Türkiye, OECD sıralamasına göre Meksika’dan sonra gelir adaleti en bozuk ülke. Nüfusun yaklaşık yüzde 40’ının aylık geliri 270 TL’nin altında. Yine OECD içinde çalışabilir nüfus içinde çalışanların ortalaması yüzde 65 civarı iken Türkiye’de bu oran yüzde 45’te kalıyor. Yani nüfusun yüzde 45’i çalışıyor ve kalan yüzde 55’e bakıyor. Üstelik istihdam, tarım ve inşaat sektörlerinde yoğun, yani tabiri caizse çalışanların çoğu da amelelik yapıyor. İnsanların eğitim seviyesi dünya standartlarına göre çok kötü, Türkiye fen bilimleri eğitiminde dünyada son sıralarda geliyor. Örneğin bu yılki üniversite sınavında fen ve matematik sorularındaki başarı ortalaması yüzde 10’u bulmuyordu. Tüm bu veriler maalesef Türkiye’nin eğitimsiz, çalışmayan ve fakir büyük kalabalıkların devlet yardımına muhtaç edildiği bir ülke olduğunu gösteriyor. Ulusal gelirin yüzde 50’sini neredeyse nüfusun yüzde 10’u elde ediyor. Kalan büyük kalabalıklar ise ancak yardımla yaşamlarına devam edebiliyor. Son verilere göre Türkiye’de 30,5 milyon kişi devlet yardımı alıyor. Bu inanılmaz bir rakam, zira neredeyse nüfusun yarısına tekabül ediyor.
 
İlk 100 içinde yalnızca ODTÜ var
Bilinçli ya da bilinçsiz, son 10- 15 yılın insanlarımızı cahil ve fakir bıraktığını ve yardıma muhtaç hale getirdiğini görüyoruz. Nitekim politik istikrar olarak tanımlanan olgu da, bu büyük nüfusun yardımların kesileceği korkusu ile kendisini bu duruma düşüren iktidarlara oy vermeye mahkum olmasından ibaret. Gelir piramidinin en üstündeki azınlık devletin nimetlerinden hoyratça faydalanıyor, arada kalan orta sınıf insanlar ise bu sistemin finansörleri durumunda; onlar hem üsttekilerin cebini dolduruyor hem de fakirlerin yardımlarını finanse ediyorlar. Ancak bu gidişat kesinlikle sürdürülebilir değil. Türkiye artık hızlı büyüyemiyor çünkü dünyada rekabet şansı olan katma değerli üretimi yok. Buna niyet etse de yeterli yüksek öğrenimli insan kaynağı yok. Son yıllarda her mahallede birer apartman üniversitesi açıldı ama bunlardan belki ilk onu hariç kalanların uluslararası seviyede geçerliliği yok. İlk 100 üniversite sıralamasında yalnızca ODTÜ var. 
 
2025’te nüfusun yüzde 25’i yaşlı olacak
Nüfus artık eskisi kadar genç de değil, 3 çocuk ısrarının arkasında nüfus artış hızının düşmesi gerçeği var. 2025’te nüfusun yüzde 25’i yaşlı olacak. Yani Türkiye eğitimsizlik, fakirlik ve üretememe sarmalına girmiş bulunuyor. Bu nedenle yıllardır orta gelir tuzağından kurtulamıyor. İnsanlar son 10 yıldır bir ev ve araba sahibi oldular diye zenginleştiklerini düşünüyor ama gerçek şu ki aynı dönemde benzer ülkeler bizden çok daha fazla büyüdü ve geliştiler. Üstelik biz kalkınma finansmanını dışardan borçlanma ve özelleştirmeyle yapmaya çalıştık ve bu dönemde şans eseri yurt dışında bol para dönemine denk geldik. Artık evde satacak gümüş kalmadı, yurt dışında bol para dönemi sona eriyor ve borçlanmak giderek zorlaşacak. İnanmayan bir şey üretmeden zenginleştiğini sanan Yunanistan’ın bugünkü durumuna bakabilir. Geldiğimiz noktada çözüm, acilen eğitimde rönesansı başlatmak ve büyüme için inşaat gibi katma değersiz sektörleri artık bir yana bırakarak yüksek teknoloji ve katma değerli sanayiyi öne çıkartmaktır. Çalışmayan insanları hızla sanayi için ara işgücü haline dönüştürmeli ve devletten geçinmeli bu kalabalıkları ortadan kaldırmalıyız. Sorun Türkiye’nin geleceğine ilişkin böylesi bir vizyona sahip bir yönetimimiz olup olmayacağıdır. Bu şekilde devam edersek Türkiye’nin global arenada gelişmiş devletler arasında isminin olmayacağı kesindir.
 
"2025’te nüfusun yüzde 25’i yaşlı olacak. Türkiye eğitimsizlik, fakirlik ve üretememe sarmalına girdi. Yıllardır orta gelir tuzağından kurtulamıyoruz."