lazım. Çocuklarımıza doğru yolu göstermek vazifemiz. 
O fuar macerasının sonucunda “Türkiye için Asya ülkelerinde bir zeytinyağı pazarı yok” denildi.
Oysa, Türkiye bugün dünyanın her yerinde, her ürünüyle boy gösterebilecek bir ülke... Sadece uzun vadeli planlarla, iyi personel ve tanıtımla işi ele alsın. 

Türkiye’nin bir dünya oyuncusu olmasının yol haritası da,

1. Ürün kalitesinin standartlaştırılması
2. Reklam, tanıtım
3. Nihai ürünlerin geliştirilmesinden geçiyor.

Biz buradaki fabrikamızda gül yağını çıkarıp Almanya’ya, Fransa’ya gönderiyoruz. Yarın Almanya bu işten çekilse, elimizdeki en önemli kozmetik hammaddesi ile ne yapabiliriz bilmiyoruz! İşte bu yüzden nihai ürünlerin geliştirilmesi değerli.

OSMANLI HEKİMLERİNİN GÖZBEBEĞİ 

Isparta’da yetişen ve anavatanı Şam olan “Rose Damascena” cinsi gül yapraklarını her sene başarıyla fermente ederek sirke üretimi yapan Nihal Doğan’a gül sirkesini nasıl keşfettiğini sordum.

“Yıllardır cildim için gül suyu kullanırdım, kokusunu çok severdim. 12 yıl önce ‘Osmanlı Tıbbında Gülün Yeri” isimli bir eğitime katıldım. Osmanlı hekimlerinin reçetelerinde gülün önemini farkettikten sonra, Isparta gül yağı üreticileriyle temasa geçtim. 
Isparta’da son yıllarda kimsenin gül sirkesi yapmadığını öğrendim. Ve rahmetli annemle birlikte ‘Gülden sirke nasıl olur?’ diye bir keşif yolculuğuna çıktık. Sonuç çok güzel oldu. 
Benim için de anlamlı oldu bu mirası yaşatmak. Çünkü Osmanlı hekimleri gülü, suyuyla, reçeliyle, sirkesiyle önemli bir şifa aracı olarak kullanmışlar.
Hatta Cumhuriyet döneminde Atatürk’e, Isparta’dan tedavi amaçlı gül sirkesi gönderildiğine dair kayıtlara rastlıyoruz...”

Ve gelelim gülün faydalarına... 

Gülsuyu ve gül sirkesi cilde çok faydalı. En güzel tazeleyici ve sıkılaştırıcı. Yaz aylarında antiseptik (mikrop arındırıcı) özelliği öne çıkıyor.
Gül uçucu yağı ise, sinirleri gevşetiyor. Doğumhanelerde gebeleri rahatlatmak amacıyla gül kokusu kullanılıyor. Bebek bakımında da gül suyunun önemli faydaları var. 
Gül yağının cildi onarıcı özelliği var, yaraları çabuk iyileştiriyor. Eklem ağrılarını ciddi anlamda kesiyor. Fakat tek başına uygulanması riskli. Mutlaka zeytinyağı veya susam yağı ile inceltilip uygulanmalı.
Ve önemli bir bilgi: Gül yağı kokusu anksiyete, depresyon ve endişe giderici özelliği ile de değerli bir şifacı...
 
Gül diyarından sağlıklı ve güzel bir yaz dileğiyle...