Otonom sürüşün hayatımızı çok büyük ölçüde değiştireceği ve kolaylaştıracağına inanılıyor. Bununla birlikte, doğru yönetilmez ise makro ölçekte enerji tüketimini olumsuz etkileyeceği de değerlendiriliyor.

Motorlu taşıtların tarih sahnesine ilk çıktığı 1900’lerin başından itibaren bunlara çeşitli “otomatik” özellikler kazandırmak, mühendislerin en büyük amaçlarından birisi olmuştur. 1950’li yılların sonunda seri üretimde görülen hız sabitleme (Cruise Control) sistemi ve 90’ların başında ortaya çıkan adaptif hız sabitleme sistemleri ise bizleri gelecekte tam anlamıyla otonom araçların mümkün olabileceğine inandıran temel fonksiyonlar olmuştur. Gelişmiş sürüş destek sistemlerinin sürüş konforu ve güvenlik alanında çok önemli kazanımlar sağladığı ve otonom sürüşün bunları daha da ileriye taşıyacağı günümüzde çeşitli çalışmalarla kanıtlanmıştır. Konunun bir başka boyutunu ise enerji verimliliği ve karbondioksit salımı ile birlikte gelen çevresel etkiler oluşturmaktadır. Geleceğin sürücüsüz araçlarının enerji verimliliğine muhtemel etkileri günümüzde üzerinde yoğun bir şekilde çalışılan ve ne yöne gideceği konusunda tahmin yürütmenin zor olduğu bir konudur.

Otonom araç ve enerji tüketimi dediğimizde akla gelebilecek ilk konu araç üzerindeki sensörler ve işlemciler olacaktır. Günümüzde, otonom özellikleri olan araçlarda bile sadece radar ve kamera sensörleri dakikada 10 GB civarında veri üretmektedir. Tam otonom bir araçta ise 360 derece çevresini algılama gereksinimine ek olarak güvenlik açısından “yedeklilik” (redundancy) ihtiyacı da vardır ve bu durum da yeni sensör teknolojilerinin (LIDAR gibi) ve araçlar arası haberleşme (V2V), bulut tabanlı veriler gibi yeni bilgi kaynaklarının kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Bunun yanında kendi kendine öğrenebilen yapay zeka algoritmaları, gelişmiş çevre algılama, planlama ve kontrol algoritmaları çok daha fazla işlemci gücü gerektirecek, bu da enerji tüketimini günümüzdekinin çok üzerine çıkaracaktır.

Enerji tüketimini artıran bu sensörler ve kontrol elektroniğinin enerji kullanımını ise geliştirilen yazılımlar daha verimli hale getirecektir. Bu yazılımların en göze çarpanları “ekonomik sürüş” ve “konvoy oluşturma” (platooning) özelliği sağlayanları olacaktır. İlk piyasaya çıkan versiyonlarında sürücüye vites yükseltme/düşürme tavsiyeleri veren ekonomik sürüş fonksiyonları, bugün sürücünün ivmelenme/frenleme performansını ölçebilmekte, enerji kullanımını optimize edecek geribildirimler verebilmekte, sürücüyü değerlendirip puanlayabilmekte ve hatta sürüş moduna göre araç yazılımını enerji verimliliği açısından optimize edebilmektedir. Tam otonom araçlarda sürücünün tamamen devreden çıkarılacağı düşünüldüğünde, bu ekonomik sürüş fonksiyonlarının yüzde 20’ye kadar enerji tasarrufu sağlayacağı öngörülmektedir. Platooning ise günümüzde adı daha çok ağır yük kamyonları ile anılan bir fonksiyondur. Temelde araçların yüksek hızlarda birbirini 8 ila 10 m gibi yakın mesafelerden takip ederek, öndeki aracın hava boşluğundan faydalanıp hava direncinin düşürülmesi üzerine kurulu bir teknolojidir. Otonom araçların ve araçlar arası haberleşmenin yaygınlaşması ile birlikte bugün sadece ağır taşıtlarda uygulanan bu yöntem, trafikteki tüm araçlarda uygulanabilecek ve böylece yüzde 25’e kadar ek yakıt ekonomisini elde edilebilecektir.

Yakıt ekonomisi üzerindeki direkt etkilerinin yanında, otonom özelliğin dolaylı etkilerinin de olacağı öngörülmektedir. Otonom araç teknolojilerinin gelecekteki mülkiyet modellerini de değiştireceği düşünülmektedir. Bu anlamda, gelecekte dört farklı mülkiyet modeli olacağı öngörülmektedir; aracın bir kişiye ait olduğu tam mülkiyet, aracın birkaç kişiye ait olduğu ve paylaşıldığı kısmi mülkiyet, aracın sahibinin aracı mülki hakkı olmayan diğer insanlar ile paylaştığı/kiraladığı paylaşımlı mülkiyet ve son olarak günümüzde de örnekleri olan filo sahipliği. Bu modellerde otonom araçların daha çok sayıda yer almasıyla birlikte yüzde 20’ye varan yakıt ekonomisi yakalanabilecektir. Otonom araçların bir başka dolaylı etkisi ise trafik şartlarına olacaktır. Aralarında haberleşebilen ve internete bağlı araçlar trafik akışının daha düzenli olmasını, makro seviyede trafik akışının planlanabilmesini mümkün kılacaktır. Otonom araçlar sayesinde trafik sıkışıklıklarının yüzde 25’inden sorumlu olan trafik kazalarının büyük oranda azaltılabileceğine inanılmaktadır. Trafik akışının düzenlenmesi ve kesintiye uğramadan sürdürülebilmesi sayesinde yüzde 20’ye kadar yakıt ekonomisi sağlanacağı öngörülmektedir.

Otonom sürüşün hayatımızı çok büyük ölçüde değiştireceği ve kolaylaştıracağına inanılmaktadır. Bununla birlikte, doğru yönetilmez ise makro ölçekte enerji tüketimini olumsuz etkileyeceği de değerlendirilmektedir. Seyahat etmek kolaylaşacak, trafik akışı düzenli olacak, kazalar azalacak ve araç kullanmanın maliyeti yukarıda değindiğimiz noktalar sayesinde düşecektir. Günümüzde birçok insan güvenlik, konfor ve seyahat sırasında kişisel işleri ile ilgilenebildiği için toplu taşımayı ve özellikle raylı ulaşımı tercih etmektedir. Tam anlamıyla otonom sürüş ortaya çıktığında, bireysel araçlar da bu imkanlara yakın standartlar sunuyor olacaktır. Bu durumun da bireysel araç kullanımını arttıracağı tahmin edilmektedir. Sırf bu sebeple toplam yakıt tüketiminde yüzde 160’a çıkan bir artış olabilecektir. Benzer şekilde, otonom sürüş sayesinde oldukça iyileşen yakıt ekonomisi, düşen bakım ve sigorta giderleri, trafikte boşa geçen zamanın azalması, düşen vergiler ve park/otoyol ücretleri, birçok insan için taşıt ile ulaşımı tercih edilebilir hale getirecek ve araştırmalara göre bu durum da toplamda yüzde 60 oranında bir yakıt tüketimi artışına sebep olabilecektir. Bunlara ek olarak, araç kullanamayacak kadar genç ya da yaşlı olanlar ve fiziksel durumu sebebiyle araç kullanamayan insanların da tek başlarına seyahat edebilir duruma gelmesiyle yakıt tüketiminin yüzde 40 artabileceği değerlendirilmektedir.

Bugün tüm bu konular iç içe geçmiş ve birbiriyle yoğun etkileşim halindedir. Bunlara, tahmin edilmesi zor insan/toplum davranışları da eklendiğinde konu hakkındaki belirsizlikler iyice artmaktadır. 2050 yılı için, otonom araç kullanımının toplam yakıt tüketiminde yüzde 90’lık bir düşüşe ya da yüzde 200’lük bir artışa sebep olabileceği tahmini yapılmaktadır. Bu tabloda en büyük iş yasa koyuculara düşmektedir. Tıpkı konvansiyonel araçların karbondioksit salımına (dolayısıyla yakıt tüketimine) getirilen kısıtlamalar gibi, otonom araç kullanımının da enerji tasarrufu sağlayacak şekilde regüle edilmesinin gerekeceği muhtemeldir.