Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bahreyn'e gerçekleştirdiği ziyaret kapsamında Four Seasons Otel'de Uluslararası Barış Enstitüsü Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ofisi tarafından düzenlenen konferansta katılımcılara hitap etti. 

Türkiye olarak Bahreyn’le ilişkilere özel bir önem verdiklerini vurgulayan Erdoğan, “Bahreyn’in güvenlik huzur ve istikrarını kendi güven ve istikrarımızdan ayrı görmüyoruz. Terörle mücadelesinde Bahreyn’in yanında olduğumuzu ve olacağımızı bu vesileyle tekrar vurgulamak istiyorum. Zira Bahreyn başta 15 Temmuz darbe girişimi olmak üzere son dönemde Türkiye’nin terör örgütlerine karşı verdiği mücadelenin en büyük destekçisi olmuştur.” diye konuştu. 

Türkiye’nin de Bahreyn’i her alanda ve her konuda desteklemeye devam edeceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu desteğimizi savunma sanayi, askeri iş birliği, ticaret, yatırımlar sağlık ve bölgesel ortaklıklarla perçinlemeyi sürdüreceğiz.” dedi.

"Müslümanlar Suriye’de Irak’ta Libya’da Yemen’de kendi kendilerini tüketiyor"
Erdoğan, kritik bir döneme tekabül eden bu ziyaretinin Bahreyn’le dayanışma bağlamında önemine işaret ederek, konuşmasına şöyle devam etti:

“Küresel bir dönüşüm sürecinde, dünyanın en sıkıntılı bölgesinde, acıların ve umutların kol kola yürüdüğü bir coğrafyada hep birlikte yaşıyoruz. Ne bizim ne de sizlerin başka bir vatanları olmadığına göre bu coğrafyada yaşamayı sürdüreceğiz. Öyleyse hep birlikte bölgemizdeki sorunların çözümü, huzurun, refahın, kardeşliğin, istikrarın güçlenmesi için neler yapabileceğimiz noktasında oturup konuşmalıyız. Artık kuru sözlerle, hamasetle, taktik manevralarla geçiştiremeyeceğimiz zor ve kritik tercihlerde bulunmak durumunda olduğumuz bir süreçteyiz. Adeta bir ateş çemberiyle kuşatılan İslam coğrafyası gerçekten çok sancılı günler yaşıyor, ağır bir imtihandan geçiyor.

Yüzyıllardır barışın adresi olan bu coğrafya maalesef günümüzde acıyla, terörle, gerilimle, yıkımla, bombalarla anılıyor. 6 yıldır Suriye’de çocuklar gökyüzüne baktıklarında gökyüzünün maviliğini değil ölüm saçan uçakları, hayallerini ve bedenlerini parçalayan varil bombalarını görüyor. Binlerce yıllık İslam medeniyetine ev sahipliği yapmış mimarisi, kütüphaneleri, camileri, türbeleri, ilim, hikmet ve irfanın merkezi olmuş bu topraklar ateş, kan ve gözyaşıyla yeniden dizayn ediliyor. Etnik kimlik, dil, kabile, renk ve mezhep temelinde birbirlerine yabancılaştırılan Müslümanlar Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Yemen’de ve daha pek çok yerde kendi kendilerini tüketiyor. Arap ve İslam medeniyetinin göz bebeği şehirlerin terör örgütlerinin, yabancı güçlerin vekalet ve yıpratma savaşlarının sahası haline getirilişini hep birlikte takip ediyoruz. İnsanlık vicdanının suskun kaldığı bu durum karşısında muktedirler ellerini ovuşturmakla, riyakarlar ise ne yazık ki timsah gözyaşları dökmekle meşguldür."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tüm bölgenin, tüm İslam aleminin, hatta insanlığın geleceği için birlik olma, birlikte hareket etme zamanı çoktan gelmiştir. Komşuları zillet içinde yaşarken, aynı dili konuştuğu, aynı kıbleye yöneldiği kardeşleri zulüm görürken, hiçbir ülke, hiçbir toplum sadece kendi konforunu, sadece kendi geleceğini düşünemez. Zira bu coğrafyada kaderimiz de kederimiz de ortaktır. Bu topraklarda mazimiz de istikbalimiz de müşterektir. Bugün Suriye’nin, Irak’ın, Libya’nın oralarda yaşayan kardeşlerimizin başına gelenlerin yarın bizlerin de başına gelmeyeceğinin garantisi yoktur. Bu sebeple daha sonra değil hemen harekete geçmemiz gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu. 

Fırat Kalkanı Harekatı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü korunarak, tüm dini, mezhepsel, etnik unsurların içinde yer aldığı, meşruiyet zemini güçlü bir siyasi geçiş sürecinin hayata geçirilmesinin şart olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Bu doğrultuda Türkiye tüm uluslararası platformlarda başlattığı aktif diyaloğu ve girişimleri sürdürecektir. Bunun yanında Türkiye olarak terörle mücadele hususunda da üzerimize düşenleri yapıyoruz. Fırat Kalkanı Harekatı'yla terör örgütü DEAŞ'ı ve PYD'nin bir bölümünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık. İlk etapta Cerablus'tan başlattık ve Cerablus'u DEAŞ'tan temizledik. Hemen arkasından El Rai'ye girdik, El Rai'yi bu noktada DEAŞ'tan temizledik ve ardından Dabık'a indik, Dabık'ı temizledik. Şimdi El Bab'da. Orayı da inşallah DEAŞ'tan temizlemek suretiyle, bizim attığımız adım bir hedefe kilitlenmiştir. Ondan sonra doğuya yönelerek Münbiç ve Rakka'da eğer Koalisyon Güçleri ile müşterek adımı atarsak, bu müşterek adımla birlikte de oradaki belirli bir hedef ki o da terörden arındırılmış bir güvenli bölge hedefidir. Terörden arındırılmış bu güvenli bölgeye özellikle ağırlıklı olarak Arap kardeşlerimiz, Türkmenler yerleşme imkanını bulacaktır."

"3 bini aşkın terörist etkisiz hale getirildi"
Daha birkaç ay önce teröristlerin cirit attığı 2 bin kilometrekarelik alanın "güven ve umut" alanı haline geldiğine dikkati çeken Erdoğan, "Ama yeterli değil. Hedefimiz burada en az 4-5 bin kilometrekarelik bir alanı terörden arındırılmış, güvenli bölge haline getirmektir. Burada ciddi sıkıntı var. Bu çalışma şu anda devam ediyor. Şehitlerimiz var, Özgür Suriye Ordusu'nun şehitleri var ama şu anda 3 bini aşkın DEAŞ'tan, etkisiz hale getirilen terörist var. Burada kararlıyız." ifadesini kullandı. 

Recep Tayyip Erdoğan, DEAŞ'ın, İslam'la yakından uzaktan alakasının olmadığının altını çizerek, şu görüşlere yer verdi:

"DEAŞ, bir terör örgütüdür, çünkü bizim dinimiz bir barış dinidir. Ne yazık ki DEAŞ, sürekli olarak terör estirmiştir, savunmasız insanları acımasız bir şekilde öldürmüştür. Bu insanlar, hiçbir zaman Müslüman olamaz. Biz, şu anda DEAŞ tarafından devamlı tehditteyiz. Gaziantep'te bir düğün merasiminde çoluk çocuk, genç yaşlı demeden 56 vatandaşımızı bunlar ne yazık ki bir canlı bomba ile öldürmüşlerdir. Biz o ana kadar hep sabrettik ama o andan itibaren 'Artık bitmiştir.' dedik ve onun üzerine Cerablus'a girdik ve DEAŞ'ı oradan da defettik. DEAŞ, Müslümanların yüz karasıdır ve tüm dünyada Müslümanlar bunlardan dolayı karalanmaktadır. Biz, bunu hak etmedik. Çünkü bizler bir barış dininin mensupları olarak asırlar boyu Sevgili Peygamberimizden bu yana biz hep güvenin temsilcisi olduk."

"İslam, radikalliği kabul etmez"
"Sevgili Peygamberimiz Medine şehir devletini kurarken, tüm Müslüman olmayanların seçmesi, o zamanki devletin başına getirmelerinin en önemli özelliği neydi? Sevgili peygamberimizin Muhammedül emin olmasıydı." diyen Erdoğan, Hazreti Muhammed'in emin ve güvenilir olduğunu, bundan kimsenin endişe duymadığını belirtti. 

Erdoğan, şunları ifade etti:

"Ama şimdi bunlar bizim yüz karamız olmuştur ve bunlar teröristtir. Kimse, şu anda dünyanın bazı yerlerinde terörle İslam'ı yan yana getirenler var, buradan yine sesleniyorum, kimse terörle İslam'ı yan yana getirmesin. Radikalizmle İslam'ı da kimse yan yana getirmesin. Çünkü İslam, radikalliği kabul etmez. İşlerin en hayırlısı orta olanıdır, İslam bunu emreder. Aşırılıklarda asla fayda yoktur. Böyle yürüdük, böyle yürüyoruz, böyle yürüyeceğiz. Böyle yürürsek başarıyı yakalarız."

"Katil Esed 1 milyona yakın insanı öldürmüştür"
Bu göç sırasında birçok mültecinin hedeflerine ulaşmadan hayatını kaybettiğine işaret eden Erdoğan, şu görüşlere yer verdi:

"Biz Aylan bebekleri Batı'nın dergilerinde gördüğümüz zaman mı ah vah edeceğiz veya Ümran Bebekleri Batı'nın dergilerinin kapaklarında gördüğümüz zaman mı ah vah edeceğiz. Bunlar olmadan bizim tedbirimizi almamız lazım. Açık söylüyorum. Suriye'de herkes 600 bin falan diyor ama hayır Suriye'de bugüne kadar katil Esed 1 milyona yakın insanı öldürmüştür. Uçaklarla öldürmüştür, varil bombalarıyla öldürmüştür, tanklarla öldürmüştür. Hala da acımasız bir şekilde öldürmeye devam etmektedir. Peki biz bunlara sabırla bakabilir miyiz? Zulme rıza zulümdür. Orada bir zulüm var ve biz bu zulme sessiz kalamayız. Ya buna elimizle müdahale edeceğiz, ya dilimizle müdahale edeceğiz, bu da yetmiyorsa kalbimizle buğzedeceğiz. Ama bakıyorum ki İslam dünyasında ne yazık ki bu hassasiyet birçok yerde yok. Ben bu hassasiyete davet ediyorum. Şu anda 2 milyon 800 bin mülteci bizde. Çadırlarda, konteyner kentlerde, ülkemizin değişik vilayetlerinde şuanda yaşıyorlar. 300 bin de Iraklı mülteci şu anda Türkiye'de çadırlarda, konteyner kentlerde, şehirlerde. Bizim şu ana kadar sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yaptığımız harcama 25 milyar dolar. Avrupa Birliği'nin verdiği sözle 2016 Temmuz başında bize 3 milyar avro ödeyecekti. Geldi mi bu para, hayır gelmedi. Peki şu ana kadar ne geldi, 725 milyon dolar geldi. Birleşmiş Milletler Mülteciler Konseyi üzerinden ne geldi. O da yaklaşık 520 milyon dolar geldi. Şu anda Türkiye olarak biz tabii ki böyle devasa bir bütçeyi karşılamakta zorlanıyoruz ama durmayacağız. Biz kapımızı Batının bu mültecilere kapadığı gibi kapatmayacağız. Öyle veya böyle alacağız."

İsrail'in yeni yerleşim yerleri kararı 
Erdoğan, "Bizim ilk kıblemiz olan Kudüs'te sadece Müslümanların değil, tüm uluslararası camianın huzurunu bozacak, vicdanını yaralayacak, teamülleri değiştirecek uygulamalara karşı herkesin duyarlı olması şarttır. Bu tür adımların gerilimi tırmandırmaktan başka bir faydası da olmayacaktır. BM Güvenlik Konseyi'nin 2 bin 334 sayılı kararına rağmen İsrail'in Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da yeni yerleşim yerleri inşa etme kararı ise tam bir provokasyondur. Uluslararası hukuk ve insan hakları hiçe sayılarak Filistin'e uygulanan ablukayla, yasa dışı yerleşimlerin sona erdirilmesi, Ortadoğu'da kalıcı barışın ve istikrarın ön şartıdır." diye konuştu.

Libya konusu
Erdoğan "Huzur, barış, istikrar ve güven içinde yaşayan bir Ortadoğu arzu ediyorsak, Libya'daki gelişmeleri de yakından takip etmemiz gerekiyor. Kadim tarihi ilişkilere ve güçlü akrabalık bağlarına sahip olduğumuz Libya'nın içerisinde bulunduğu duruma kayıtsız kalmamız mümkün değil. 2015 yılında imzalanan Libya Siyasi Anlaşması, ülkede yeni bir sayfa açılması için önemli bir fırsattır." dedi.

"Terörizmle mücadelede kalıcı başarı müşterek çabalarla sağlanabilir"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bölgemizde hangi ülkeye baksak, maalesef hangi meseleyi ele alsak, karşımıza terör konusu çıkıyor. Terörizmle mücadelede, kalıcı başarı ancak uluslararası düzeyde müşterek ve samimi çabalarla  sağlanabilir. Bu amaçla, Birleşmiş Milletler çerçevesi başta olmak üzere bugüne kadar geliştirilmiş olan hukuki çerçeve elbette önemlidir ama yeterli değildir." dedi.