2016 yılında ekonomi ve siyasi gündemimizi etkileyen 15 Temmuz kalkışma harekatını siyasi otorite ve halkımız; milli egemenliğe ve demokrasiye sahip çıkarak önlemiştir. OHAL dönemine girmemize rağmen yaşanan bu badirenin verdiği hasar ülkemizin sahip olduğu güçlü ve dinamik yapısıyla kısmen ağır şartlarda seyrederek kısa zamanda düzelme sürecine girmiş bulunuyor. Hemen belirtelim ki böylesine çılgın, anlamsız bir müdahale hangi ülkede olsa çok daha vahim sonuçlarla karşılaşılırdı. Kısacası ekonomik, sosyal ve siyasi hayatımızı derinden sarsan bu olaylar değerlendirilirken, hükümetimizin aldığı önlemler ve öngördüğü teşviklerin de olumlu katkıları sonucu 2016’yı en az hasarla kapatıp, 2017’de yeniden toparlanacağımız yıllar olarak özetleyebiliriz. Bu bağlamda mevcut durumu değerlendirecek olursak ekonomimizi etkileyecek önemli unsurları şöyle özetleyebiliriz. Petrol fiyatlarının 2015’e göre gerilemesinin getirdiği desteğe rağmen döviz giriş – çıkışında Eylül ayında görülen 3 milyar 170 milyon dolar aleyhte gelişmenin Ekim – Kasım aylarında da devam ettiği izleniyor.

CARİ AÇIK ÖNEMİNİ KORUYOR?
Türk ekonomisi 2016’da genel anlamda nasıl bir performans ortaya koydu?
Türkiye 2016 yılını ne kadarlık bir büyüme ile kapatır? İhracatımız; miktar bazında artarken, başta Rusya olmak üzere, Ortadoğu, komşu ülkeler, AB bölgesi ihracatındaki kayıplar ve dünyadaki durgunluk sonucu döviz bazında gerilemektedir. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Ekim ayı verilerine göre ihracatımız geçen yılın aynı dönemine göre yüzde beş düşüşle 139 milyar 385 milyon dolar olarak gerçekleşmiş bulunuyor. Kaldı ki ihracatımız içinde önem taşıyan yüksek katma değerli teknolojik ürün henüz yüzde 3,5 seviyelerinde seyretmekte olup, turizmde yaşanan olumsuzlukların da etkisi ile cari açığımız önemini korumaktadır. Ekonomimizde yaşanan yüksek faiz baskısı iş dünyamızın üzerindeki olumsuz etkisini sürdürmektedir. Kalkınmamızda ana etken olan yurtiçi tasarrufların yüzde 20’lerden yüzde 13 seviyelerine gerilemesi ile yatırımlarda olumsuz yönde etkilenmekte olup, bu sebeple doğrudan yatırıma özendirdiğimiz Uluslararası sermayeye ve yabancı krediye ihtiyacımız büyümektedir. Ayrıca kısa süre önce siyasi belirsizlikleri bahane ederek kredi notumuzun düşürülmesi ise az da olsa yeni yatırımcıların temkinli davranmalarına yol açmaktadır. Diğer taraftan son aylarda döviz kurundaki ani yükselişle $/TL kurun kritik eşik kabul edilen 3,4 seviyesini test etmesi ve son bir ayda Liranın yüzde 7 sevilerinde düşmesi piyasada panik havası estirmiş, 290 milyar dolar seviyesini aşmış olan dış borç yükü özel sektörü düşündürmektedir. Özel sektörün borç ödeme yükünün artması yanında ithale dayalı girdi maliyetlerinin yükselmesi ise mamul fiyatlarının artması ile piyasada fiyat artışları beklentisini oluşturmaktadır. Sanayi endeksinde beliren (kapasite kullanım oranlarında) gerileme ve diğer olumsuz görüntüler sosyal hayatımızda önemli bir yeri olan işsizliğinde son on yılın en yüksek seviyesine ulaşması dikkat çekicidir. Dövizde ki dalgalanmalar, üretim maliyetindeki artışlar ve piyasadaki durgunluk enflasyonun artabileceği endişesini doğurmaktadır. Hükümetimiz tarafından aynı tarihlerde IMF – WEO öngörülerine büyük ölçüde uyum sağlayan önümüzdeki üç yıla yol gösterecek olan 2017-2019 yıllarını kapsayan OVP ilkeleri açıklanmış bulunuyor. Dünyadaki durgunluğun, krizlerin ve ekonomik beklentilerde süregelen oynaklığın devam ettiği bir dönemde, geçmişteki OVP öngörülerinde yaşanmış olan sapmalarda dikkate alındığında iş dünyası bu yol haritasına fazla sıcak bakmamaktadır. Zira OVP de 2018 yılı $/TL kuru 3,30 öngörülmüşken bugünlerde 3,40’ı test etmiş bulunuyor.

KÜRESEL TİCARET GERİLİYOR
2017’ye girerken dünyadaki gelişmeleri yakından etkileyecek bir başka gelişme ise Kasım ayında yaşanan ABD seçimleri oldu. Başkanlığa seçilen D. Trump’un “Yeniden Büyük” adıyla yayınlanan kitabında yazdıkları, seçimlerde Amerika’yı yönetme biçimi hakkındaki söylemleri dikkate alındığında ‘dünya polisliğine’ soyunmuş olan Amerika’nın siyaset ve ekonomi politikalarında köklü değişikliklerin olması beklenmekte olup, uzmanların belirttiklerine göre izolasyon dönemi korkusu şimdiden küresel piyasalarda ki belirsizlikleri körüklemektedir. Nitekim küresel ticaret bu yılın sekiz ayında yüzde 4,4 gerilemiş, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) büyümeyi yüzde 2,7’den yüzde 1,7’ye indirmiştir. Öyle anlaşılıyor ki bir taraftan dünya ekonomilerini etkileyecek Amerika politikalarında beklenen değişikliklerle oluşacak başta FED kararları, diğer taraftan Brexit’in etkilediği, hem pazar hem de yatırımlar yönünden ekonomi hayatımızda çok önemli rolü olan EURO bölgesindeki olumsuz gelişmeler, sınırlarımız dışına taşmış olan sıcak savaşlar ve terör olayları 2017 ve sonrası yıllarda gelişmelerin yönünü belirleyecektir. 2017 yılında derlenip toparlanabilmek için bütün bu varsayımları ve gelişmeleri dikkatle izlemek durumundayız. Ne yazık ki yıllar önce siyasette “Konuşan Türkiye” özlemi son yıllarda “Geveze Türkiye” görünümü vermeye başlamıştır. Televizyonlarda ki açık oturumlarda, basınımızda çıkan yorumlarda, kültür değerlerimize aykırı yapılan programlarda konuyu bilen bilmeyen yetkili, yetkisiz herkes her şeyi tartışır oldu. Bu laf kalabalıkları ise halkın genelde güven duygusunu olumsuz yönde etkilemektedir. Sonuç olarak; Türkiye’nin imkanları aslında bütün bu dar boğazları aşacak güçtedir, yeter ki geçmişten örnek alarak, bilim teknoloji öncülüğünde mali disiplini bozmadan ekonomik tedbirleri siyasi tercihlerin önüne çıkarabilelim. Bunun da ön şartı günlük siyasi kısır çekişmelerden kurtulup siyasi istikrarı ve devamında kesimler arası sosyal barışı sağlamamıza bağlıdır. Bu bağlamda Başbakanımızın uzlaşıcı tavrını, tecrübe ve bilgi birikimiyle reformist kararları gündeme taşıyarak olaylara yön vermesini şans olarak değerlendiriyoruz. Halkımızın özlediği huzur dolu sağlıklı başarılı yıllar, dualarımla