Cumhurbaşkanı halkın başkanı demektir. Yani bir halk var, onun başında ise suya sabuna dokunmadan olayları idare eden bir idareci. Bu durum sadece Türkiye'de değil AB ülkelerinde de böyle. Almanya, İtalya ve diğer AB ülkelerine bakın kolayca görürsünüz. Gerek Almanya gerek İtalya uluslararası siyasette pek etkin değildirler. Fransa yarı başkanlıkla idare edildiği için biraz daha etkindir. Bu yüzden Fransa’nın pesinden gidilir. Diğer taraftan Türkiye'de Atatürk'ten sonra gelen birçok halkın başkanları günü idare etmişlerdir. Yani halkı yönlendirip halkın maddi manevi ileri gitmesine pek de katkıda bulunamamışlardır. Bu daha ziyade cumhurbaşkanı olan şahısların gerek dünya vizyonlarının gerek dünyada olan olayları kavrama da eksik kalmalarından ve anayasamız gereği günü kurtarma felsefesinden kaynaklanmaktadır. Halkını pesinden sürükleyen onu uluslararası arenada etkili kılan, karizmasıyla, halkı lehine uzlaşı kültürüyle, bilimden ziyade ilime önem veren ve bu sayede diğer ulusları etkileyen, devletin fiziksel ve kültürel gücünü kullanarak kendini gösteren bir cumhur lideri çıkmamıştır. Bu tespit Ağustos 2014’ten sonraki donemi görmemiz acısından önemlidir.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE CUMHURBAŞKANLARI NE YAPTI?
Parlamenter sistem gereği birinci derecedeki güç başbakan ve cumhurbaşkanı arasında paylaşılır. Yani güç tek bir elde toplanmasın halkın başkanı bunu bakanların başkanıyla paylaşsın. Bu bizi birçok krizlere ve sonunda 2000 ekonomik kriziyle duvara çarpmamıza neden oldu. Bugünkü idarenin felsefesi ise halkının maddi manevi refah seviyesini diğer halklarınkinin üzerine çıkarmasına dayanmaktadır. Diğer taraftan halkımızın bilinç seviyesi dünya olaylarını kavramada zayıf kalmaktadır. Bunun en güzel kanıtı 30 Mart Yerel Seçimleri’dir. Gelişmiş bir Türkiye halkının oylarının en azından yüzde 50’sinin bu idarenin arkasında olması gerekirdi. Bu durum Türkiye'nin yurt dışı etkinliğini sorgulatır hale getirmiştir. Bir takım 2002 öncesi düşüncelerle çare odur budur, cumhuriyet elden gidiyor, kafatası milliyetçilikle, usandım birde sunu deneyimle veya Türk bayrağına onun bunun resmini koyarak rantiyecilik yapmakla Türkiye ancak sınırları içerisine hapsolunur. Bu konularda günümüze kadar cumhurbaşkanları maalesef etkin olamadı. Başbakanlar da her dört yılda bir seçim endişesiyle kendi iradesini tam olarak kullanamadı. Bu zamana kadar gerek başbakan gerek cumhurbaşkanı demokrasinin gereği günü geçiştirmek ve halkın pesinden giderek ufak tefek müdahalelerle kendini göstermeye çalıştı. Artık bu duruma cumhur liderliği ve bu liderliği destekleyici bir anayasa değişikliğiyle son verme zamanı gelmiştir.

CUMHUR LİDERİ NE YAPMALI?
Her şeyden önce durumu idare eden cumhurbaşkanı ile cumhur liderini birbirine karıştırmamalıdır. En önemli fark cumhurbaşkanı halkını takip eden cumhur lideri ise halkına yol gösteren ve onu yükselten anlamında algılanmalıdır. Devletin bütün kurumlarını bilmek yetmiyor onları yönlendiren ve bu kurumları uluslararası arenada halkının çıkarları doğrultusunda kullanabilen gerek entelektüel gerek pratik zekası ve tecrübesi gereği icraata sokabilme kapasitesi olan şahıs cumhur lideri olabilir. Bugünkü şartlarda bu kriterlere uyan ne muhalefet partilerinde nede dışında gerçekten ciddi bir cumhur lideri adayı görülmemektedir. Şu andaki iktidarda ise yukarıdaki şartları yerine getirebilecek tek bir aday bulunmaktadır. Bu aday istese de istemese de halk tarafından ikna edilerek bu pozisyona talip olması sağlanmalıdır. Yukarıda bahsedilen görevlerin başarıyla ve cesaretle yapılması ancak Başbakan Erdoğan'ın cumhur lideri olmasıyla mümkündür. Zira gerek mantık gerek halkımızın sağduyusu bunu işaret etmektedir. Tek yumruk halinde bir başkanı veya bürokratı veya emekli bir askeri değil lider vasfına sahip şahsi desteklemeliyiz. Sayın Erdoğan'ı yüzde 60’ın üzerinde çoğunlukla destekleyerek yurt dışı saygınlığımızı ve etkinliğimizi pekiştirebiliriz.