Yeni bir sanayileşme anlayışı ile açıklanan programı ve yapısal reformları cesaretle geciktirmeden yapmamız halinde belki de bizim için ekonomimizin gelişmesinde yeni bir fırsat olacağını düşünüyorum.

Siyasi tercihlerin ekonomik tedbirlerin önüne geçtiği, üst üste yapılan iki seçimin getirdiği durgunluk ve belirsizlik nihayet 64. Hükümetin kurulması ile piyasalardaki gergin tansiyon büyük ölçüde düştü. 10 Aralık 2015 günü açıklanan yapısal reformları da içinde barındıran eylem planının dönemsel tarihlere bağlanması, iş dünyasında güveni olumlu yönde etkiledi. Ancak uygulamalar gecikir veya gerçekleşemez ise geçmişte olduğu gibi piyasalarda bu kez büyük sarsıntı doğurur. 2015’in olumsuzluklarının baskısı altında ekonomimizin yumuşak karnı olan cari açığımız ve bütçe açıklarımızda her ne kadar azalış gösterse de bu tablonun rehavetine kapılmadan önlemleri gecikmeden almamız gerekecek. Zira bir taraftan daralan ihracat pazarlarımız ve turizm gelirlerinde beklenen kayıplar cari açığı tekrar canlandıracak eğilimdedir. Diğer taraftan eylem planında vaat edilen gençlerden, emeklilere, memurlara, çiftçiden, esnafa, tüccara, sanayiciye neredeyse toplumun tüm kesimlerine geniş tabanlı desteklerin bütçe açıklarını olumsuz yönde etkileyeceği beklenmektedir. Kaldı ki eylem planında da belirtilen enerjide bağımlılığımızın kısa zamanda azaltılması şu anda çok inandırıcı gözükmemektedir. Zira ekonomik büyümeyi temelden etkileyecek elektrik enerjimizin yüzde 40’ı doğal gazdan elde edilmekte, doğal gazın geleceği ise bugün için belirsizlikler taşıyor. Bu durumda açıklanan programın psikolojik beklentisi ise piyasada zam beklentisi, yani fiyatlarda artışlar şeklindedir. Ayrıca sosyal ve ekonomik bir sorun halinde büyüyen işsizliğin önlenebilmesi ihracat hedefli yatırım ve üretim programının gerçekleşmesine bunun da ancak yeni yatırımlarla sağlanabileceği gerçeğinden hareket edecek olursak; ülkemizde yatırım için tasarrufların çok düşük seyretmesi sebebiyle (2015 yılında yüzde 14,2) beklenen büyümeyi sağlayacak yatırımlara yetmeyeceği bilinmektedir. Kaldı ki dolar kurunun 3 TL’yi zorlaması sonucu yatırım maliyetlerinin artması ve özel sektörün mevcut borç yükünün olumsuz yönde etkilenmesi sonucu yerli yatırımcılar zorlanacaklardır. Bu nedenle uluslararası sermayeye büyük ölçüde bağımlı kalacağımız görülmektedir. Oysa ki çevremizde yaşanan sıcak olaylar ve sergilenen dış politikada ki olumsuzluklar sebebiyle doğrudan Uluslararası yatırımcının yeterince güven duymadığı izlenmektedir. Nitekim IMF’nin Türkiye’ye ilişkin tahminleri 2016 yılında da ekonomik sıkıntıların devam edeceği yönündedir. Büyümenin yüzde 2,9 civarında gerçekleşeceği ve potansiyel büyümenin altında kalacağı öngörülmekte. Bu tablo Türkiye’nin son beş yılda potansiyel büyümesinin altında kalması sonucu 2002’den sonra elde ettiği kazanımlarının önemli bir bölümünü kaybetmesi anlamına gelecektir.

Büyüme 2016’da sınırlı olacak
Enflasyonun yüzde 9’lara, işsizliğin yüzde 11’lere yerleştiği bir ortamda cari açığın ve bütçe açığının düşük kalması olası görülmüyor. 2016 yılında bizi en çok ilgilendiren meselelerden birisi de Fed’in faiz artırımı konusunda aldığı tavır olacak. Öte yandan gerek Çin ekonomisindeki yavaşlama, gerekse Çin ekonomisinin de etkisiyle gelişme yolundaki ekonomilerin içine girdiği emtia fiyatlarına bağlı sıkıntılar küresel krizde üçüncü aşamanın fazlaca uzakta olmadığı çağrışımını istemesek de düşündürüyor. Zira önemli ülke ve bölge ekonomilerine bakıldığında 2016 yılında dünya genelinde çok sınırlı bir artış bekleniyor. Yeni bir sanayileşme anlayışı ile açıklanan programı ve yapısal reformları cesaretle geciktirmeden yapmamız halinde belki de bizim için ekonomimizin gelişmesinde yeni bir fırsat olacağını düşünüyorum. 2016’nın ilk yarısında Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) ilk kapsamlı ticaret reformu olan ticaretin önündeki engellerin kaldırılması ve TBMM’den geçerek yürürlüğe girmesi ticaretimize olumlu katkı sağlayabilecektir. Bu arada; 2005 yılında başlayıp 35 maddede belirlenen ancak 14 fasılın görüşülmesi ve sadece bir faslın kapatılmış olması, 2006 Ekim ayından itibaren de neredeyse on yıldır durgunlaşan AB ilişkilerimizin düzelmeye başlayarak 17. faslın (ekonomi ve parasal politikaların) açılma kararı ile vize başta olmak üzere iyi niyetli gözüken vaatler ışığında oluşan ortam önemli bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Türkiye’nin dar boğazları aşması ancak yüzde 5’in üzerinde sürdürülebilir bir büyüme hedefiyle gerçekleşebilir. Öngörülen ve muhtemel yüzde 3 büyümelerle ülkemizin orta gelir sarmalından kurtulması mümkün görülmüyor. Terörden arınmış, kesimler arasında toplumsal uzlaşının yaşanabileceği siyasi, iktisadi ve sosyal barışın sağlanabildiği bir Türkiye özlemi ve dualarımla. Hükümetimize ve tüm sorumlulara anlayış ve başarılar diliyorum.

"Türkiye’nin dar boğazları aşması ancak yüzde 5’in üzerinde sürdürülebilir bir büyüme hedefiyle gerçekleşebilir. Öngörülen ve muhtemel yüzde 3 büyümelerle ülkemizin orta gelir sarmalından kurtulması mümkün görülmüyor."