SEDA AKBAY YAZDI
Ekonomimiz de soru işaretlerinin bol olduğu bir süreç yaşadığı için, biraz farklı seslere kulak vermek istedim. İran’da ekonomi ve İş hukuku okuyan, daha sonra ABD’ye giderek Kuzey Colorado ve Idaho State Üniversitelerinde ekonomi üzerine iki doktora yapan Prof. Shahrokh Dalpour, son 35 yıldır ABD’de uluslararası ticaret dersleri ve çeşitli şirketlere danışmanlık veriyor.

Sık sık Türkiye’ye davet edilen ve geçtiğimiz günlerde Istanbul ve Ağrı’da konferans veren Prof. Dalpour, Türkiye ekonomisini de yakından takip ediyor.

Türkiye ekonomisi ile ilgili birbirinden farklı haberler var. Sizce ekonomimiz şu anda ne yaşıyor? Türk ekonomisini 4 kategoriye ayırıyorum. Önce, yüksek büyüme ile yatırımcının dikkatinin çekildiği dönem. Sonra hızlıca 2006 ve 2007 yılında yıldızlaşan bir ülke. Neden “Yıldız” diyorum, çünkü yüksek büyüme ve yüksek pazar payı içeren ülkeler (savaş haricinde) yatırımcının tam güvenini kazanır. Türkiye de böylelikle küçük, orta ve büyük işletmeler için sınırsız bir potansiyel vaat etti. Ve 2010, 2011,2012,2013’te de doğru işler yaparak yüksek büyümeye devam etti. Fakat 2012 senesi biterken bir takım problemler sinyal vermeye başladı. Toplumsal, siyasal, ekonomik dalgalanmaların sonucunda “Nakit ineği” olarak tabir edilen, yatırımcıların üretim ve ticaret için getirdiği büyük miktarlarda para geri çekildi... Terörist saldırıların ekonomik faaliyetler üzerinde maalesef olumsuz etkileri oldu. Bugüne gelirsek, ekonomik büyüme düşük seyrediyor. Borçluluk oranı ile ilgili sinyaller var. Turizm sektörü kaybettiği hacmi yeniden kazanmaya çalışıyor.

Türkiye, bir tedirginlik atmosferinin ortasında. Aslında bu ekonomi ile ilgili bir tedirginlik değil, fakat direkt ekonomiyi etkileyen bir hadise. Mesela Türkiye, Suriyeli mültecilere kucak açtığı için ciddi bir bütçe harcıyor. Bunun ülke ekonomisine bir maliyeti olsa da, insaniyet adına çok takdire şayan bir durum. Birçok ülke sığınmacılar konusunda kötü sınav veriyor. Almanya, Fransa, Danimarka bunlardan bazıları. Ben Türkiye’de, yüksek sesle “Türkiye’de Suriyelilere ya da başka mültecilere neden yardım ediyoruz?” tarzında bir şikayet duymadım...


Pekiyi dünyada neler oluyor?

ABD’deki yeni yönetim, dış politikada ani bir değişiklik yaptı. Amerikan ekonomisi dünyanın geri kalanına bağlıdır. Ve dünya şu anda Amerikan ekonomisi ile nasıl bir iletişim içinde olacağını kestiremiyor! Sonuçta, kararsız ve belirsiz bir dönem yaşanıyor. Sadece Türkiye değil, diğer ülkeler de aynı belirsizliği yaşıyor.

KÜRESELLEŞMEDEN BİREYSELLEŞMEYE:

HARLEY DAVIDSON ABD’Yİ TERK EDİYOR!
ABD ekonomisine dönecek olursak, bilinçli ya da bilinçsizce girdiğimiz ilginç bir dönem yaşıyoruz. Küreselleşmeden bireyselleşmeye doğru giden bir süreç. Sadece kendimizi düşünüyoruz! Oysa, Amerika’nın demokrasi tarihinde 2. Dünya savaşından sonra dünyaya yardım etme felsefesi inşa edildi. Bu felsefe, dünya ülkelerinin ekonomik olarak güçlenmesi ve ABD ekonomisi ile ticaret yapmalarını teşvik amacını taşıyordu.

Oysa şimdi ABD’nin sembolü olmuş markaların içe kapanma politikasına tepki olarak fabrikalarını başka ülkelere taşıma planları yaptığını görüyoruz. Harley Davidson bunlardan biri. Çin ile yaşanan ticaret savaşları ve çelik ile bakır ithalatının yüksek maliyeti şirketi bu karara itti.

ABD’de işsizlik rakamı şu anda %3.8 son yılların en düşük seviyesinde. Fakat, ABD hükumeti “Küreseleşme bitti” diyerek kapıları kapattığı anda her şeyin maliyeti artar. General Motors, Chrysler, Ford gibi büyük otomotiv şirketleri daralmanın eşiğine gelir. Bu da işsizlik demek.

“EĞİTİMLİ İŞGÜCÜ TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK AVANTAJI”
Türkiye’nin geleceğe dair en büyük avantajı insan kaynağı. Eğitimli işgücü çok önemli. Türkiye’de teknik anlamda donanımlı insanlar yetişiyor. Yeni iş sahalarında yer bulabilirler.

Ülkenizin doğu-batı arasındaki stratejik konumu da her zaman çok önemli bir avantaj ve bu kriterler yeni fırsatlar geldiğinde Türkiye ekonomisinin hızla yeniden yükselmesini sağlayacaktır. Çünkü bu yükselişi daha önce başardı... Kaynakları iyi kontrol etme ve değerlendirme burada önemli olacak. Toplumsal ve ekonomik gelişmelerin ardından geleceğe dair bir tedirginlik var, sizin öngörünüz nedir?

Sadece Türkiye’yi değil gelişmiş ülkeleri de tehdit eden bir tehlike var; ülkeler arasındaki çatışmaların sonucunda mülteci sayısının artması. Mağduriyet yaşamış insanları misafir etmek çok güzel bir davranış fakat bunun bir sınırı var. Onlara güvenli yerler ve imkanlar sağlamak durumundasınız. Bu birçok ülke için düşündürücü bir problem...

“AB ÜYESİ OLMAK TÜRKİYE’NİN ÇIKARINA DEĞİL”
Türkiye’yi gelecekte nerede görüyorsunuz? AB üyesi olarak mı Şanghay Beşlisi içerisinde bir yerde mi?

Bunu bir çok defa söyledim, yine söylüyorum. AB üyesi olmak Türkiye’ye fayda getirmez. Avrupa şu anda kendi meseleleriyle uğraşıyor. AB’de iki grup vardır: Para kazanan, üreten grup; diğeri de o parayı harcayan grup.

Almanya, Belçika, Fransa, İtalya ve üye iken İngiltere, her zaman doğu Avrupa’daki gruba yani Romanya, Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan, Polonya’ya yardım etmiştir.

AB üyesi iseniz ve eğer çalışan, üreten tarafta iseniz her zaman kaynaklarınızı, gelirinizi her Avrupa üyesi ülke ile paylaşmak durumundasınız. Türkiye AB üyesi olursa, bir düşünelim avantajlı mı yoksa dezavantajlı mı olur?

“TÜRKİYE, AB’YE ÜYE OLMADAN BREXIT MODELİNİ DENEYEBİLİR”
Benim düşünceme göre, Türkiye’nin önünde Britanya’nın yaptığı gibi bir fırsat var.
Tek bir ülke olarak yapacağı ortak bir işbirliği anlaşması ile AB ilişkilerini devam ettirmesi, üyelikten daha avantajlı görünüyor şu anda... Yani üye olmadan Britanya’nın yaptığı gibi AB mevzuatına uymayacak ama tek bir ülke olarak ekonomik anlaşmalara imza atabilecek. Bu arada, Britanya da Mart 2019’da tamamiyle AB’den çıkışını tamamlayacak ve Türkiye için de cazip iş ortaklıkları mümkün olacak. Türkiye’nin çok uluslu şirketler ile bugünden bağlantıya geçmesi gerek...

Türkiye, yapısı itibariyle Şanghay 5’lisi ülkelerinden çok farklı. Rusya ekonomisi açık değil, bir ekonomik faaliyetten bahsedemiyoruz. Çin ve Hindistan çok daha farklı ülkeler. Mesela, başka ülkelerle yürüttüğü açık anlaşmaları yok. Türkiye’nin bu ülkeler ile iş yapması gayet doğal. Fakat ben kişisel olarak, Türkiye’yi bu ülkeler yerine batı ülkeleri ile daha yakın görmeyi arzu ediyorum...